20 entry daha
  • murathan mungan'ın en güzel şiirlerinden bir tanesidir... uzun bir şiirdir ve kimse tamamını yazamamış, iş başa düştü. severek yazıyorum:

    senelerce,senelerce evveldi;
    bir deniz ülkesinde...ve belki de
    birbirine aktardığım defterlerin hepsinde
    bu şiir vardı:
    senelerce,senelerce sene evveldi;
    biz seninle orada,o deniz ülkesinde tanıştık
    uzak denizler,uzak yakınlıklar içinde
    bir kadırgada iki korsan
    tarih,yarın,ütopya dolu sandıklar arasında
    birbirimizi yaralarımızdan tanıdık
    dışı korsan,içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık
    konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında
    duruyordu aramızda
    oysa konuşsak,ya da dokunsak birbirimize
    çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık
    batık gemilerin deniz diplerini saran
    umutsuzluğu vurmuştu yüzümü
    birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden ürküyorduk
    bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında bilmeden
    birbirimize doğru ilerliyorduk
    kara görünmüyordu yokluğumuzda
    kara çok uzakta
    sahiller millerce
    uzaktaydı birbirimizin yokluğunda
    neyimiz vardı öfkeli bir gençlikten
    mağrur inceliklerimizden
    ve geceler boyu kısık yıldızlar altında anlatılan
    ihanetlerin kara bilgisinden başka
    biliyorduk geldiğimiz yer atlantis
    o yitik ütopya
    gittiğimiz yer de ora
    senelerce,senelerce sene evveldi;
    sen yoktun
    ben de yoktum
    hayır bitmemişti
    bu aşk başladığında
    bizi yola çıkaran ne varsa
    yol üzerindedir,
    öyledir sanıyorduk
    geleceği seçmeye çalışıyordu kısık gözlerimiz
    adasız denizlerin ufkunda
    bilge ve hırsız
    çocuk ve katil
    ölüm ve oğul
    oluyorduk.denizler,meydanlar,kavgalar ortasında
    fırtına bilgisi yoklarken
    çözülmemiş zamanların altın bilmecelerini
    bir daha hiç çıkamadık daldığımız karanlıktan
    kara ruhların büyük bayramlarından sonra
    aşk giz tutmuş tuğra
    aşk 1998
    bir yıldır yoldayız
    aşkımız sağlam sularda
    aşk 1998
    gideceğimiz yer atlantis
    o ütopya sıla
    ayrılsak bile biliyoruz
    başka bir anlamda
    senelerce,senelerce sonra
    sağlam,ödeşmiş,mutlu aşıklar için
    bir randevudur
    aynı yolculukta kadırga
    aşk 1992
    ayrılık 1992
    şimdi biliyormuyuz
    gömülüp gideni batıklarda
    kaç kıyıdan toplanmış taşlarla
    batıyordu dibe
    şarap fıçılarıyla,zeytin dallarıyla
    yarım kalmış bir gravürde
    yelkenleri sönen kadırga
    batıyordu
    sarışın hurmalar,gümüş paralar
    uzak otlar,ipek topları,amber kokularıyla
    çıkmamak üzere bir daha
    bir başka mürekkebin kıyılarına
    daldığımız solgun gravürden
    birbirimize baktığımızda
    diriliyordu deniz diplerinde
    boğulmuş beyaz kentlerden
    geçilen yolculuk
    aynı takım yıldızların altında
    dünyaya gelen aşkların benzerliği gibi
    başka çağları haber verir kimi denizler
    yoksa nerden çıkardı bu rüzgar
    bu zeytin dalları,baş döndüren şarabın kokusu
    ağzımızdaki bu hurma tadı
    ipeğine uzandığım bu amber nerden
    yüreğimdeki dövme çok eski bir gravürden
    buluşuyordu sessizliğimiz
    okuduğumuz sayfaların derinliğinde
    ne zaman sussak
    aramızdan geçerdi hayalet gemileri
    karşılıklı kıyılarda
    aynı denize bakan
    iki koltuk,iki lamba,iki ay
    aynı pencerenin derinleştirdiği gecede
    gemilerin ıslığını dinlerdik
    tek bir söz bile etmeden konuşurduk saatlerce
    kapkara hayalet gemileri geçerdi
    geçmişten gelen
    sessizliğin yarattığı sis içinde
    kapkara hayalet gemileri
    geçerdi gözlerimizin önünden
    gecenin içinden
    yeniden döndüğümüz sayfaların derinliklerinde
    dilsiz kırılganlığıyla dip iklimi
    yüzeydeki çalkantılarını unuttururdu
    gömüldüğümüz denizin
    som bir bütünlük içindeydik
    koltuk,lamba,kitap
    sayfasını kapatırken
    kahramanı olduğumuz şiirin
    ay sönerdi penceremizde
    hayalet gemileri geçerdi
    uykularımızın içinden
    uzun denizlerde yorulmazdı gözlerimiz
    birbirimizin güneşine baktıkça
    en yeni yerlerimizi birbirimize borçlandık
    çünkü aşıktık,kararlıydık,haklıydık
    bir denize kaç dalga sığarsa
    işte o kadar
    güz denizini ayıran halatlar
    yaz denizinden geniş melankolisi
    issız bir adaya düşecek olsan
    hangi şiirleri alırdın yanına
    hangi mevsimleri,ikindileri
    çarşafını değiştir sevgilim denizin
    tropikal yaprakların,ayın
    yüzüne düşen perçemleri kaldır
    hafızandan bütün lekeleri sil
    alışmak çürütür gövdenin derinliğini
    hangi denizi seçtiysen o türlü
    varlığın kıstırıldığı seyir defteri
    yaz denizini güz denizinden
    ayıran halatlar gibi
    çözülür adaların dağınık belleğinden
    savat gece
    çakıllarda şarkısı
    ay ışığıyla ayrılır denizin ipeği ikiye yalınlığın vurgununda çözülen
    derinlik
    gövdenin uykulu tarihi
    aydınlanır karasına vurduğu sahilde
    avucunda tenimin taçyaprakları
    kalbimde kalabalık yeminler
    vahşiyim
    vahşiyiz
    bu defne günlerinde
    çıplaklığımızda
    dağlıyoruz
    birbirimizi
    gökle karışıyor tenimiz
    kumun zamanlarıyla
    suyun yeniden elde edilmesi
    bulutun dumanı
    yağmurun kırbacı
    sevişmek için değil
    yaprağın buharıyla sevişmek için değil
    yaşamak içindir çıplaklığın önemi
    tanımlara zorlanmış itiraflardan
    firar edeyor
    gövdelerimiz
    bir ejderha uyuyor ay ışığında
    ay ışığında uyuyoruz ilk defa
    kendiliğinden yolunu bulan
    hayvanlar gibi
    ateş,hava,su,toprak ve aşk
    birbirimize çıkıyor her defasında
    kendiliğinden yolunu bulan
    birbirimizin kollarındaki
    ejderha
    gecenin bütün burçları
    inmişti sahile
    ürperen kumların üzerine
    hiç görmedikleri bir sabah gibi
    bakıyorlardı yüzümüze
    gecenin göğsümüzde unuttupu
    bir avuç ay ışığı
    senin göğsünde bıraktığım
    en derin uykumdu
    orada kaldım
    orada kaldı
    ne kadar tutkunduk birbirimize
    ufuk daralırdı tenimizin yankısında
    o kaçak sahil köyü,kadırga
    şimdi iki ayrı yaz kaldı bize
    birlikte geçirdiğimiz o büyük yazdan
    solak defterlerde uğru
    erkek denizlerde mitoloji
    korsan haritalarında define kalbim
    bir senden birçok aşk edindi
    zamanı bizden ayrı parlayan bir şeydi
    kanımda kımıldayan tutku
    gecenin sözleşmesindeki mürekkep
    her şeyi aşka ve ateşe dönüştüren
    derin bir ayindi
    sen gittin
    buluştuğumuz körfezler şimdi başka denizlerin çekiminde
    sen gittin
    ama doksan dokuz adın kaldı kalbimde
    ne kadar gitsen de uzağa
    vücudumda dolaşıyor zincirin
    kurduğun bütün tuzakları
    tapınak bildim
    tenim çöl tenim çöl tenim çöl
    bedenimi lincide bırakıp
    çekip giderim
    çekip giderim
    giderim
    tenim çöl
    aysberg tül
    ne zaman dondu pusula
    ne zaman geldik bu iklime
    aramızdaki siste kaybolmuş
    buzkıran gemiler
    kaybolmuş kelimeler
    sen yoksun
    ben de yokum
    kutuplar kadar yalnızız ikimizde
    rüyamızı emenet etmedik
    hiç uyumadık sığda
    ölümün uykusuna güvenir gibi
    bırakırdık kendimizi
    birbirimizin düşlerinin yastığına
    aşktı bu,beraberlikti
    yol arkadaşlığıydı
    ve daha binlerce kelime
    aşk bitmiyor bitmeden
    denizi tükenmemiş kadırga
    bir çifte vav yokuşundan aşağı
    doksan dokuz adımın
    en güzeli sevgilim
    yeniden bulmanın suları
    denizi geçenlerin adımlarından sonra
    taş kadar kör
    taşbaskısı gravür
    diri mürekkep
    kör aşk,kör levha
    büyük bir fırtınada
    yıkanmış aydınlığıyla
    iniyor hat
    güvercin dönüyor
    bir dal zeytinle
    aşk bitmiyor bitmeden
    tükenmemiş deniziyle
    masalına dönüyor kadırga
    bir türkü
    meyve bile dalına güvenir
    meyve kadar hükmüm yok imiş
    bir dize
    denizim ben batık aşklarla dolu
    bir fotoğraf
    şiirde görünmüyor
    ve görünmeyen nice ayrıntı
    kimbilir ne zaman kendini yazmaya başlamış
    başka şiirlere taşmış
    taşırmış içindekileri
    seyir defterinin kazalara uğradığı kadırga
    yeni dalgalarla yamıyor
    yarıldığı denizi
    gönderinden ithafını kazandığı gibi
    tarihi
    gönderme yaptığı başka denizler yarattı kendi kimi zaman başka şiirlerin gövdelerinde
    denize açılarak sürdürdü,sürdürüyor kendini
    duruyor yürekteki define,korsanlar yaşlandı
    deniz zamansız
    ne sen,ne ben,ne şu mavi deniz
    ne de meali anlamayan diğerleri
    senelerce,senelerce evveldi
    senelerce senelerce evvel bir sonraki.
60 entry daha
hesabın var mı? giriş yap