124 entry daha
  • her daim geçmişe özlem duyan insanlar vardır, bilirsiniz. eski zamanlarda yaşamış olan kişilerin kıyafetlerine, yaşam tarzlarına, henüz bozulmamış olan bazı değerler ile günlük yaşamlarını şekillendirmelerine gıpta eder durular. hah, işte ben hiçbir zaman onlardan biri olamadım. çünkü diş fırçası, tuvalet kağıdı ve hijyenik pedin yaygın olmadığı bir dönemde yaşamak hiçbir zaman pek cazip görünmedi bana. kendimi zamanın ötesine ait hissettim ve uzak bir gelecekte, evren bana bir kerecik daha var olabilmem için şans tanısın diye dua ettim durdum. tepem attığında ceketimi alıp başka bir gezegene ışınlanmanın tadına bir kez olsun varabilmek istedim. hala istiyorum; lakin bu dizi allak bullak etti beni. hayatımda ilk kez yüz yıl önce doğmadığım için içim sızladı. varsın elimde tabletim, kulağımda ipodum olmasaydı; yalnız üzerimde bir kere dahi olsa o muhteşem elbiseleri taşıyabilseydim. tüm hayatımı zoraki bir nezaket ile idame ettirebilseydim, gereksiz bir bayağılık ve ayarı kaçmış samimiyetin esiri olmuş bir topluluk içinde amaçsızca sürüklenmek yerine. ancak elimizdeki imkanlar belli, eğer evrenin ikinci şans piyangosu bana vurmazsa ne geçmiş ne de gelecek yakın bana. zaman, şimdiki zaman ile idare etme zamanı. bu zorlu süreçte downton malikanesinden birkaç hayali arkadaşı yanımda bulundurmaya, onlarla ara ara belirli bir itina ve adap çerçevesinde sohbet etmeye, zihnimde giyinip süslenip onlarla akşam yemeğine oturmaya, o koskoca yemyeşil vadide yürüyüşe çıkmaya ihtiyacım var. downton abbey her zaman yanımda bulunmasını istediğim var olmayan dostlar kazandırdı bana. ve saniyeler birbirini ebelemeye çalışırken akıl sağlığımı korumak için onlara korkunç derecede ihtiyacım var.
330 entry daha
hesabın var mı? giriş yap