5 entry daha
  • "hem gelmeni istedim hem bekletmeni
    sen mi daha güzelsin, beklemek mi seni?" *

    kişiler arasındaki bir diyalogda olgunlaşmayı, yoğunlaşmayı, derinleşmeyi, tefekkürü, hazmı adeta refleks derecesinde bir anındalığa, öyle ki iletinin karşıdakine ulaşma süresi iki katına çıksa (misal, 1 saniye değil de 2 saniye) insanı delirtecek kadar aptalca bir hıza, doyumsuzluğa, sabırsızlığa karşı kaybetmenin diğer adı. muhatabın ifadeleri üzerine yeterince düşünüp manalı bir karşılık vermeye fırsat vermez bu anındalık. daldan dala atlanabilir, bahsedilen konular tüketilemez, kuşatılamaz; bir tür araftır fikrimce böylesi bir ileti(şi)m biçimi. ele aldığımız meseleleri tüketemeyip kuşatamayışımız, naylon mesailerimiz, paketin içindeki gıdanın tadını duyumsayacak kadar vaktimizin olmaması ve paketin rengine aldanıp sepete atışımız sanırım özellikle günümüzde en çok sanat eserlerine sirayet etmiş halde. 20-30-40-50 yıl önceki eserlerdeki yoğunluk ve samimiyet ile günümüzü kıyaslayınca bir parça da olsa fikir sahibi olabiliriz sanırım.

    bahsettiğim aylarca mektup beklemek değil. o arabesk sevdalar da herkese göre değil elbet, farkındayım. ancak bu anındalığın derhal doyurulmaması anlamsız yoksunluklara neden olabiliyor. bu da ilişkileri farkında olmaksızın hastalıklı hale getirebilir. velhasıl, rahmetlik marşal macluhan amcam nur içinde yatsın: the medium is the message.

    son olarak ali tekintüre & müslüm gürses işbirliğini ansam, konuya vakıf kişiler ne demek istediğimi biraz olsun anlar sanırım. çeperi aşamamak mı, delip geçmek mi?

    "bazı şeyler çok kolay elde edilir hale geldi. kolay elde edilen şeylerin kıymeti olmaz. bundan sonra kolay kolay ne bizim gibi yazanlar gelir ne de öyle okuyanlar (m.g.) çünkü o zamanın, o ortamın içinde yoğrulmuş insanlardık biz. bugün bilgisayarla, internetle yoğrulan insanın duygusundan bir şey bekleyemezsin." *
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap