6 entry daha
  • devlet memuru olarak, uzun yıllar süren bekleyişin ardından kadrolu bir öğretmen olarak atandıktan sonra yaptığım eylem.

    hayatım boyunca hiç unutmayacağım bir gün : 14 şubat 2014...tam da öyle bir denk geldi ki sevgililer günü'nde başlamak üzere gelmiş bulundum okula. müdür bey giriş işlemlerini yaptı ama benim istifayı basmam 1.5 saat içinde oldu. zaten istemeyerek başladığım bir meslekte, bir de kendi hayat standartlarıma ve entellektüel seviyeme tamamen zıt ve yabancı olan bir kültürde, bir çalışma ortamında bulunmak istemedim. hiç de pişmanlık duymadım yaptığım işten ama durumların değişmesi gerekti. 3 gün boyunca herkes diller döktü, "insanlar devlete öğretmen olarak atanmak için neler yapıyorlar, sen böyle yaparak atama bekleyen kişilerin hakkını yemiş oluyorsun, günahtır. en azından yaz tatiline kadar sık dişini, bir dene. hiç yoktan stajyerliğin kalksın, sonra istersen istifa et" vs. gibi cümlelerle herkes başımın etini yedikten sonra 4. günün sabahında istifa dilekçemi geri çektim. haftasonuna denk geldiği için yürürlüğe girmemişti henüz. ve şimdi hiç istemediğim bu yerde, normalde günlük yaşamımda asla bir araya gelmeyeceğim insanlarla, mutsuz olmak pahasına sırf "zoru görünce götü yemedi, o yüzden istifayı bastı anasının kuzusu" demesinler diye yaşamaya ve çalışmaya çalışıyorum. 2 aydır tamamı koyu muhafazakar ve dindar olan bir köydeki evde kapalı bir şekilde, zaman geçirebilmek için gittiğim ilçe merkezinde takılabileceğim tek bir mekan, gidebileceğim tek bir tane bile sinema, dolaşabileceğim tek bir dinlenme yeri ve başka hiçbir sosyal aktivitede bulunabileceğim imkanlar olmadan. aynı noktadan konuşamayacağım insanlarla çevrili olarak, havadan sudan konuşmak zorunda kalıp aklımdan ve içimden geçenleri kimseyle istediğim gibi paylaşamadan kendi içimde kapanıp kalarak.

    siz siz olun, mutsuz olmak pahasına istemediğiniz bir işte durmayın. zaman geçtikçe değişen bir şey olmuyor, sadece ilk kararınızda ne kadar haklı olduğunuzu defalarca görüyor ama kurtulamayacağınızı bildiğiniz için içinize atıp, rutine ayak uydurarak devam etmeye çalışıyorsunuz. sizin seviyenize çıkamayacak olan bir ortamın seviyesine inmeye mahkum olarak, bir de zorunlu hizmet yalanı altında gençliğinizin en güzel günlerinden bir daha asla geri gelmeyecek olan 4-5 seneyi zorunlu olarak heba ederek. cezalandırılarak. bakalım benim sabrımın ve direnme eşiğimin sınırları ne kadar, bu eziyete ne kadar katlanabileceğim göreceğim. ama şunu çok iyi biliyorum ki, devlette garantili bir işe gözünü kırpmadan sırt çevirmek pahasına da olsa aynı şeyi bir daha olsa bir daha yapardım. bu sefer başımın etini yiyip akıl verenlere kanarak "aman birileri olumsuz bir şey demesin, bari bir deneyeyim" diye kendimi kandırmadan, ilk kararıma sadık kalarak üstelik. hayatta çok daha iyisini yapabilme şansı elindeyken sırf ana babanın gönlü olsun, sırf garantili iş olsun, her ay maaşı tıkır tıkır yatsın diye kendi benliğine ve birikimine hakaret gibi olan ortamlarda, vasatın da altına tamah ederek çalışmayı kabullenmek, bunu gururuna yedirmek insanın kendi kendine yapabileceği en büyük hakaretlerden biriymiş zira, yaşadıkça öğreniliyor. öğretmen olmayı dört gözle bekleyen, bu nedenle kpss'ye çalışan arkadaşlarım. ya deli gibi çalışıp hakkınız olan yerlere atanın ya da hiç atanmayın. her ne pahasına olursa olsun öğretmenlik yapma aşkıyla yanıp tutuşmuyorsanız ve bu satırları okuyorsanız eğer, "garantili bir işim olsun da ne olursa olsun" diyerek aksini yaptığınız takdirde içine düşeceğiniz ortamlarda bu yazdıklarımı hatırlarsınız elbet.
275 entry daha
hesabın var mı? giriş yap