24 entry daha
  • insan-ı kamil'in ne olduğunu, kim olduğunu tam olarak anlayabilmek için öncelikle bazı kavramların iyi idrak edilmesi gerekir. inceleyelim:

    cezbe: allah'ın bir kimseyi sevmesi ve onun ruhunu kendi huzuruna cezbetmesi/çekmesidir. ruh, allah'ın huzuruna ermekle marifete(allah'ı bilme) kavuşur. böyle bir kimsenin dilinden hikmet akar. cezbe sahibinin bariz vasıfları kalbindeki aşk ve dilindeki hikmettir.

    süluk: bir kimsenin kendini islami ahlak ile donatarak nefsini latifleştirmesi ve terbiye etmesidir. temizlenmemiş bir nefs, şeytandan bile azgın bir varlıktır. tasavvuf büyükleri onun 72 şeytan gücünde olduğunu söylerler.

    allah'ın habibi/sevgilisi son peygamberdir ki onu mirac ile kendi huzuruna cezbetmiştir, hem ruh hem de beden olarak. ancak beden ile yükselmek yalnızca ona mahsustur. evliyada yükseliş ruh ve nefs ile olur.

    eğer bir kimse hal, hareket, yaşayış, düşünce vs. noktalarda kendini peygambere tam olarak benzetirse(süluk), o da allah'ın sevgisini celbeder ve neticesinde allah onu da kendi huzuruna yükseltir.(cezbe). bu yolun esası kuran ve sünnete tam olarak uymaktır.

    ancak bu yol her ne kadar açık gözüküyorsa da gerçekte kapalıdır, bilhassa günümüzde...çünkü kuran ve sünnete uyma yoluyla bir kimsenin kendini peygambere benzetmesi çok uzun bir süreç ister ve pratikte sonsuz engeller karşısına çıkar. bu yolun çilesine insanların milyarda biri bile katlanamaz. kısa süre içinde kendince bir teselli bulup belli bir noktada çakılıp kalırlar ve zaman içinde da sapma durumu ortaya çıkabilir. zira "akmayan kokar"

    bu yol yani süluk yolu teoride açık olsa da gerçekte aşılmaz, geçilmez bir yoldur. kuran'ı ve sünneti kendince değerlendirmeye çalışanlar, karınca adımlarıyla kabeye gitmeye çalışanlardır. daha bir kaç metre gitmişken bunları ya kuş kapar ya ayak altında ezilirler.

    o zaman çare ne?

    insanlar içinde muratlar(istenilenler), mahbublar(sevilenler) vardır ki, bu şahıslar fıtri olarak temizdirler ve allah tarafından sevilirler dolayısıyla ya hiç süluka girmeden veya çok az bir süluk yapmış oldukları halde cezbeye kapılırlar ve allah'ın huzuruna çıkarlar. oradan büyük bir marifet ve ilimle dönerler. işta bunlar insanlara yol gösterici olmak makamındadırlar.

    bu zatlar her ne kadar süluk görmeden cezbeye kapılmış olsalar da mutlaka nefslerinin temizlenmesi gerekir. bu noktada süluk yolununun çilesi bunlara toptan, konsantre bir şekilde gelir. bu bela ve musibet demektir, çile demektir. inanılmaz çileler çekerler.

    hasılı, bu zatların alamet-i farikası şunlardır: dilinde hikmet, kalbinde aşk, başında bela ve musibet...

    işte o yüzden , "insan-ı kamil'in süzgecinden geçmemiş hiçbir ayet ve hadis kabul edilemez, çünkü onların bağlam ve kapsamını doğru olarak tespit edebilecek ancak odur" diyoruz. bize erdirici bir anlayışı ancak o verebilir. kendi anlayışımıza kalırsak helak oluruz.
55 entry daha
hesabın var mı? giriş yap