24 entry daha
  • bit osuruğu kadar anlamlı olan pekçok popüler sinema örneğini ve denemesini cık cık cık sesleri eşliğinde gözlemleyen sinema seyircileri için, bu kadar gürültülü, tantanalı, şaşaalı, boyalı, dolgulu, 3-d tadında hazlar verdiğini sanırken içimizi, beynimizi boşaltan filmlerden sonra, bir meleğin düşüşünün bu kadar sessiz, bu kadar tatsız, kokusuz, dokusuz, bu kadar uzak olmaması gereken film.

    karanlık, donup kalan film karelerini üç metre öteden konuşan birinin fısıltılarına kulak misafiri olmaya çalışır gibi takip etmeyi beceremeyip exit yazısını gözlemleyenler çok da ters bir iş yapmış sayılmazlar; çünkü en yoğun parfümün bile bir süre sonra kokusu alınmaz olur; bu, insan doğasıdır. yönetmenin yoğunluklu olduğuna inandığı ve üzerine "durup düşünmemizi/ derinleşmemizi" istediği sahneleri anlamlandırabilmek için biraz daha uyarana, biraz daha harekete ihtiyacımız vardı. kaldı ki, gerçek hayat bu kadar yavaş değil. (bir kaplumbağa gibi yaşayan ben bile bazen yeminimi bozup seri ve hızlı hareketler yapabiliyorum!) bilemiyorum, belki de ben greenwich meridien time'a göre düşünen zavallı, dar perspektifli bir faniyim; uzay zamanına göre düşündüğüm zaman her şeyi anlamış olacağım. kameradan görenin uzay zamanına göre düşündüğünü varsayalım o zaman...

    bir de bu filmi insanlardan uzaklaştığınızı, melankoliye kapıldığınızı ve kendi içinize doğru düşmeye başladığınızı hissettiğiniz zamanın üç beş birim yakınında seyretmeyiniz. şahsen bu filme bir melek nasıl düşüyor, niye düşüyor, onu seyretmek için gitmiştim, adına da vurularak filmin. yoldan geçen tanımadığım insanların akıllarını, geçmişlerini akıl yürütme yoluyla okuduğumu bilirim..ancak, bu filmden ise tam tersine, başının ve sonunun sonsuza giden asimptotlar gibi havada kaldığı, hiçbir doyum noktası umudunun bile içimde yeşermediğini düşünerek boynubükük çıktım... hiçbir şeyi tam olarak anlayamadım. niçin? sorusu, vahşi kapitalizmin boyunduruğundan kurtulmak için şarkılar söyleyen solcular kadar bağsız, alakasız durdu da durdu aklımda. ahah, tamam anladım, şimdi anladım. melekler boşlukta süzülen zerrecikler gibidir, bağsız, alakasız; o yüzden düşmesi de durması gibi oluyor.

    (bkz: i need to feel)

    (bkz: yazar burada ne demeye calismis)
44 entry daha
hesabın var mı? giriş yap