68 entry daha
  • minik bir hatırlatma yapalım. çalışıyor olmak ile ekonomik bağımsızlık birbirlerinden ayrı kavramlardır.

    ingiltere'de 19. yüzyılda madenci aileler, ocaklarda maaile çalışıyorlardı ancak ücreti koca alıyordu. 1870'li yıllarda kadının kendi geliri üzerinde olan söz sahibi olma hakkı geldi. bu tarihe kadar, istersen maden ocağına in, kömür vagonu it; ister evlenirken çeyizinde şato getir ve hayatına salon kadını olarak devam et. fark etmiyor. şatonun kira geliri de kömür çıkarma ücreti de kocana aittir.

    ikinci adım ise, kadının çalışma hakkıdır. türkiye'de 1990 yılına kadar, bir kadın ancak kocası izin verirse çalışabiliyordu. kocası izin vermemesine rağmen, hala çalışmak istiyorsa eğer, mahkeme kararı çıkartması gerekiyordu. eğer bir kadın, hem kocasından izin almamış hem de mahkeme kararı çıkartmamış olmasına rağmen çalışmakta ısrar ediyorsa, bu kadının aleyhine boşanma sebebi idi.

    düşün ki mühendislik fakültesini bitirmişsin, kocan çalışmana izin vermemiş, sen de gaza gelip evde çocuk yapmışsın. zaman su gibi akıp gider, yaş olur kırk. iş tecrübesi sıfır. eh o dakikadan sonra artık diplomanı rulo yap. ondan sonra senden beklenen "gerekirse merdiven silerim, çocuklarıma bakarım" demen. bir de bunun adına onur derler. kimse de demez ki "biz sadistiz. düşmüşü izlemeyi severiz."

    çalışan bir annenin kızı olan çok sevgili bir badim, "anne kız diyalogları" başlığı altında annesine şunu sorar:

    - sen bütün bu işleri nasıl yetiştiriyordun?

    sanki annesinin başka bir seçeneği varmış gibi. sanki şikayet ederse, kocası "evdeki görevlerini aksatacaksan çalışma o zaman" demeyecek gibi.

    işte şimdi bunun hukuki temeli kalktı.

    derler ki karadeniz kadının eli maşalı olmasının sebeplerinden biri de orman işletmeleridir. devlet, fidan diken kadınların ücretlerini kendi ellerine verdi. aynı karadeniz'e kürtler de fındığa gidiyorlar ama ödemeler, 19. yüzyıl ingiliz maden ocaklarındaki gibi yapılıyor.
427 entry daha
hesabın var mı? giriş yap