4 entry daha
  • izlediğim en sevimli, sıcak ve hüzünlü filmlerden birisi. bir arkadaşın da yazdığı gibi, dönemin çekoslovakya sosyalist cumhuriyet ile ilgili bildiğimiz şeyler sınırlı. rejimin 1948 yılında bir darbe ile değiştiğini, yönetimin komünist partiye geçtiğini ve 60-68 arası ekonomik ve toplumsal sorunların arttığını biliyoruz. yönetmenin yönetimi müthiş bir örtünün altından eleştirdiği hori ma panenko adlı filmi de hesaba katıldığında filmin buğusu biraz çözülüyor ancak net bir görüntüye ulaşamıyoruz. dolayısıyla öznel bir yorum olacak bu.

    fabrika sahibi bana kalırsa rejimin ideal insan tipinin bir simgesi, rejimle (askerle) halkı (işçi kızlar) buluşturmak için son derece babacan bir tavırla işe girişiyor. milda, burjuva piç, kadınlar ise, yinelemek gerekirse: halk, işçi sınıfı olarak karşımızda duruyor. askerlerin şehre ya da ilçeye gelmesiyle birlikte düzenlenen baloda, bir pompa mücadelesi izliyoruz. orada kadınlarda görülen, bugünden bakıldığından fazla abartılı gelen bir baskılanmışlık söz konusu. ince noktaya böylece ulaşıyorum: rejim ile işçiler birlikte olamayacak kadar uzaklar birbirlerine. bir flört var, ısınma turları ancak nihai amaca ulaşılamıyor. halk (sarışın bebek), burjuvadan yana (milda) tavır alıyor. kendilerini onlara sunuyor. bedel ise, milda'nın evinde (burjuvanın alanında) sarışın kızın (işçi sınıfının) yaşamaya mahkum olduğu dışlanma. kullanılıp atılmış ancak bunu fark edemeyecek kadar saf ya da kimsesiz bir kızın yaşadığı kahredici trajediyi izliyoruz finalde. kapitalist için işçi ne ise, milda için de sarışın öyle. bu acımasız gerçeği sarışınla birlikte bizler de neredeyse ağlayarak deneyimliyoruz ekranlarımızın başında.

    bu noktada yönetmen, işçilerin arada kalmışlığı, dönemin tepeden inmeci baskısıyla iyice ne yapacaklarını bilemez hâlde oluşları gibi noktalara temas ederek, bizleri de sonunda sarışın kız gibi arada bırakıyor. komünizme uyumlanılamıyor, burjuvaların safında ise işçiye, halka yer yok, işçilerin açısından iki boktan seçenek arasında kalmışlık söz konusu ve bunu izliyoruz. bu, iki yönlü bir eleştirinin filmi gibi geliyor bana. sarışın kız piyanocu piçin ışığını, kendi sınıfındaki elemana tercih ediyor. kendi sınıfındaki eleman kızı arayıp sormadığından gidiyor ama kız. çocuk kızı sahipsiz bıraktığından gidiyor. kolayca atılan yüzük ise, rejimin işçi ile evliliğin kof bir simgesi, o yüzük kolayca çıkarılıp atılabilecek bir değerde. sonunda, "senden iğreniyorum," cümlesi, aslında rejime edilmiş bir laf olarak düşünülmeli bu noktada.

    evet, bir sonundan, bir başından yakalayarak yorumlamaya çalıştım. bu film oturaklı bir okumayı hak ediyor, ancak yılbaşı rehavetinin sürdüğü şu anlarda, her şeye yeniden başlayacak mecali kendimde bulamıyorum. geceniz güzel olsun çocuklar, en azından denedim. ühü.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap