10 entry daha
  • daha ziyade afrikalı havva diye bilinen annemiz.

    richard dawkins'in cennetten akan ırmak kitabından özetleyerek aktarıyorum (39-63):

    mitokondri nedir? her hücremizde binlercesi kaynaşan, küçük, pastil biçimli gövdeler. içleri boş ama zarımsı tabakalardan oluşan bir yapıları var. bir kimya fabrikasının üretim hatlarına benziyor bu zarlar. hücrenin ihtiyaç duyduğu enerji bu santrallerde üretiliyor. onlar olmasa anında ölürdük. fi tarihinde bir vakitlerde bunlar bakteriydiler ve aylak aylak yaşıyorlardı. başka bakterilerle bir olup daha büyük hücrelere yerleştiler. kendimizi içinde bu evcilleşmiş bakteri topluluklarının yaşadığı yüz milyonlarca kere yüz milyon hücreden ibaret bir yapı sayabiliriz. mesela senin bedenindeki mitokondrileri uç uca dizsek o zincir burdan çine yol olmayı geç, dünyanın etrafını iki bin kez dolaşır.

    mitokondrilerin kendi dna'sı var. hiçbir cinsel karışıma katılmıyor, bedenimizin ana çekirdek dna'sıyle birleşmiyor, başka mitokondrilerinkiyle de ilişkiye girmiyor. aseksüel mizantrop münzevi komşularımız bunlar. pek çok başka bakteri gibi bunlar da bölünerek çoğalıyor. her iki yavru da ilk kromozomun tam bir kopyasını miras ediniyor. seks denen acayip faaliyet başka dna'ları nesilden nesile bozup değiştirse de, bizim mitokondriyal dna hep bakire hep meryem.

    mitokondriler nesilden nesile sadece anne üzerinden aktarılıyor. niye? niyesi şöyle: sperm denen o hırçın mahluk en fazla birkaç mitokondri taşıyabilecek büyüklüktedir ve taşıdığı o birkaç mitokondrinin sağladığı enerji sayesinde kuyruğunu çırpa çırpa yumurtaya varır ama kafayı yumurtaya soktuktan sonra kuyruğu dışarıda kalır, tabii mitokondriler de. yumurta öyle mi ya! kocamanlar ve sıvıyla dolu iç kısımlarında zengin bir mitokondri kültürü yaşar. çocuğun bedenine tohumu veren de işte bu kültürdür. yani erkek de olsanız kadın da, sahip olacağınız tüm mitokondriler annenizden annanenizden ona da annesinden annanesinden gelir. iki dede iki nine ve onların da ikişer dede ve ninesinden hangisinden geleceği belli olmayan ve herhangi birinden gelme ihtimali diğerininkiyle aynı olan çekirdek dna'ya benzemez yani mitokodriyal dna.

    tamam hep bakire de her güzelin bir kusuru olur elbette. mitokondriyal dna'nın da kusuru, mutasyona yani kopyalamadaki rastgele hatalara karşı bağışık olmaması. hatta, hücrelerimizin çağlar boyunca geliştirdiği hata düzeltme mekanizması bunlarda olmadığı için kendi dna'mızdan çok daha hızlı mutasyon geçirirler. sizin mitokondriyal dna'nız ile benimki arasında birkaç fark bulunur ve bu farklara bakarak atalarımızın ne kadar zaman önce birbirlerinden koptuğunu anlayabiliriz. atalarımızın değil aslında, yalnızca dişi dişi dişi çizgisindeki atalarımızın. zira takip edeceğimiz çizgide sadece analar var. babanızın kim olduğu önemli değil o zincirde, ananız kim ona bakılacak. bir ingiliz lordunun ya da kızılderili siyu şefinin torunu ya da atatürkün askeri olmakla övünebilirsiniz ama mitokondriyal dna'nız size güler geçer. onun için annenizin safkan bir avustralyalı mı çinli mi ya da kalaharili mi olduğu önemlidir. bu saflık çizgisinin bir benzeri de erkekler üzerinden tanımlanabiliyor; orada da sadece erkek soy üzerinden taşınan y kromozomu esas alınıyor ama konumuz o değil şimdi.

    kaliforniya berkeley'den merhum allan wilson efendi ve çalışma arkadaşları seksenlerde dünyanın dört bir yanından yaşayan 135 kadının "dizin"lerini örneklediler. aralarında kimler yoktu ki avustralya aborijinleri, yerli gine dağlıları, yerli amerikalılar, avrupalılar çinliler afrikadan çeşit çeşit halklar... her bir kadını diğerinden ayıran "harf" değişikliği sayılarına baktılar. sonra bu verileri bilgisayara yükleyip, ulaşabilecekleri en "cimri" soyağacını çıkarmasını istediler ondan. yani birinin diğerine en az sayıda harfle benzemesini sağlayan soyağacını. zaten her ihtimali hesaba katarak bir ağaç aramaya kalkışsak karşımızda bir orman bulurduk. buna hiçbir bilgisayarın da gücü yetmezdi. o yüzden rastgele örnekler seçtiler, aralarında en cimri olanları buldular, bunların ortak özelliklerini saptadılar ve oradaki en cimri ağacın da bu özelliği taşıdığını farz ettiler.

    ve görüldü ki, en cimri ağaç afrika'da kök salmıştı. yani hepimizin dişi büyük atası afrika'da yaşamıştı. afrikalı havva idi o. bazıları bu bulguya itiraz ettiler: en dış dallar afrika dışında olabilir, afrika dışında da aynı derecede cimri ağaçlar bulunabilir, dediler; bilgisayar muhtemel ağaçlara başka sırayla baksaydı başka bir sonuca ulaşabilirdi, dediler.

    ikinci sonuç da şuydu ve bunu tartışmak pek de mümkün değildi: havva anamız belki afrikada yaşamamış olanilir ama ne zaman yaşadığından nerdeyse emin olabiliriz. zira mitokondriyal dna'nın hangi hızla evrimleştiğini biliyoruz ve dolayısıyla ağaçtaki her dalın üzerine yazacağımız tarih yaklaşık olarak belli. bu hesaba göre, mitokondriyal havva bundan 150-200 bin yıl önce yaşadı.

    bir şerh düşelim: afrikalı havva'dan önce başka havva yaşamadığı iddia edilmiyor burada. bu mitokondriyal havva'nın modern insanın "en yakın" atası olduğu söyleniyor sadece. o da homo sapiens türünün üyesiydi. ama biliyoruz ki hem afrikada hem de afrika dışında çok daha erken zamanlara ait homo erectus fosilleri bulundu. hatta homo habilis gibi daha uzak atalarımız da vardı ve onların da fosilleri afrikadan çıktı. yani afrikalı havva bizim ilk havvamız değil, soyumuz afrikadan geldiyse bile bu afrikadan gelen ilk göç dalgası olduğumuzu anlatmıyor. belki 1,5-2 milyon yıl önce bir vakitte homo erectus atalarımız afrikadan dışarıya çıkıp ortadoğu ve asyaya yayıldılar koloniler kurdular. bir başka deyişle, afrikalı havva kuramı, daha erken asyalıların yaşamadığını değil, yaşayan torunlarının bugün olmadığını söylüyor. fakat şu kesin galiba: ne kadar geriye gidersek gidelim, hepimiz afrikalıyız.

    bir şerh daha: afrikalı havva deyince aklımıza yaratılış anlatılarındaki gibi tek bir kadın geliyor olabilir. yanlış. aynı zamanda yaşamış başka kadınlar da olabilir, her iki cinsiyetten yoldaşları hem çok sayıda hem de çok doğurgan olmuş olabilir. günümüzde yaşayan bir sürü torunları da olabilir bu kadınların. ama bütün o kadınların mitokondrilerinin tüm torunları yok oldu, zincir bir noktada koptu ve "erkek" üzerinden devam etti. (benzer kopuş y kromozom zinciri için de bahis konusudur.)

    en doğru ifade şu: mitokondriyal havva, tüm modern insanların salt dişi soy çizgisiyle kökeni olduğu söylenebilecek, tarihsel olarak bize en yakın kadındır. tartışılan ise, bu kadının nerede ve ne zaman yaşadığıdır; yoksa bir zamanlar bir yerlerde yaşamış böyle bir kadın kesinlikle var.

    şerh ardına şerh: mitokondriyal havva'nın bizim "en yakın ortak atamız" olduğunu da düşünmeyeceğiz. en yakın ortak ata sıfatı burada eksik ve yanıltıcı. doğrusu, onun bizim "salt dişi çizgisindeki" en yakın ortak atamız olduğudur. yoksa insan soyundan gelmenin dişi yolundan başka milyonlarca yolu da var. genetik ırmağımızda akıntıya karşı kürek çeksek bissürü adem bissürü havva çıkar karşımıza. mitokondriyal havva bunlardan sadece biri. ırmağın ne kadar geniş derin ve hızlı aktığını düşünürsek mitokondriyal havva'mızın bize en yakın havva olması ihtimali de çok zayıf. o sadece "dişi yol"dan geriye gittiğimizde karşılaşacağımız en yakın havva.

    okuya okuya buraya kadar geldiyseniz cenneti hak ettiniz zaten, bütün havvalar bütün âdemler sizlerin olsun.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap