35 entry daha
  • anne ve babamı görmeye geldiğim şu serin nisan akşamı, bir sigara içmeye balkona çıktım ve manzarayı seyretmeye başladım. karşımda dragos ve adalar... dragos'a bakınca bazen aklıma küçükken orada çıkan yangınları ve bizim o yangınları abimle nasıl keyifle izlediğimizi hatırlarım; bu akşam da hatırladım. şimdi dragos ta çok az ağaç var ve her yeri villalarla dolu. yangınların neden çıktığını anlamak pek güç olmasa gerek. kafama ağaçlar takılınca bir de baktım ''yeah the trees those useless trees produce the air that i'm breathing'' diye bir şarkı söylüyorum. bir an aptallaştım; kimindi bu şarkı diye düşündüm? pulp ındı elbette. hatta jarvis cockerın şarkıyla ilgili ''evet doğayı seviyorum ama bir ağaca da sarılıp -en yakın arkadaşımsın sen- demem. ben hippi değilim'' diye verdiği bir röportajı hatırladım. hippiler! birden aklıma düştüler...

    gerçekten nerde bu hippiler? ne oldu onlara?

    60lı yıllarda egemenlik kayıtsız şartsız hippilerdeydi. giyim tarzları, lafları, müzikleri, sanat anlayışları, yaşam biçimleri, çektikleri ve içtikleri... muhafazakarlığın karşıtlığı onlardı. kapitalizmin karşıtlığı onlardı. savaşın karşıtlığı onlardı.

    dünyayı mı değiştirmişlerdi? buna mı inanmışlardı? büyük hareketti doğrusu. geriye ne kaldı. hiç! koca bir hiç! yani yapıp yapamadıklarından bahsetmiyorum. fiziki olarak bir hippiden bahsediyorum. aşağı yukarı aynı düşüncelere sahip akımlar var ama ben gerçek bir hippi görmek istiyorum. yalın ayak bol kıyafetler içinde, belli az önce yükselmiş göğe, bir elinde çiçekleri, diğer eliyle bir barış hareketi çekiyor, kocaman gözlükler -ki belki de saklamış az önceki triplerin gözlere verdiği kırmızılığı, ''love love loooove' diye bağırıyor.

    nerdeler biliyor musunuz? yoklar, çünkü hiç varolmadılar. hepsi taklitti hepsi modaya uydu hepsi inanır gibi yapıp ortalıkta takıldı. mesajı yanlış anladılar elbette. mücadele etmediler, eder gibi yaptılar ya da yürekten inanmadılar. yoksa 77lerde punklar bunlara tekme tokat dalacaktı ama 77ye kadar bile kalamadılar. böyle uçuşup gittiler.

    hippilere bakıyorum. bir de ülkeme bakıyorum. örgütlü solcu arkadaşlarıma bakıyorum. gülümsüyorum. çünkü onlardan önce örgütlü olup, nice mitinglere katılmış, dayak yemiş, sesini duyurmaya çalışmış, çevresindeki herkesi her bulduğu fırsatta davasına inandırmaya çalışan ama üniversite bitti mi enka'ya giren, rusya'ya inşaata giden, 3000 dolarını alan, geri dönünce de o güzelim emek kokulu demlik çayı içtiği küçücük bol sigara, siyaset ve kaçamak bakışlı aşk yuvası örgüt odalarından house cafe'ye transfer olmuş eski arkadaşlarımı hatırlıyorum. gülüyorum ve kahvemi yudumluyorum. aklıma john lennon'un bir lafı geldi çünkü: bu dünyada ya doğuştan sağcı bir kazma olursun ya da doğuştan sosyalist...
198 entry daha
hesabın var mı? giriş yap