kyoto protokolü
-
türkiye bunu, cumhurbaşkanlığı resepsiyonu gibi bir şey sanmaktadır. sera etkisi dendiğinde de bağ-bağçe, sulama tarımı, turfanda sebze, salatalık, marul falan akla gelir. yalnızca kyoto protokolü değil, derin ekoloji, çevreyi dışlamayan kalkınma, sürdürülebilir kalkınma, gündem 21, heidelberg çağrısı, brundtland raporu, ramsar sözleşmesi, kirleten öder ilkesi, roma kulubü ve bunun gibi onlarca konuyu herkes bilmek, thomas robert malthus, henry david thoreau, arne næss gibi akil adamları tanımak zorundadır.
bunların ilköğretimden yüksek öğrenimin bütün bölümlerine dek eğitim müfredatına dahil edilmesi bunun yollarından biri olabilir. en çok sera gazı salınımı yapan abd'ye sürekli laf atmakla ancak kendi kendimizi kandırırız. önce kendi kapının önünü temizleyeceksin. burnunu sildiği mendili gözümün içine baka baka yere atan, içtiği sodayı kaldırım kenarındaki ağacın toprak oyuğuna umarsızca bırakan, rose'a şekil yapan di caprio edasıyla yolun ortasına balgam bırakan insan evlatlarıyla da bu işler çok zor. eczacılık, tıp, mikrokimya, biyoloji, mühendislik eğitimi alıp bu ünvanlara sahip olmak, doktora yapmak başka hadiselerdir. bu saydığım hadise bambaşka.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap