8 entry daha
  • uyanıyorum. camlar açık yaz günü donmuşum. cep telefonu sehpanın üzerinde, güç bela uzanıp saate bakıyorum 04:35. belli ki televizyona bakarken uyumuş kalmışım orda. koltuktan doğrulup yatağa gideceğim ama o da ne? artık midemden mi beynimden mi damarlarımdan mı nereden geliyorsa o emir bana diyor ki "koş mutfağa koş!!!" koşacağım da bacaklar tutmuyor zangır zungur titriyor, eller desen ona keza. sürüne sürüne mutfağa gidiyorum ama iki metrelik yolda nasıl bir dönüşüm geçirdiysem buzdolabının önüne vardığımda köpek dişlerim çeneme kadar uzamış, tırnaklar uzamış uzamış pençe gibi olmuş, gözlerden kırmızı ışıklar çıkıyor onu da buzdolabının kapısına yaptıkları yansımadan fark ediyorum. ayaklarıma bakıyorum elli sekiz numara, kıllı, pençeli bişiy olmuşlar. höaarrggh diye açıyorum buzdolabını. karşıma çıkan ilk şey bir paket açılmamış çikolata, canını seven kaçsın! fakat eller pençeye döndüğünden bir türlü açamıyorum paketi. dişliyorum, çekiştiriyorum ı ııh olmuyor. bu arada rööaghrrh höööaarrrghhh diye sesler çıkarıyorum. paket açılmıyor, açtığımda hemen hepsini ağzıma dökebileyim diye içindeyken kırmaya başlıyorum çikolataları ama paketi açamıyorum titreyen ellerle. bunu açamadığıma göre umutsuzca baktığım turşu kavanozuyla hiç uğraşmasam daha iyi. mazallah elimden bir kaza çıkacak! sonra kırmızı gözlerimle tezgaha dönüyorum. eşimin işyerinde birinin akrabası ölmüş kadın da herkese bir küçük paket çifte kavrulmuş fıstıklı lokum dağıtmış. gündüz "ölü vesilesiyle gelen tatlıyı yemem" diye burun kıvırmışım ama şimdi o lokumlar kurbanlık koyun gibi pençelerimin gölgesine düşüyor. buzdolabıyla tezgah arasındaki iki adımlık mesafeyi siz diyin neanderthal ben diyim homo sapiens'in ilk dönemleri öyle bir yürümeyle aşıyorum. paket sadece bantla tutturulmuş. tek hareketle yırtıp lokumları ağzıma dolduruyorum. ilk lokum parçası mideme doğru yola çıkınca ayaklarımdaki kıllar yok oluyor, yerine ulaşınca tırnaklarım kısalmaya başlıyor ve tüm lokumlar bitince dişlerim de kısalarak ağzıma geri giriyor. paketi atıyor, ışıkları camları falan kapatıp yerime gidiyorum. böyle son derece medeniii, kibaaar bir şekilde ışıkları falan yakmadan yatıyorum yerime.

    asıl soru şu; kan şekeri gerçekten düşüyor mu yoksa benim bu ataklar annemin bir gün pazardan aynen ilk çağ insanları gibi dönüp "kan şekerim düştüüeee horraaaarrrgghhhh" dedikten sonra oturup gözlerimin önünde bir kilo elmayı hatur hutur yemesi yüzünden yaşadığım travmanın şeyetmesi mi acaba. çok acayip.
29 entry daha
hesabın var mı? giriş yap