234 entry daha
  • her şeyin bolca bulunmadığı bir devrin çocuğu olarak kaybetmek lükstü bizim için. kardeşlerimle okul hayatımız boyunca kaybettiğimiz kalem, silgi, kalemtıraş gibi nesnelerin sayısının toplamı, bir elin parmaklarını anca bulurdu bu yüzden. kaybetmek, ya dikkatsizlik ya hovardalık yahut malına sahip çıkmamakla eşdeğerdi ailelerin gözünde. sade kaybetmek değil, bir çanta, giysi veya ayakkabı ancak kullanılamayacak hâle gelirse, yenisiyle değiştirilirdi. tabii bunun görece ne kadar kısa sürede o hâle geldiği de bir akşam paparasının konusu olabilirdi.

    ekmeğin, tüpün karneye bağlandığı zamanları bilen ebeveynlerde (sadece yoksullar değil orta hallilerin büyük kısmında) bu tutumluluk bir itiyat hâlini almıştı, onlardan da çocuklarına geçti. nesneye hoyrat davranmama alışkanlığını edindiren bu tutumu pek de suçlayamıyorum bugünden baktığımda. nesneye böyle davranmayı öğrenen, canlıya da benzer bir ihtimamla yaklaşmayı öğrenebilir düşüncesindeyim.

    öte yandan bu durumun bir tehlikesi de vardır: zamanla sahip olunan eşyaya (şeylere) yani gelip-geçici olana bağlanmak. bir sufi bir yerde üç günden fazla durmazmış, o yere bağlanır diye. onun gibi. "bu şeyin hiç kullanmasam da burada durmasına alışkınım, o halde burada durmalı". kullanım değeri olmasa da nesneleri biriktirmek, bu nesnelere adeta çeşitli dönemlerin hafızasını yüklemektir aslında.

    mevzuyu desteklediği için önce şuraya bakabilirsiniz: (bkz: #22389992)
    geçen gün 9 yaşındaki yeğenim geldi, silgisini kaybetmiş. 5 tane varmış ve hepsini teker teker kaybettiği için onda hiç kalmamış, dersini yapacakmış, benimkini alabilir miymiş. bendeki silgiyi ne zaman aldığımı hatırlamıyorum, ama yüksek lisanstayken kullandığımı biliyorum, demek ki en az on iki yıllık. verirsem kaybedeceğini adım gibi biliyorum. eski bir nesne olduğunu ve kaybetmemesini tembih ederek silgiyi verdim. "bir silgi için amma tatava yaptın" diyen arkadaşlara tam bu noktada selam ediyorum, mevzu bu değil sevgili arkadaşlar. yeğenim aradan geçen iki gün içinde tam da beklediğim gibi, silgiyi kaybetmiş ve özür dilemeye geldi. "canın sağolsun, senden kıymetli değil canım" dedim. bunu içim son derece rahat dediğim için mutlu oldum. mevzu bu olabilir.
172 entry daha
hesabın var mı? giriş yap