10 entry daha
  • spoiler

    vikont ve eşi, kasaba açlıktan kırılırken refah içinde, sıkıntısızca yaşarlarken kilerdeki erzaklarının çalındığını fark ederler. bir gün vikont'un eşi kasabanın en fakirini tavuklarını çalarken yakalar. "herkes sizden çalıyor. tabii ki çalacağız. ne yapalım, aç mı kalalım?" kabilinde şeyler söyler. kadın tavuklarının alınmasına sinirler. kocasını uyandırır. "hırsızı buldum. üstelik silahı da var. silahını teslim etmemiş almanlara," der. kocası, "kasabanın yarısında silah var, yat, uyu," deyince bir yalan söyler: "ama silahını bana doğrulttu." halbuki doğrultmamıştı. bu küçük yalan nelere sebep oluyor, görelim: sabah adamın evini almanlar basar. evinde kalan alman teğmen adamın silahını bulur. kavga etmeye başlarlar, derken teğmen ölür, adam kaçar. kasabadan sorumlu alman komutan, vikont'a "eğer bu katil bulunmazsa beş kişinin öldürülmesi emrini aldım. komutanı zar zor sadece sizi öldürmeye ikna edebildim. adam bulunmazsa ona karşılık sizi idam edeceğiz," der. kadın sinirine hakim olmaz, bir yalan uydurur, bu yalan gelir kocasını vurur. şahsen benim en çok etkilendiğim sahne buydu.

    tabii matthias'ın canlandırdığı teğmenin aşkı uğruna söylediği yalanı yüzünden de vikont'un öldüğünü söyleyebiliriz. askerler evde gizli bir yer buluyorlar. bu yerde aradıkları adam gizleniyor. teğmen odaya geçiyor, adamın orada olduğunu bilmesine rağmen askerlerine "temiz," diyor. neden? aşkı, michelle williams uğruna. williams için ben de yapardım ulen bunu. neyse. ama tabii tüm bunları tetikleyen vikont'un eşi ve yalanı hiç şüphesiz. bazı yalanların sonu böyle olabiliyor. hem adamın ailesini, hem de kendi aileni dağıttın o diline hakim olamayarak.

    bu arada cast'taki herkesi pek beğendim. margot robbie farklı bir karakterde, kıvırcık saçlarla, tatlılığını koruyarak karşımıza çıkıyor. ruth wilson, oyunculuğu bırakan kristen scott thomas baskıcı kayınvalide rolünde fena değildi. matthias ise her zamanki gibi iyiydi. gene vücuduyla, bu kez gözleriyle oynamış. vikont'un idamından sonraki bakışları oyunculuk bu dedirtti. michelle ise gene kırılgan, narin, genç bir kadın rolünde karşımıza çıkıyor ve gene rolünün hakkını veriyor.

    filmde harbiden de tek bir kere bile hitler anılmıyor. hatta nazi selamına da pek yer verilmiyor. adından -aşkı uğruna- filmin romantizmi önplana aldığını sanmıştım. ama saul dibb öyküyü romantizme boğmaya yeltenmiyor. her şeyi dengede tutarak, nazilerle ilgili filmlerdeki klişeleri mümkün mertebe kullanmayarak anlatıyor öyküyü. öte yandan nazileri övdüğünü de düşünmüyorum. bütün nazileri kötü göstermemesi, hepsini övüyor anlamına gelmemeli. bütün naziler cani, kötü müydü; tartışılır. ayrıca zaten savaş filmi de beklenmemeli.

    spoiler
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap