322 entry daha
  • yok yok.. bunları yazmazsam olmaz. işler kötü gittiğinde burada eleştiri yapabiliyorsak, pozitif zamanlarda da işi hep başkalarına bırakmak yerine birkaç satır karalayabilmeliyiz. öbür türlü içimde ukte kalırdı zaten.

    son manisaspor maçında bir gol attı baros, hatırlar mısınız? hani şu boş kaleye olan. kimse için özel bir gol değildi bu. ne de olsa boş kaleye atıldı; orada asıl önemli olan arda'nın takipçiliği, nefis dokunuşu ve asistiydi. çünkü baros boş kaleye atmıştı. oysa ben o boş kaleye gol atan baros'un heykelini dikerim florya'ya! baros avrupa'nın elit kulüplerinde oynayacak kadar üst düzey yeteneklere sahip olmayabilir. peki sakatlığını atlatır atlatmaz yarattığı fark gerçekten de bir tesadüf müydü?

    milan baros'u iyi takip edin. müthiş çalımları, uzaktan nefis şutları, yüksek hava hakimiyeti ya da üzerine laf söylenmeyecek derecede bitiriciliği olmayabilir. ancak bu adam; gençlere örnek olması gereken bazı şeyleri çok iyi biliyor. bunun yetenekle bir ilgisi yok. bu; tamamen eğitim, zeka ve içindeki hırsla alakalı bir özellik. nedir peki bu?

    baros'un attığı birçok golü aklınıza getirin; hepsinde doğru yere, doğru süratle, doğru koşuları yapıp rakip savunmacıyı pasif hale getirerek topa hareket etti, topu hareketlendirdi. doğru yerde olmak.. modern futbolda öyle önemli ki.. maç bittiğinde "baros'un boş kaleye golü" oluyor adı. peki, arda topu daha indirmemişken, belki de topu bile kaybedecek durumdayken baros'un kafasında pazarlık yapmadan doğrudan hedefe yöneldiği koşu ne olacak? yanındaki savunma oyuncusunun bile tahmin edemeyeceği noktaya yönelişi, hızını kesmeyişi, onun boş kaleye golü atmasını sağladı. oysa pekala, "nasılsa arda atar" veya "dur bakalım ne yapacak" diyerek ceza sahası çizgisinde pozisyonu izleyebilirdi. zaten futbolcularımız ekseriyetle "izlemiyorlar mı?"

    ki burada beni cezbeden şey, baros'un oraya o koşuları yapacak hırsa sahip olması. yoksa yine pozisyona girer kaçırırsın, penaltıyı da atamazsın, 6 pasın üzerinden topu tribünlere de yollarsın. bunları gördük. yine görebiliriz. işte burada farkı yaratan bu tür oyuncuların istekli, arzulu olmalarının yanı sıra sorumluluğu başkalarının üstlenmesini beklemeden, birilerini ayağa kaldıracak işleri yapacak cesaretleri olması. harry kewell da sakat olmadığı sürece bunu başarmıştı. o yüzden birileri çıkıp, "kewell kaptan olsaydı" diyebiliyor.

    kıyaslama olsun diye yazmıyorum bunları. bir de jo alves gerçeği var ortada. eminim samimiyetsiz özür dileme röportajının ardından yepyeni alem haberleriyle çıkacaktır karşımıza. işte bunların transfer yaparken yetkili kişilere örnek teşkil etmesi lazım. sadece teknik direktörün istekleri değil, kulüplerin karakterleri de önemlidir. çok yüzeysel bir bakışla; fenerbahçe ne kadar cool görünen oyuncularla kuruluyorsa, galatasaray da o kadar hırslı oyuncularıyla başarılı olmuştur. transfer yaparken, sorumluluğu kim üstlenirse üstlensin, bu tür kavramları göz önünde bulundurması gerekir.

    geçen sezonun gol kralı, bu sezonun ortalama 85 dakikada 1 gol atan milan baros'u, galatasaray için bir şanstır. yetenekli, top ayağına yakışan, zeki ve bunlarla birleştiğinde çok önemli hale gelen hırsı, sarı-kırmızı formayla onun adına fark yaratmaktadır. sezon bittiğinde 1 yıllık daha sözleşme imzalamaya hazırlanan baros, florya'da yeni arda olmayı bekleyen gençlere en iyi örnektir.
937 entry daha
hesabın var mı? giriş yap