315 entry daha
  • öncelikle bilim kurgu ya da halk diliyle "kafa açıcı" tabir edilen filmi sevgilisiyle ya da dikkati dağılacak şekilde sinemada izleyenler, filmin konusu dikkatlerini çekse bile odaklanmakta sorun yaşayacaklardır, akabinde ise yazılmış olumsuz yorumları görünce, eleştiri mekanizması yoğun bir şekilde çalışmaya başlayacak ve filmden yarıda çıkma hadisesi ile karşı karşıya gelmeniz an meselesi.

    bu tarz filmlerin sakin ve boş kafayla izlenmesi kanısındayım. neyse ukalalığı bir kenara atalım ve ortalama sinema izleyicisinin filmi beğenmemesi gayet normal

    1-afişe konulan beynin yüzde yüzünü kullanma ana konusu yüzünden beklentinin yüksek tutulup, konunun derinlemesine işlenememesi kısaca filmin erken bitmesi yüzünden istenilenin anlatılamaması

    2-bilim kurgu filminde mantık arayan nice değerli izleyiciler-eleştirmenler-sözlük yazarları>>>"o'nun öyle gücü vardı neden gücünü kullanmadı böyle yapmadı?" diyenler.

    luc besson, beynin %100'ünü kullanma mevzusuna bence farklı bir açıdan bakmış:

    --- spoiler ---
    öncelikle insan beyninin kapasitesinden kastı, insanın kullanmadığı işlevlerini bir kenara atıp, beynin nöronlarının işlevler için sinapslar aracılığı ile bağlantı kurduğu, kullanılmayan işlevlerin ise köreldiği. işte %100 lük kullanım, kısaca kullanılmayan hiçbir işlevin körelmediği sinapslardan bahsediliyor.

    en basit örnek vermek gerekirse, filmde yunusların sonar sistemleri ile haberleştikleri, bu yeteneklerini kendilerinde var olduğu ancak doğanın şartlarından ötürü bu yeteneklerini keşfetmiş olmaları. kısaca onlarda sonarla haberleşme vardı ve nasıl kullanacaklarını keşfettiler.

    örneği pekiştirmek için insandan yola çıkalım. bbc-kişilik belgeselinde https://www.youtube.com/watch?v=xf9lj2dchv4 (8.dakikadan itibaren örnek anlatılıyor) ortalama 6 aylık bir bebeğin, suratları birbirinin neredeyse aynı olan lemurları ayırt edebilmesi ancak 1-2 yaşından itibaren büyük bebeklerin böyle bir keşiflerinin neredeyse imkansız olması. kısaca insan, kullanmadığı ya da ihtiyacı olmadığı eylemler üzerine kafa yormadan nöronlar arası bağlantıları zaman içerisinde köreltiyor. beynin kullanım kapasitesinden kasıt böyle ise filme bu bakış açısı altında luc besson abimiz haklı bana göre.

    mesela bizler çekik gözlü uzak doğulu kardeşlerimizi birbirlerinden ayıramıyoruz ancak onlar birbirleri arasındaki farkı rahatlıkla görebiliyorlar. bu yetenek değil sadece keşfedilmemiş bir eylem.

    mesela beyin kullanmadığı ya da ilgilenmediği duyularını kapatır. dokunma duyusuna sahibiz ancak üzerimizdeki giysiyi bir süre sonra derimiz kadar normal ve doğal algılarız. filmin konusunun işlenişi aslında bu kadar basit.

    lucy'nin beyninin kapasitesi arttıkça, kan dolaşımını kaslarının gücünü hissedebilmesi, beyninin hissetmediği, kısaca otonom olarak yapılan rutin işlerin bilince itiyor kısaca farkındalık yaratıyor.

    ancak lucy'nin filmin ilerleyen sahnelerinde beyninin kapasitesini arttırması kısaca tüm duyularına hakim olmaya başlamasıyla duygularının kaybolması eş zamanlı oluyor. acıyı hissetmiyor ve bu anı da, hastaneden çıkarken polis şefini öpüp, "bana unuttuğum bazı şeyleri hatırlatırsın belki." diyor.

    uzatmayayım ancak duygularınızı köreltirseniz önce devreye içgüdüler girer ki bana göre içgüdü denilen şey doğanın kanunlarını okumaktan başka bir şey değildir. duygularınızı kaldırıp bir kenara attığınızda zaten acıya olan eşiğiniz de yükselir, her olaydan kolaylıkla etkilenmezsiniz..

    hayatında çince bilmeyen lucy'nin 1 saat sonra çince konuşması, hiç araba sürmemiş lucy'nin ters şeritte giderek büyük bir kovalamacının içinde bulmamız gibi örnekler şöyle açıklanıyor filmde:
    bilgi, hücreden hücreye aktarılan bir veridir. bilgi, dünya'da sabittir ancak insan bunu kullanmayı bilmediğinde ya da farkında olmadığında sadece öğrendiklerini idame ettirmekle yükümlü kalır.

    yani, doğada olup biten her şey zaten vardı aslında. filmdeki morgan freeman'ın da luc besson'un da darwinistci olmadığını kimse söylemiyor zaten.

    film, final kısmında zamanda geriye giderken primatlara, oradan da dinazorlara kadar zamanda yolculuk yapılması, evrende olup biten her şeyin her bilginin zaten var olduğunu, hücreler arası aktarım yaparak (döllenme-üreme) bu bilginin yaşamdaki diğer canlılarda da olduğu ancak bu doğa bilgisinin içgüdülerimizde saklı olduğu vurgulanmış. "cph4" denilen uyuşturucu ile de nesiller arası aktarılan bilginin farkındalık yaratma etkisi kısaca bilince hitap eder yanı mevcut.

    yani, insan aslında 100 seneki önceki bilgiyi ebeveynlerinden biliyor ve bu bilgi döllenmeyle hücreler sayesinde aktarıldı kodlarımızda var ancak bunu söyleyemiyor kısaca farkında olmadığımız için dile getiremiyoruz.

    insan tabula rasa göndermesi gayet normal. insan aslında her şeyi yapabilir ancak yeteneklerini keşfedemediği için böyle yoz bir yaşam sürdürüyor teması hakim. nitelikli falcıların şayet söylerlerse nasıl beyin okuduklarını öğrendikten sonra ufkunuz biraz daha genişleyecektir eminim.

    falcıların birçoğu bunu içgüdüleri ile yapıyorlar mesela. biraz da ekstradan teknikleri var o kadar.. kafanızı karıştırmadan aslında bilginin sabit olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum:

    bazen hiç de alakamız olmayan başka insanlarla aynı fikirleri üretmiş ya da aynı esprileri yapmış olabiliriz üstelik tamamen tesadüfen. bu da bilginin sabit olduğu sadece farkında olmadığımızı gösteriyor filmde.

    filmin bitiminde, zamanı iyice geriye sarınca yine darwinist söylemle tek hücre olup sahnenin ardından da big bang'e gelmesi, hepimizin atomlardan oluştuğunu, neticede de yine atomlara dönüşeceğimizi gösteriyor. çünkü lucy en sonunda bir toz parçası olup, evrendeki bilgiyi aktarmak için flaş belleğe dönüşüyor.
    birçok yorumcunun; "koskoca evrenin bilgisi flaş belleğe nasıl girer?" temalı eleştirisi, sinema severlerin bu tutumdaki bakış açısı, busson'un taxi 5 i çekseydi isteği, araba-aksiyon sahnelerine odaklanması, kadının özel yetenekleri var neden silah kullanıp öldürmüyor soruları yönetmenin aceleci tavırlarını gösteriyor.

    seyirci bunları düşünebildiğine göre yönetmen anlatmak istediğini aceleye getirmiş, böyle bir konunun üstelik hollywood'a nasıl işleneceğinden kararsızlığından, afişe; "beynin %100'ünü kullanan insan lucy" yazdırıp popüler kültüre hitap edip, akabinde ise scarlett johansson'u başrole koyması, yaptığı filmin gişe hasılatını düşürmemek için atılmış birkaç adım.

    özetle, konu harika, ancak işlenişi ve filmin aceleye getirilip kısa sürede anlatılma isteği yüzünden gerekli mesajlar alınmamış oluyor.

    zaten bu tarz filmler tekrar ediyorum sakin kafayla ve konusuna ilgi duyanlar izlemeli çünkü algıları o yönde olur. ama sen afişe böyle popüler kültüre hitap eden sloganlar yazarsan, hollywood seyircisinin eleştirilerini çekmen, süper gücü olan kadın neden güçlerini kullanmıyor şunu bunu öldürmüyor diye başını ağrıtır ki normal.

    benim fikrime gelince: insan beyninin her alanı kullanılıyor ancak öğrendiklerinin tamamını ya da yeteneklerinin tamamını kullanacak kapasitede çalışmıyor. şayet öyle olsaydı, bisiklet sürmeyi, piyano çalmayı öğrenen birinin yıllar sonra kaldığı yerden rahatlıkla devam edebilmesi gerekirdi. peki beyin ne yapıyor, bu özelliklerini pek sık kullanmıyorsa daha sık kullandığı eylemler üzerinde çalışıyor sürekli. öğrenilen bilgi zaman içerisinde tekrar edilmezse unutulur (lemurları ayırt edebilen 6 aylık bebekleri hatırlayın), sistem bu kadar pratik aslında. adamlar, kapasitenin %10'unu kullanıyoruz derken hipotezi kurarken böyle kursalardı keşke..

    --- spoiler ---'
556 entry daha
hesabın var mı? giriş yap