24 entry daha
  • olaya sizden şu kadar, bizden bu kadar öldü şeklinde değil, daha bütüncül bakmak gerekiyor kanaatimce.

    toplumsal bir fenomen olarak kadın cinayeti denen bir şey var mı? var. doğru. lakin burda 90'larda üçüncü dalga ile birlikte gelişmeye başlayan bir "söylem" de var. o da şu: "cinayeti işleyen erkektir." dolayısıyla tüm suç "erkek şiddeti" olarak görülüyor ki bu çok çok hatalı bir saptama. mesela 2.dalgada simon de beauvoir'lerde falan böyle bir söylemin üretilmesi imkansızdı. çünkü o söylemin üzerine oturacağı bir zemin yoktu. neoliberalizm ile o zemin kurulmuş oldu ve son 20 senede böyle bir söylem oluştu. yani çok yeni bir söylem aslında.

    şunu düşünün. adamın biri sizin evinize kargo ile bomba gönderiyor ve ölüyorsunuz. burda bombacıyı mı suçlarsınız, yoksa size kargoyu getiren adamı mı? bugünkü hakim söylem kargocuyu suçluyor ve problemin altında yatan derin noktaları görmezden geliyor.

    dikkatli incelendiğinde şu görülecektir zaten. ölen kadınların ortak paydası alt gelir grubundan olmalarıdır. yani öfke birikir birikir ve en altta patlar. bu patriyarkal olduğu kadar ekonomik bir sorundur da. ki her iki durumda da erkeğe indirgenemez. indirgediğiniz vakit asıl nedenler toz bulutu gibi gözden kaybolup gider.

    üçüncü dalgacılar burda riyakar davranıyor. niyetleri de şu aslında: şiddetin erkeğe ait bir şey olduğunu topluma kabul ettirmek(ki 20 senede ettirdiler) ve her alanda erkeği güçsüzleştirmek. şiddeti üreten erkektir dersen, e bunun çözümü ne peki? hitler gibi tüm erkekleri öldürmen ya da hapse atman gerekir. ki ciddi ciddi bunu savunan üçüncü dalgacılar olmasına rağmen pratikte mümkün değil. fakat kadın cinayeti olarak ayırmayıp toplumun bu kesiminde birikmiş bir şiddet sorunu vardır dersen, o zaman işin toplumsal ve ekonomik boyutunu incelemeye başlarsın. fakat liberal-kapital değerleri benimsemiş üçüncü dalgacılar elbette bunu istemiyor.

    olan şu aslında, a noktasını gösterip; b noktasını gözden kaçırmaya çalışıyorlar. içinde yaşadığımız geç kapitalizm çağında, erkek şiddeti söyleminin üretilmesi mecburidir. aksi takdirde insanlar olaya uyanıp, ne oluyor lan burda demeye başlarlardı.

    şiddet mümkün olduğunca atomize ediliyor. erkek şiddeti, hayvana şiddet, öğrenciye şiddet vs..

    fakat burada orul orul bir şiddet sorunu var. ve biz o kadar atomize edildik ki artık bunu göremiyoruz.

    edit: aşağılarda bir arkadaş literatürde erkek cinayeti diye bir şey karşıma çıkmadı demiş. cevabı vereyim. erkek öldüğünde onun adı bok yoluna gitti oluyor.
    bkz

    edit2: şiddetin cinsiyetlere indirgenmesi toplumda nefretin yayılmasına ve dolayısıyla daha fazla şiddete neden oluyor. alt gelir grubundan kadınların ölümü öne sürülerek plazadaki burcu'nun, ofisteki ayşe'nin erkeğe olan güvensizliği ve öfkesi diri tutuluyor. amaç bir bakıma kadınların erkeğe olan nefretini konsolide etmek. halen şiddeti cinsiyetlere göre ayırmalıyız diyorsanız da eğer, bari adını doğru koyalım: gariban kadınların öldürülmesi.

    edit3: "biz şiddeti erkekler değil ataerki üretir diyoruz." şöyle bir şey demiş aşağıda bir arkadaş. hegemonik söylem ne yazık ki 60'ların ikinci dalgasında kalmıştır. işçilerle birlikte protesto yapan da yine kadınla erkeğin ortak bir zeminde buluşabileceğini söyleyen marxist feminizm'dir. üçüncü dalga altını çize çize, üstüne basa basa şiddeti üreten erkektir demektedir. postyapısalcılıktan beslenen bu dalga, kadınla erkeğin hiçbir ortak zemini olmadığını söylemekte olup bireyselcidir. kapitalizmle sorunu yoktur, keza neoliberalizmden beslenir.

    edit4: tarihte kadın ya da erkek yoktur. çocuk ya da yetişkin yoktur. müslüman ya da hristiyan yoktur. insan ya da hayvan yoktur. ezen ve ezilen vardır. bu bir iktidar ve tahakküm ilişkisidir. kim ki gücü eline geçirir, diğerine baskı uygulamaya başlar. ne demişler; power corrupts, absolute power corrupts absolutely.

    edit5: bu tahakküm ilişkisinde ezilen edilgen konumda değildir. aksine efendisinin ahlakını kabul edip egemen söylemi yeniden ve yeniden üretir. bu ilişki, ortaklaşa bir kabul üzerine ilerler. "erkek dediğin" ile başlayan cümleler kuran kadınlar, bu cümleler nasıl devam ederse etsin, bilinçsizce patriyarkayı yeniden inşa ederler.
    örn: erkek dediğin cafede şal mı alırmış
    örn: erkek koruyucu olmalı kadınını sahiplenmeli
    örn: erkek kadından uzun olmalı
    örn: mıymıy erkek ne o öyle duygusallık falan
    örn: erkek tv izlerken sofrayı hazırlayan kadın
    örn: dayak yemesine rağmen kocamdır yapan diyen geleneksel kadın
    örn: dayak yemesine rağmen kocasıyla barışan eğitimli kadın

    örnekler çoğaltılabilir lakin demek istediğim anlaşılmıştır diye düşünüyorum; ideoloji topluma dayatılmış statik bir mefhum değildir, aksine toplumsal ilişkiler içinde hayat bulur ve yeniden üretilir. iş böyle bir durumda, suç tek bir cinsin üzerine indirgenemez; zira efendi köle diyalektiği karşılıklı bir anlaşmadan türer. ideolojinin en temel tanımını marx kapital'de şu cümleyle yapar;

    "sie wissen das nicht, aber sie tun es". yani "bilmiyorlar, ama yapıyorlar." ideoloji gündelik pratiğin içine öylesine içkinleşmiştir ki, ortalama insanın neyin ideolojik neyin değil olduğunu anlaması çok zordur. buna karşılık peter sloterdjik ise şöyle yaklaşır ideolojiye; "ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar, ama yine de yapıyorlar." dolayısıyla özne, alacağı faydaları hesaba katarak, ideolojiyi bilinçaltı bir süreç olarak kabul etmiştir. zarar gördüğü kısımları ise bilinci dahilinde reddeder, fakat bunu yaptığında kendisiyle çelişir ve sonsuz bir paradoksun içine düşer. temel sıkıntı da buradadır işte. bir yanlış bilinç* utilitarian* bir ahlakla yaklaşılarak asla yok edilemez.

    sonuç: üçüncü dalgacıların şiddeti toplumsal ilişkilerden asimile ederek ve "erkek şiddeti" şeklinde tek bir cinsin sırtına atarak bu sorunu çözmeleri imkansızdır. zira erkeğin tamamen pasifize edildiğini varsaysak bile, kadın kendine yeni bir öteki inşa ederek şiddete devam edecektir. buradaki mesele cinsiyetlerden de öte bir iktidar ve güç ilişkisidir. tahakküm başlı başına reddedilmediği takdirde, şiddet engellenemez. kadına yönelik şiddet de, toplumsal ilişkilerin içinde devinen tüm psikolojik unsurların ekonomik hayatın baskılayıcılığı altında infilak eden bir parçasıdır. bütüne yönelik bir savaş verilmediği takdirde, hakim söylem alaşağı edilemez.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap