67 entry daha
  • uzun yazacağım ama belki okuyan olur.
    eskiden olsa övünürdüm bu özelliğimle de artık öyle düşünmüyorum.
    güzel bir şey değil bu.

    ne kadar dışarı çıkmayan bir insan olduğumu özetlemem gerekirse, mecbur kalmadıkça dışarı çıkmadığım yaz tatillerim oldu diyebilirim.
    yani okul bitişinden, bir sonraki eğitim döneminin başlangıcına kadar doğru düzgün evden dışarı çıkmadığım oldu. oturup saymadım ama üst üste 60 civarı gün hiç dışarı çıkmamışlığım vardır. dışarı çıkmamak derken hiç çıkmamaktan bahsediyorum, yani hiç çıkmamak, balkona bile çıkmamak.
    dışarı çıkmamakla kalmayıp kimseyle iletişim de kurmuyordum. telefon çalınca açmaz, mesaj gelince bakmaz, en erken 1 hafta sonra cevap verir çoğunluklaysa hiç vermezdim.

    ama iyiydim, huzurluydum, mutluydum. hatta öyle ki o dönemlerde kafamda kurabileceğim ideal hayat oydu. çünkü dışarısı her zaman kaygı demekti. dışarısı aşırı aydınlıktı. dışarısı belirsizlikti.

    peki evde ne yapıyordun?
    -internet, oyun. bunlar zaten bunun için icat edilmiş şeyler.

    ama şunu söylemeliyim. bu yalnızlığım beni birçok anlamda kendine has biri yaptı. örneğin aşırı dindar bir çevrede büyümeme rağmen ateist olmam. müzik zevkimin benimle çok benzer genlere sahip akrabalarımdan epey farklı olmsı, sinema anlayışımız, hayat felsefemiz, birçok şeyimizin farklı olması.

    yakın insanlar birbirlerine benzerler ama kimse benim kişiliğime etki edebilecek yakınlıkta olamadı. bu yüzden yalnızlığım beni kimseye benzemeyen yabanıl bir insana dönüştürdü. ve bu farklılık ister istemez insanda bir "özel olma" sanrısı yaratıyor. insan sanıyor ki "ben çok özelim, diğerlerine ihtiyacım yok."

    yazarların başlık altında kendilerini övmelerinin sebebi bu işte.

    sonra hormonlarım devreye girmeye başladı, aşık oldum.
    bu yüzden aşık olduğum insanla yakınlaşmam yani artık insan içine çıkmam gerekiyordu.

    şöyle düşünün; okulunda bir tane arkadaşı olan, okuldan çıktığı gibi doğruca eve giden, evde aile bireyleriyle sohbeti "dersler nasıl?" "iyi." den öteye geçmeyen okul olmadığı zamanlar da evden çıkmayan bir kişinin, bir mağara adamından ne farkı vardır?

    benim sosyal anlamda mağara adamından bir farkım yoktu.
    "ne olacak ki onlar da insan sen de insansın uyum sağlayabilmen gerekir?"
    öyle olmuyor işte dostlar. yazacak tonla şeyim var ancak hikayenin bu kısmını kısa kesmek istiyorum, aşık olduğum insanla tanıştım, konuştum, yakınlaştım, açıldım ve reddedildim. bu kadar.

    bu reddediliş bende bir şok etkisi yarattı. şoktan kasıt, "aman tanrım beni nasıl reddeder?" gibi bir şey değil. ben reddedileceğimi tanıştığımız an anlamıştım zaten.
    benim yaşadığım şok, o güne kadar hiç farkına varmadığım bir şeyden dolayıydı.

    ben sanıyordum ki, dışarıdaki insanlar boktan.
    bu yüzden dışarıdaki hayatın bana sunabileceğinden daha iyi bir hayata içeride sahip olabiliyorum ve bu yüzden dışarı çıkmıyorum. ancak öyle değilmiş. dışarı çıkmamamın sebebi kendimi hiç ama hiç sevmememmiş. kendimi insanlara göstermek istemeyecek kadar bile sevmiyordum. öyle ki kendimi ifade edememek için mimiklerimi bile dondurmuş, ifadesiz bir insan haline gelmişim.

    2 gram özgüvenim kalmış onu da reddedilerek tüketmişim. seneler sonra bir kere daha ve bir kere daha reddedilmişim. seneler sonunda ne yaptığını, ne istediğini bilmeyen saçma sapan bir insan haline gelmişim.

    yalnızlığın herkese etkisi farklıdır ama bana yaptığı etki kendimi ifade etme duyumu köreltmesi oldu.
2816 entry daha
hesabın var mı? giriş yap