13 entry daha
  • asla tecrübe edemeyeceğim bir hayatın en sevdiğim giriş kapısıdır bu film. filmlerin en güzel yanı da bu sanırım. en azından kendi adıma. bambaşka bir dünyanın bambaşka bir yansıması. esas konuşulmaya değer olan da filmdeki üç adamın*** olağanüstü performansları. hele ki 27 yaşında bir guy pearce vardır ki ne zaman bir filmini izlesem zamanında drag rolü yapmış değil de adam rolü yapıyormuş gibi gelir. hey ki hey. ve ne zaman hayatı ciddiye almada kulak yakan sınıra ulaşsam şöyle derim "acaba şu an yanımda felicia jollygoodfellow olsa ne yapardı?"

    --- spoiler ---

    çocukluklara dair flashbackler pekala yerindedir. sözümona ötekinin anormalin sorgusu hep yapılır. çirkin meraklılar illa bir neden bulmaya çalışır. oysa bazen neden bile yoktur, sıradan olağanlıklar vardır.

    çocuk yetiştirme adına güzel bir ahlak değerlendirmesi de vardır. yalana başvurmayan, gerçekleri saklamayan, dürüst. ahlaki değerler seçime tabidir der, birey vakti gelince kendi değerlerine kendi karar verir.

    yine de mitzi'nin oğlu için maskülen havalara girme çabaları ama yere tükürmeyi dahi becerememesi... babalık gibi zor bir görevi -hele ki kendi için- sırtlaması ama çocuğu gözündeki pozisyonunu kaldıramayıp sahnede bayılması. hepsi acayip naif dokunuşlara sahip sahnelerdir.

    ama en çok da bernadette'in şu sözleri insanı vuruyor: hepimiz oturup bu leş şehri eleştiriyoruz durmadan oysa enteresan şekilde hepimizi de koruyor bu şehir. taşradaki bu çirkin duvar bizim çıkmamızı mı yoksa onların girmesini mi engelliyor, bilmiyorum.

    --- spoiler ---

    homofobik dünyanın öldürücü gürültüsünden kaçıp neşeli bir abba şarkısı dinlemek gibi bu film. eshottan lavanta renkli çılgın otobüse sevgilerle.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap