20 entry daha
  • en güzel iron maiden albümlerinden biriydi, baktım hala da öyleymiş. ilk gençliğime denk geldiğinden demiyormuşum bunu; anladım sonu yok yalnızlığın.

    şarkıların çoğu bir film veya kitap üzerine yazılmış, alayı da hakkını vermiştir. albüm daha açılışta sign of the cross'un 150 serdar ortaç albümü gücündeki melodileriyle ve şarkının klavyelerle örülmüş karanlık yapısıyla dinleyeni girdaba düşmüş gibi içine çekmektedir. valla şimdi yine dinliyorum, başım döndü şerefsizim. daha önce bahsedildiği gibi umberto eco'nun gülün adı romanından esinlenmiştir. filmi de ayrı bir güzeldi. eseri biliyorsanız daha bir anlamlı gelir.

    sonra lord of the flies başlar. adından anlaşılacağı gibi sineklerin tanrısı'ndan hareketle yazılmıştır. çok güzel riffleri vardır, sözleri oturaklıdır, tüm albüm gibi melodi bombardımanına tutar, kolay kolay unutulmaz.

    bitiminde başlayan man on the edge, çok bilinmese de michael douglas'ın falling down adlı filimine atıftır. filmi bilmiyorsanız, ne diyor lan bu diye kafanızın karışacağı sözleri vardır. ben önce şarkıyı dinleyip filmi yıllar sonra izlemiş o vakit çakmıştım. yine de tek başına dahi, dellenmek üzere olan bi dayıyı anlattığı anlaşılabilir. sanırım albümdeki maiden çizgisinden uzak tek şarkı budur. lakin girişi ve ritmi sıkılmayı olanaksız kılar.

    fortunes of war ise savaş sonrasında ruhu parça parça olmuş eski bir askerin haykırışıdır. albümdeki müthiş şarkılardan bir diğeri olduğu gibi, sözleri gerçekten çok vurucudur. şarkı çalarken dinleyen, sanki o askerin ta kendisidir artık.

    yığınla melodi barındıran fortunes of war'un ardından look for the truth gelir. aslında neşeli bir yapısı var gibi gelen şarkı, kafayı sıyırmak üzere olan bi arkadaşın kendi zihnindeki yolculuğunu anlatır. gayet karamsardır. korkudan donuna etmek üzere olan kahramanımız sonunda bet bilinçaltına meydan okumaya karar verir ve ardından the aftermath tıngırdamaya başlar.

    şarkı yine savaşlar üzerinedir; gereksizliğini anlatır, savaşanların halini sorgular. bu biraz "çıplak" bir şarkıdır sanırım. dinleyenler genelde çok çabuk yakalanmaz, dinledikçe barındırdığı rifflerin ve melodilerin farkına daha çok varılır. buna rağmen kötü şarkı diyen götümü yiyebilir. beğenmeyen, muhtemelen hoşaf da içmiyordur. alakalı mıdır bilemem, 1919 yılında siegfried sassoon tarafından yazılmış aftermath diye bir şiir vardır. şarkı kuvvetle muhtemel siper savaşı ile alakalıdır veya (bkz: passchendaele).

    neyse, ardından judgement of heaven gelir. bu şarkının da melodileri çok güzeldir. varoluş problemiyle boğuşan bi dayıyı anlatır, allah kitap sorgular. hızlı bi şarkıdır ve gayet güzeldir.

    blood on the world's hands ise sanırım balkanlarda patlayan ve bosna'da soykırıma giderken bütün dünyanın gözlerini kapattığı, başını çevirdiği, olmuyormuş gibi yaptığı içler acısı savaşın ve başını çeviren, duymazdan gelen, karışmayan "yetkililerin" ve seyre dalan bizlerin rezil durumunun bir özetidir. müzikal olarak zor bir şarkıdır ancak bana sorarsanız albümün en etkili, en tepkili, en çok haykıran şarkısıdır. en çok bunu severim dersem diğerlerine ayıp olacak iye korkarım lakin siz yine de bilin.

    the edge of darkness ise albümün en sağlam şarkılarından biridir. heart of darkness romanından uyarlanan apocalypse now'dan esinlenerek yazılmıştır. filmi izleyenler, şarkının bazı sözlerinin birebir filmden alındığını görebilir (ya da tam tersi). haliyle şarkı yine savaşın anlamsızlığı, acımasızlığı, insana yaptıkları üzerinedir. bu kez tema, vietnam savaşıdır.

    2 am ise bambaşka bir şeyi anlatmaktadır. 2 tane amın maceralarını, sürükleyici br tarzla anlatmaktadır ve böyle bi espiri yapmaya kalktığım için benim allah belamı verebilir. yavaş başlar, sonradan hızlanır. çok güzel bir melodisi olduğunu ancak nakaratının biraz zayıf olduğunu düşünüyorum. teması "ben burada ne bok yiyorum, bu mu lan hayat, zikerim böyle işi" olarak özetlenebilir. 3. dakikası gibi başlayan kısa ve tipik maiden melodisi sıkıca kavrar dinleyeni. arkadan gelen bas sesleri ayrı bir hava katar şarkıya.

    son şarkı ise the unbeliever. bu şarkının girişini hiç sevmem, yalan yok. ancak tahammül edip dinlerseniz şarkının bütün olarak gayet iyi olduğunu görebilirsiniz, hatta belki şirinler bile çıkabilir bilemiyorum. 2. dakikasından sonra şarkı patlamaya başlar ve sıkıcılığından, iticiliğinden eser kalmaz. 3.30 gibi melodi iyice yön değiştirir, solo gelir, şarkı insanı iyice kendine bağlar. yine sıyırmak üzere olan bi abinin anlattıklarını dinlediğimiz bu şarkı ile albüm biter gider. evet... bir programın daha sonuna geldik. haftaya gömüşmek üzere. başınız bitten götünüz sikten eksik olmasın, sezen kalın.
37 entry daha
hesabın var mı? giriş yap