113 entry daha
  • lise edebiyat bilgisi ile "ehe mehe yanlış yazmış lan", "ya bir de buna nobel vermişler anlatım bozukluğu var burda", "oğlum hep intihal lan bunlar" diyen yurdum eleştirmenlerini ortaya serdiği için memnuniyet duyduğum kitaplardan. belli ki edebiyat bilgin yok. belli ki eleştiriden de kuramlarından da anlamıyorsun. belli ki lisede duyduğun iki üç kavram, bir iki yazar-eser ve öss sorularındaki anlatım bozukluklarından ibaret "edebiyat" bilgin. bir de utanmadan sağa sola bok atıyorsun.

    delirttiniz lan beni! o yüzden sövmeli saymalı, ucundan akademik, eleştiri kuramlı entry'm ile karşınızdayım. eğil de kulak ver, bu çılgın entry edebiyatın kalbinin attığı yerdir. yetkili bir abiye benzediğim doğrudur.

    adam yüz yıllarca önce çoktan terk edilmiş olan realizmi, hatta hatta romantizmi henüz keşfedip okuduğu için modernizmden de postmodernizmden de hadi lan bunları geçtim yapısalcılıktan (structuralism) postyapısalcılıktan (poststructuralism) da bihaber. roland barthes'in ismini duymamış, kalkıyor benim adım kırmızı'yı, kara kitap'ı eleştiriyor. kimsin amk sen ya tamam okur-merkezli (reader-oriented) teoriler var, tamam bu okuru özgür kıldı, tamam istediğin yorumu yapabilirsin, tamam tamam da ayağın yere bassın iki dakika. donanım diye de bir şey var. adam kalkmış postmodern dönemde bir romanda intihalden bahsediyor. hey yavrum hey! manyak mısın lan? akademik makale mi bu? anlatıların yazarların kişisel yeteneklerine ait olduğunu mu sanıyorsun sen? öldü arkadaşım, yazar öldü. duydun mu sen bunu? nerdee... artistic license, poetic license diye bir şeyden haberin var mı? bak ekşi sözlük'te başlık bile açmışlar kendisi için. demek gizli saklı bir bilgi değil. milletin romanında hata bulacağım, çok pis laf sokacağım diye ayırdığın vakti bunlara ayırsaydın keşke. dediklerimden bir şey anlamadın mı? dur dur, sabret açıklayacağım birazdan. hem hızlandırılmış eleştiri kuramları dersi alacaksın bedavadan. hazırsan başlıyoruz.

    bak şimdi. yıllaar yıllaaar önce yapısalcılık diye bir şey çıktı kardeşim. dediler ki aslında dünyadaki her edebiyat eserinin temel çerçevesi, iskeleti, yapısı aynıdır. bakalım bakalım öyle miymiş dedik: zengin kız-fakir oğlan, yolculuğa çıkan bir kahraman, katili kim olduğu bilinmeyen bir ölü. ulan, demişler zaten her roman, öykü cümlelerden meydana gelmiyor mu? cümle nedir peki? bir yapan vardır bir de yapılan iş. temelde budur. bir özne vardır, bir de yüklem yani. ee ne kadar farklı olabilir ki o zaman temelde. adam bir bakmış mesela masallara, ki kendisi rus biçimcisi vladimir propp abimiz olur, lan demiş bunları ben birkaç maddede toplayabilirim bunların yapısı aynı.

    tamam mı tuttun mu bunu kafanda?

    sonra roland barthes diye bir adam çıkmış piyasaya. salâ okumuş kiliseden: yazarın ölümünü duyurmuş cemaate. demiş ki yazar öldü kardeşim. allah rahmet eylesin. yahu demişler neden? bu yazarın ingilizcesi author değil mi demiş? authority ile etimolojik olarak ilgili di mi demiş? yazar demiş bildiğin gibi bir otorite oldu artık. adam metindeki tek otorite. bütün güç ve yetenekler ona ait. ama demiş bakalım, eskiden böyle miydi bu işler? bakmışlar: yok lan ortada yazar bile yok demişler. bak mesela bu masalı kim anlatmış? belli değil. bu destanı? o da yok. gördünüz mü demiş barthes bunların hep modernitenin bok yemeleri. yazar diye bir şey yoktur demiş. yazıcı vardır demiş. scriptor diyor buna elin ingilizi, author yok yani artık demiş. niye? yazardan authority'i aldık o yüzden. neden aldın lan diye sor bakalım sen şimdi? sordun mu? çünkü, demiş, bu yazar bir şey yapmıyor ki biz bunu hep abarttık. biz dediği aslında romantikler* yani. orasını da anlayın artık. onlar, yazar şöyle zeki adam, böyle dâhi, şöyle kişisel yetenek sahibi diye diye göğe çıkardılar bireysel yeteneği. bu da ona itiraz etmiş işte: öyle değil, demiş. yazar bunları kafasından yazmıyor ki. e götünden mi uyduruyor yani? yok lan bunları toplumdan duyuyor; okuduğu kitaplardan, izlediği filmlerden, ettiği sohbetlerden bilinçli ya da bilinçsiz olarak etkileniyor. sonra da ortaya roman çıkıyor. yani bu ona ait değil, demiş. çaldım veli miri malı çaldım lan çıldırtmayın adamı demiş.

    yazdın mı bunu da kafana?

    birileri de şöyle demiş: artık her şey yazıldığına göre, insanlar hep aynı şeylere alıştığına göre, her gün görerek alıştıkları bu şeyleri okura öyle anlatalım ki birden uyansın "vay amk ben bunu hiç böyle düşünmemiştim!" desin. ee konuyu değiştiremeyeceğimize göre o zaman biçimi değiştirelim, diye eklemişler. eski şeyleri alalım onları da bizim bu yeni metinlere koyalım demişler. bununla alay edersek buna parodi diyelim demiş aralarından biri. öteki atlamış: "böyle sanki gazeteden harfleri kesip mektup yazar gibi ben farklı yazarların üsluplarını taklit etsem tek bir metin içinde, öyle oyun işte, eğlencelik" our, demişler. pastiş diyelim buna da demiş. sadece gönderme yaparsak ya da oradan bir şeyler alıp bunu yeni bir formda değerlendirirsek buna da metinlerarasılık diyelim diye karar almışlar.

    anladın mı şimdi senin intihal dediğin ne?

    yazar kitabında bunları yapar, kaynak göstermek zorunda da değildir. bu göndermeleri görüp metnin içine girmek okurun işidir.

    peki şimdi bunları okuyunca "aa ulan zaten minyatürde de imza yok, resimde var, kişisel üslup meselesi falan... bunlar hep bu romanın konusu" dedin mi? demediysen düşün bakalım. o nakkaşlar ustalarını ve kendilerinden önce ortaya konan geleneği taklit edince intihal mi yapmış oluyor? sadece batılılaşma, kimlik meselesi gözüyle mi okudun romanı? ama ne demişti postyapısalcılar: bir şeyin birden fazla anlamı vardır. bir gösteren en az iki şeyi temsil eder: bir kendisini, iki gösterileni. (kitabın "ben" diye konuşan kısa kısa bölümlerden oluşması bakımından resme; hiçbirinin öne çıkmaması, eşit kalması, bakımından da minyatüre benzediği ise kitabın biçim-içerik uyumu açısından başarısını gösteriyor ama sen yine de beğenme tabi.)

    işte böyle sevgili çok bilmiş kardeşim. he, anlatım bozuklukları kaldı di mi? yoruldum. ona şuradan bak: (bkz: artistic license) (bkz: poetic license) yazar, senin konuştuğun verili dili kullanmak zorunda değil. bu kafayla 2. yeni şairleri anlatım bozukluğunun amına koymuş durumdalar. kaldı ki kara kitap üzerine yazılar'ı açıp bakma zahmetine katlanırsan orada bir makalede bir dilbilimcinin pamuk'un türkçe sözdizimine kattığı yeni biçimleri tartıştığını da görürsün.

    bunlar seni kesmediyse şurdan devam et:
    lan zaten kara kitap'ı da hüsn ü aşk'tan aparmış.
    veya şöyle de:
    postmodernizm icat olmuş edebiyat bozulmuş. intihalin adı metinlerarasılık olmuş.

    he he, öyle olmuş.

    edit: hiç haberim olmayan bir tartışmanın (bkz: #70929132) ortasında kalmışım, mesaj gelince haberdar oldum. bir vakit bulunca o iddialara da cevap vermeyi düşünüyorum.
273 entry daha
hesabın var mı? giriş yap