156 entry daha
  • kendim kadar ciddi bir terminator fanatiği tanımıyor olmamın yanısıra bu akşam itibarıyla gidip hastası olduğum, hafta sonu tekrar sinemada izleyeceğim filmdir. öncelikle terminator konusuna ne kadar hastalıklı şekilde takık olduğumu ilk filmi sinemada, ikinci filmi sinemada 3, paralı kanallarda (cine 5 ve digiturk gibi) 4, dvd'de yine 4 kere izlediğimi, 3. filmi bir kere izlediğimi ve saygı duymama rağmen çok da begenmediğimi, diziyi ise çoğu bölümünü iki kere izlediğimi belirteyim. terminator 2 ilk geldiği gün kadıköy süreyya sinemasının kapısında inanılmaz uzun bir kuyruk olmuştu ve tam 2 saat kuyrukta bekleyip ertesi gün akşam saatine bilet alabilmiştim. 80'lerin sonu, 90'ların başında çocuk olanlar bunu anımsayacalardır. metallica'nın black albümünün çıktığı, nirvana'nın nevermind ile pearl jam'in ten ile müzik endüstrisinin son devrimini gerçekleştirdiği, guns'n roses'ın iki kere use your illusion dediği, müzik için bence gelmiş geçmiş en güzel yıldı 1991. aynı yıl street fighter 2 ile ilk tanıştığımız, naklen yayında savaşı görüp insanlığımıza yabancılaştığımız, koskoca bir sistemin darmaduman edilmesini (bkz: sscb) şaşırarak izleyekaldığımız mihenk yılıdır '91. ikinci film işte böyle bir yılda yaratılmıştı. terminator 2 film benim hayat boyu unutmayacağım bir sinema tecrübesidir. her neyse nostaljiye çok da takılmadan salvation'a dönelim. 90'lı yıllar sohbetinin sonu gelmez hiç bir şekilde değil mi?

    --- spoiler ---
    salvation'ı neden çok beğendim bir terminator fanatiği olarak? çünkü filmin vaad ettiği, savaşın ilk yılları ve john connor'ın nasıl lider konuma geldiğiydi. aynı zamanda en büyük silah olan ve terminator özel ismini hak eden robotların üretim aşamasının nasıl aktif hale geldiğini öğrenecektik. bunu müthiş bir tempo ve görsellik eşliğinde gördük.
    tüm terminator filmlerinde ve dizide asıl kahraman gibi görünen karakterin yanı sıra diğerlerinin -robot olsun insan olsun- macerasına sapılır, yan yollardan devam edilip ana yola tekrar dönülür. bu bir kuraldır ilk filmden beri. ilk filmde kyle reese'in hikayesi, 2'de insanlaşabilecek gibi görünen t800'ün, dizide ise bence cameron'ın hikayesi yan yollardan bizi etkileyici bir geziye çıkartır. bu ince bakış çok iyi yakalanmış ve aslında salvation'da marcus'un hikayesini izler şekilde buluyoruz kendimizi. terminator'ın aslında bir cyborg merkezli seri olduğunu unutmamak burada önemli. tüm serinin verdiği ve izleyicide uyandırmak istediği merak noktası makinenin ruha bürünüp bürünmemesi durumudur. 2. filmde biz makineye anlam yüklerken o kendisinin makine olduğu bilincini son saniyeye kadar içinde barındırmıştı. salvation'da ise odak noktasındaki makine bizi ters köşeye yatırıyor ve kendisi bile makine olduğunu ilk başlarda anlamıyor. serinin fanatikleri ise marcus'un robot olduğunu hemen başlarda anlamışlardır diye düşünüyorum. göndermeler, sinema salonlarında ilk defa gördüğümüz sahneler (helikopterin içinden çekilmiş kaza sahnesi) ve özellikle ses efektleri beni çok ciddi bir şekilde etkilemeyi başardı. robotların metalik ince sesleri muazzam bir ses tasarım örneği bana kalırsa. senaryo olarak ise terminator evreninin kabul edilebilirlik sınırlarını aşmıyor ve seri ile çelişen noktalar içermiyor. bok gibi olmuş, ne bu böyle şaka gibi diyenlere şaşırıyorum gerçekten.

    --- spoiler ---

    kısacası belli bir jenerasyondan olanların eski hastalıklarını su üstüne çıkartabilecek ve bana gecenin bir yarısı alice in chains dinletecek kadar iyi bir film olmuş. bilim kurgu filmlere saçma diyenlere zaten gitmemelerini ve daha reel şeyler izlemelerini salık veriyorum. terminator 2 ile kıyaslamak da çok mantıklı değil. zira bir düşünün hangi filmi kıyaslayabilirsiniz ki? bu, metallica black, pearl jam ten ve guns'n roses use your illusion'ı diğer albümlerle kıyaslamak gibi bir durum. kendi liginde olan ve ruhuyla bence hiç bir filmde yakalanmamış (matrix belki biraz) bir elektriğe sahip olan terminator 2 ile kıyaslamadan, terminator evrenine dahil olup 2 saatlik karanlık bir rüyaya dalın bence.
124 entry daha
hesabın var mı? giriş yap