108 entry daha
  • az önce izledim. uykumdan fedakarlık yapıp izlemeye karar verdim. sözlükte görüp bu neymiş dedim, fragmanını izlemedim, hatta adından dolayı ingiliz filmi zannederek izlemeye başladım. ne kadar kötü olabilir ki dedim. ulan bu amerikanmış diye hayal kırıklığına uğradım ama çaktırmadan film içine çekti. sakin sakin ilerleyip arada geçmişe giderek yavaştan hikayeyi anlattı. iki vurucu sahnesi vardı bence. aslında daha fazla da, biz iki diyelim. ya da üç. dört. şu an düşündükçe aklıma geliyor hepsi tek tek. hepsini yazmayacağım.

    --- spoiler ---

    yangın sahnesi var. olayı ilk kez orada öğrendiğimiz için çok fazla etkilemiyor insanı. üzülüyorsun sadece.

    sonra karakol sahnesi var. olayı onun ağzından dinlerken iyice aydınlanıyoruz. öldürmek istiyor kendini. üzülüyorsunuz, hafif gözleriniz doluyor. vay be, demek bundan diyorsunuz.

    arada neler geçiyor tam bilmiyoruz. nasıl ayrılıyorlar, nasıl travmalar geçiriyor bilmiyoruz. sadece başka bir şehre gidip yeni bir düzen kurmaya çalıştığını biliyoruz. onda da pek başarılı olduğu söylenemez. yaşayan ölü gibi hayatına devam ettiriyor, ta ki abisi ölene kadar.

    ve gözyaşının pınar olup aktığı sahne. aslında ilk telefonda konuşmalarında bizi buna hazırlamışlardı. hamile olduğunu söylemesi. sonra cenazede kocası ile birlikte lee'ye başsağlığı dilemesi. herkes iyi kötü bir düzen kurmuş, geçmişi unutmuş, lee ise dediğim gibi ölü olarak yaşamakta. sonra lee eski karısını yolda görür. elinde bebek arabası. konuşmaya başlarlar. bu sahne beni bitirdi. en son ne zaman film izlerken böyle hüngür hüngür ağladım hatırlamıyorum. duygu sömürüsü falan yoktur. eski karısının yangından sonra lee'ye neler söylemiş olabileceğini tahmin bile edemiyorsunuz ama adamın bu hale gelişinde önemli rol oynadığı kesin. o sahneyi o kadar gerçekçi oynamışlar ki ağlamayan adam vicdansızdır.
    --- spoiler ---

    film bitti ben hala düşünüp düşünüp üzülüyorum. içime dert oldu.

    puanım 10 üzerinden 9 buçuk.
765 entry daha
hesabın var mı? giriş yap