27 entry daha
  • bana, uzun zamandır çeşitli sebeplerle görüşemediğim babamı hatırlatan filmdir. hani bazı filmler vardır, kişisel sebeplerden dolayı sizi derinden etkiler. the road da bende aynı etkiyi yarattı. buna benzer bir etkiyi daha önce azap yolu’nda yaşamıştım. (bkz: road to perdition)
    the road , son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden…

    izlerken ben de açlığı, iliklere işleyen soğuğu hissettim. çaresizlikten benim de elim kolum bağlandı…

    ortaokul yıllarımdı. babamla balık tutmaya giderdik. balık tutmak en büyük zevkiydi. öğretmen arkadaşları ile balığa giderken beni de götürmesi için can atardım. kimi zaman akarsuya. ama en çok göle…gölde avlanmayı daha çok severdim ben. mantarın suyun üzerindeki hareketsiz duruşunu, balığın yemle ilk temasında mantarda oluşan kıpırtıları. bazen de mantarın birdenbire kaybolmasını. işte bu balık avları babama en yakın olduğum anlardı. oltamın iğnesi koptuğunda mahcup bir edayla yanına gider, benim için yeni bir iğne bağlamasını isterdim. ben beceremezdim çünkü. iğnenin misinaya bağlanması sırasındaki o bekleyişi, verdiğim zahmeti bile severdim. kendisi hala bilmez ama ben babamı en çok o anlarda severdim. ona hayranlık duyduğum anlar o anlardı. yılan balığı avı için gecenin bir vakti sıcak yatağımdan çıkıp, bir akarsu kenarına vardığımız ana kadar geçen sürenin tamamı. sonrasındaki sessiz bekleyişimiz. şairin dediği gibi ‘ömrümün en uzun ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk ömrümün en ihtiyar’ anıydı o anlar… 7 hayatım olsa birini orada, o akarsu kıyısında, buz gibi havada ellerimde misinanın soğukluğuyla babamın yanında geçirmek isterdim.

    kırgınlıklarımız oldu. aramıza başkaları, benim bitmek bilmeyen öğrenciliğim girdi. ama ben yıllar önce, benim için dünyanın durduğu anda, omzuma dokunup ‘canın sağolsun be oğlum, ben hep arkandayım!’ dediği anla aramıza kimsenin girmesine izin vermedim. hayat boş ve anlamsız gelip seni boğduğunda geçmişine sarılıp, içini ısıtacak anılar ararsın hani. işte o anılar ne kadar çoksa için o kadar çok ısınır. babamın omzuma dokunduğu o an, içimi hala ısıtır. şuanda yanında olmam gerek biliyorum. ama gitmedim. gidemedim. bir gün gelecek ben de onun omzuna dokunup ‘biliyorum baba geç oldu. ama senin de canın sağolsun, ben de senin arkandayım’ diyeceğim.

    sanırım, içimi dökmeye ihtiyacım vardı. film de vesile oldu işte…

    --- spoiler ---

    baba-oğul hikayesinin etkileyiciliğini tartışmam. ama öncesinde, babanın anneyi ölümden vazgeçirmeye çalıştığı anlardaki sessiz yakarışları çok etkileyiciydi. ‘sizin için her şeyi yaparım’ dedikten sonra aldığı ‘ne gibi’ cevabı karşısındaki suskunluğu. çaresizlik böyle bir şey işte. sevdiğin insan bile bile ölüme giderken onu durduramamak. arkasından bakakalmak. fayda etmeyeceğini bile bile ayaklarına kapanmaya çalışmak. çaresizlik böyle bir şey. ölüme giderken kendin için değil, geride bırakacağın oğlun için ağlamak. o’na son kez sarılarak uykuya dalarken, bir daha uyanamayacağını bilmek. o’na duyurmadan sessizce ağlamak…

    --- spoiler ---
253 entry daha
hesabın var mı? giriş yap