74 entry daha
  • beynimde şahlanan atlar vardı bu kitabı okurken. beyaz olanı biraz ürküttü, oysa en sevdiğim hayvandır at*

    bir bozkır türküsü kadar duru bir hikaye.
    fazla gerçek bir kere. gözümüzün önünde eriyen insanları, onlar artık çok da görülmek istemedikleri, "ben ölüyorum, eriyorum, kendime de onlara da yetemiyorum" duygusunun verdiği buruk bir utanç ile köşelerine çekilip ölmeyi bekledikleri zaman görmeye başlıyoruz. tabii geç kalıyoruz. epey.

    velhasıl tuhaf bir kitaptı benim için. bambaşka duygularda gezinmedim, kafa karışıklıgı yaşamadım, sadece vuruldum sonunu bile bile. sonuna kadar da etkisi sürdü.

    bir de

    herkes gibi benim de aklıma takılan bir şey var. bir kısımda romanın ana karakteri kendisi hakkında yazılan bir araştırma kitabındaki yalan yanlış bilgilerden bahsediyordu. hatta buna epey canı sıkılmıştı. iki şey geldi aklıma, hasan ali roman karakteri ile yazarın hayatını bağdaştıranları tokatlamış ya da gerçekten böyle bir şey gelmiş başına ve bu vesile ile ince bir sitem etmiş. öyle ki babasının söylediği çok güzeldi;

    "demek seni gözünün içine baka baka aldattı ha? bir şey söyleyeyim mi, sana da aldatılmak yakışırdı zaten oğlum."

    kitaptan en vurulduğum pasajı bırakmadan da entryi bitirip gitmeyeyim bari;

    ee, dedi cavit; domuz noldu, öldü mü?

    ölür mü hiç, diye hayıflandı zübeyir. benim karıyla baldız vaveyla koparır da domuz ölür mü hiç?

    ne alakası var yahu, dedi cavit.
    var, dedi cavit'e dönerek;

    vurulduğunda bağırıp çağırır yahut herhangi bir ses çıkarırsan, yarası ne kadar ağır olursa olsun, sese tutunup ayağa kalkar domuz, imkânı yok ölmez! o yere yıkıldı mı sessiz olacaksın bu yüzden, gıkını bile çıkarmayacaksın.

    allah allah, dedi vakkas dayım, ben hiç duymamıştım bunu.

    öyledir, dedi zübeyir;

    bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor.
178 entry daha
hesabın var mı? giriş yap