250 entry daha
  • eli yüzü son derece düzgün ve etkileyici bir film. (coolluğuma bakmayın o eşekliğimdendir, aslında müthiş bir film.) lucas yeni üçlemenin sonuncusunun hakkını vermiş, the phantom menace gibi çocuk filmi yapmamış, attack of the clones’daki gibi kopuk kopuk olmamış, tam aksine, gerçekten iyi kurgulanmış, her karesine özenilmiş, baştan sona akıcı ve zevkle seyredilen güçlü bir film çıkarmış. eski üçlemede izleyip sevdiğimiz her öğe bu filme gayet dengeli ve doyurucu bir şekilde yerleştirilmiş, özetle amcam bu kez mayayı tutturmuş. filmle ilgili notları hemen düzenleyip özetleyelim;

    --- spoiler ---
    (öyle böyle spoiler değil, kırmızı ışıklı, göz bile atmayın spoilerı)

    -hani şu aralar bir reklam var, "iyi tasarım tasarımcısını aşar" diye. iyi bir hikaye de anlatıcısını aşıyor. george lucas, ağzıyla kuş tutsa bile bu filmden sonra acımasızca eleştirilmeye mahkum. çünkü, asıl hayran kitlesi yıllardır bu serinin romanlarını okuyor, lucas arts’ın filmden çok daha karmaşık senaryolara sahip oyunlarını oynuyor, daha da önemlisi, sw gerçekliğinde kendi karakterlerini ve hikayelerini yaratıyorlar. dolayısıyla, sw’un en önemli karakterinin ve villain’ının, hamile karısını kaybetme korkusu yüzünden dark side’a geçişini basit ve yetersiz bulanlar olacaktır, son derece de normaldir. zira anlaşılmayan şey şudur; yahu madem bu kadar zeki, bu kadar bilge bu anakin, jedi arşivlerinde biraz ömür tüketse, kendisi çözmeye çalışsa ya bir şeyleri. elin sith lorduna şak diye güvenilir mi? belki de rüyaları yollayan o, ne biliyorsun? kendiyle ilgili bir meseleyi çözememekten korkup, hatta çözemeyeceğinden emin olup bir başkasına muhtaç olmak ve böylece kendini yok etmek, günümüz kültürüne güzel bir dokundurma aslında. zaten lucas’ın düzen hakkındaki düşünceleri de padme’nin dudaklarından dökülüyor ve aslında hepsi barış istediği halde, sırf önyargıları yüzünden birbirlerini entrikayla çökerten toplulukların trajedisi de gözlerimizin önüne seriliyor. yani padme’nin dediği gibi özgürlük, alkışlarla kaybediliyor. ha bunu sığ işlemişler diyenlere sözüm yok, doğrudur.

    - count dooku’yla yapılan savaş sahnesi biraz kısa geldi ama sanırım bu artık “karizmatik kötü adam oynama” üzerine fahri doktora verilmesi gerektiğini düşündüğüm christopher lee yüzündendir. tamam anakin en güçlü jedi olabilir, dooku’yu öldürmesi yakışık alabilir ama, bu grievous’u biraz gerçek dışı yapıyor. “bre dümbük, dooku iki kol ve tek lightsaber’la bile yenilirken sana dört kolla dört tanesini kullanmayı nasıl öğretti?!” diye sorası geliyor insanın. grievous, her power player’ın hayali bir karakter olmuş. tabii, belli ki vakti zamanında buğulama yapılmış, lazerden ağzı yanmış, kendine kol taktırmış.

    - sevindirici olan şu ki; karakterler, yeni üçlemenin ilk iki filmindeki gibi sığ işlenmemiş. mesela, filmin başlarında, anakin’e evlilik yaramış gibi görünüyor, kendinden daha emin bir portre çiziyor ya da en azından çiziyor gibi yapmayı öğrenmiş. nitekim kont dooku’nun repliğiyle anlıyoruz ki, kendisi belli açılardan hala büyümemiş. ancak filmin sonlarında aşık koca anakin’le ikinci filmdeki cumhuriyet karşıtı, ergenlik buhranlarına kapılıp duran genç anakin birbirine karışıyor, dolayısıyla seyircinin de kafası bir miktar karışıyor. yahu hani senin tek derdin karını kurtarmaktı, yönetmek nereden çıktı? attack of the clones’da, obi-wan’ın kendisindeki gücü kıskandığını söyleyen anakin asıl kendisi obi wan’ı kıskanıyor. obi wan’da kendisinin asla sahip olamadığı şeyi görüyor, bu da kendine güven, kendinden emin olma. kendi güvensizliğinden dolayı, obi wan’ın yüzünden hayatta en değer verdiği şeyi, yani karısını kaybedeceğini düşünüyor ve bu onu çıldırtıyor. bütün bunları yazmamın nedeni şu; phantom menace ve attack of the clones’da karakterlere tek cümlelik tanımlar yapabilirdiniz. ama revenge of the sith’de bu kesinlikle geçerli değil. bu açıdan lucas, bazı çelişkilere rağmen gayet iyi bir iş çıkarmış.

    -hem jedi düellolarına, hem de uzaydaki çarpışmalara söylenebilecek tek söz yok, mükemmel. lucas abim emrindeki cg artistlerin tüm maharetini kullanmış, uçmuş gitmiş. aksiyon sahneleri bir matrix revolutions’dakiler gibi gözü yormuyor, izleyici her şeyi gayet rahatça takip ediyor, kanımca simulasyon meraklıları ihya olmuştur. benim açık ara favorim ise senatodaki düello sahnesiydi tabii ki.

    -filmin başından beri, mace windu'yu kimin öldüreceği merak konusuydu. o adamı ancak palpatine öldürürse şanına yakışır demiştim. imparator cebren ve hileye başvurunca sevindim, kısmen de haklı çıktım. ama her ne kadar gök kubbeye fırlatılmış olsa da master windu ölmedi, karizması hala kalbimizde yaşıyor.

    -revenge of the sith’deki aşk sahnelerinin, attack of the clones'daki sığlıkla ilgisi yok, çok daha güçlü ve sarıcı. hele ikisinin de kendilerine geldiklerinde birbirlerini sormaları gerçekten üzücü. (hayden christensen'in vücudu gibi oyunculuğunu da geliştirdiğini görmek çok hoş oldu doğrusu. ama ulan dallama, o kadar kabus görmüş olduğundan vazgeçtim, hamile kadına choke atılır mı lan? bir de utanmadan “is she safe?” diyor. kızcağızın nefes borusunu haşat ettin, gene de seni sayıklayarak öldü. yaparsnız edersiniz, sonra her şey bizim üzerimize kalır, derler ki evrenin düzeni bir kadın yüzünden değişti. oof of.)

    - anakin ve obi wan’ın dost olarak son konuşmaları, darth vader’ın küçük öğrencilere lightsaberını çekişi, anakin yanarken her ikisinin de yüzünün aldığı ifade, “you were the chosen one!”, “i hate you!” ve “i loved you...” haykırışları, padme’nin cenaze töreni gibi sahnelerde insanın çöküp “böhühü neden ulan nedennn ” diye haykırası geliyor. gün batımıyla yapılan finale ise bir şey diyemiyorum, ağlamak istiyorum sadece.

    -padmecik evde oturduğu günlerde belli ki takvimlere bakıp çocuklarına isim düşünüyormuş. erkekse şu, kızsa bu diye. hem luke zırlarken, leia'nın annesini incelemesi hoş bir detay olmuş. (malum sadece leia onu hatırlar.)

    neyse, şahsi olarak bu filmden öğrendiklerim;

    -yoda, initiative check'inde geçilemez. kendisi zaten improved initiative sahibidir.

    -yoda flank de edilemez.

    -yoda surprise roll atmaz. attırır. atanlar –20 alır.

    -uzun lafın kısası; yoda'ya bulaşılmaz.

    nitekim, karakterin bu gücü dengelensin diye, senaristler karaktere özgü force hipermetropluğu geliştirmişlerdir. (force stealth'i saymıyoruz, bu ekstrası) anakin’in yediği haltları ta kashykk’den sezen koskoca jedi master, yarım metre ötesinden yürüyen sith lord'u göremez. mace windu bu konuda ondan bir adım öndedir, hani kendisi de dark side’a hiç uzak değil, belki ondandır.

    -palpatine kuduz delidir. ian mcdiarmid ise aşmış bir oyuncudur. neydi o tikler, mimikler. helal valla.

    -ewan mcgregor, oyunculuğuyla her iki anlamda da göz doldurabilen bir adamdır. (ama biz bunu zaten bilmiyor muyduk? biliyorduk tabii.)

    - imparatoru geçtim, r2d2 bile dark side’a çoktan geçmiş, tur bile bindirmiştir de kimsenin ruhu duymamıştır. jediların karşısında clark kent modeli karizmayı dağıtarak kendini gizlemektedir. sw filmlerinde iyiler hep r2d2 dayak yiyince kazanır malum.

    - palpatine’ın dönerek saldırdığı sahnede aklıma istemeden de olsa she-ra’daki hordak geldi. güç beni affetsin.

    -dişi twi’leklere beyaz elbise ve dekolte müthiş gitmektedir.

    -alderaan güzel yermiş. yazık olmuş.

    -john williams’ı yaşatmak, midichlorianlarını arttırmak için gerekirse dark side’a geçilmelidir. ben aday olabilirim.

    --- spoiler ---

    kıssaden hisse: eski üçlemeyi, darth vader’ı oynayan rahmetli aktörün (adını unuttum şimdi) yüzünü hayden christen’inkiyle değiştirerek tekrar piyasaya sürmesi, kotor 2’nin bitirilmeden çıkmasına neden olması vs. ile sinir olduğum george lucas sonunda adam gibi bir film çekti ama, efsane bitti. (mi acaba?)
442 entry daha
hesabın var mı? giriş yap