4 entry daha
  • zamanı geriye alma imkanım olsa tekrar ortaokul ve liseyi aynı kişilerle okumak istediğim okul. üst ve alt dönemlerle, hepsi bir arada.

    ortaokul yıllarımızda kantini üç bölümden oluşurdu buranın. en sağ bölümde ilk teneffüste kare şeklinde peynirli veya kıymalı börek satılırdı ama esas içecek bölümüydü orası. kırmızı karton coca-cola bardaklarında cola, fanta ve sprite satılırdı. hatta bazen iğrençlik yapıp içecekleri karışık alırdık. orta bölümde yarım ekmek arası tavuk veya köfte/sucuk gibi şeyler olurdu. genelde tavuk olurdu ama. özkan abimiz kıldan ince sucukları çevirirken ışık hızıyla kullanırdı maşayı. çok elini kolunu yaktı, sağolsun bir o kadar da kol kıllarını yedirdi bize tostların arasında. sol bölümde ise ekmek arası patates kızartması olurdu. en ucuz yoldan doyma şekli buydu. ya da üzerinde pommes yazan karton külahlarda patates kızartması satılırdı. üzerine dünyanın en adi ama en lezzetli ketçapı sıkılır, kürdanla o patatesler yenirdi.

    kantindeki tabldot bölümü ayrıydı. haftalık tabldot fişi alınıp her öğlen sıraya girilirdi.perşembe günlerinin fişi pembeydi ve o gün pilav üstü ya da yarım ekmek arası döner + metal bardakta buz gibi ayran olurdu. pazartesileri de genelde kızartma, spagetti ve komposto yenirdi. üstüne de sarımsaklı yoğurt... kantinin yan yana birleştirilmiş ikişer dikdörtgen şeklinde üstü mavi kalın muşamba ile kaplanmış masalarında afiyetle yerdik ne varsa.

    burada geçirdiğim 7 sene boyunca dikkatimi çeken bir oda vardı.kantin ile ilk kat arasında, öğretmenler tuvaletinin yanında kapısında employee yazan bir oda. odada kaloriferlerin üstünde kuruyan bir çift çorap, köşede elektrikli ocakta demlenen bir çay, bir adet radyo ve 7 sene boyunca bir kere iş yaptığını görmediğim, prens mahmut lakaplı hademe mahmut abimiz...

    daha okulun etrafına demirlerin, duvarların yapılmadığı, saçma sapan ve sadece kireçle boyanmış kanaletlerin bulunduğu yıllardı. öğlen arası hızlıca yemeğini yedikten sonra maça hazırlanan futbol sevdalılarının bulunduğu zamanlardı. yemekler yenilip hemen okul bahçesinin tek sahasında maç yapılırdı. zafer, ayı hasan, mithat yaşar, mehmet al, adnan, ulaş, ferit, vb... aklıma gelmeyen daha nicelerini sınıfın penceresinden veya bahçeden izlemek bile ayrı zevk verirdi. top kaçtığı zaman maç biraz duraksardı ama olsundu. bir de basketçiler vardı. onlar çok popüler değildi. zaten bahar turnuvası adı altında yapılan bir maçta sert bir çarpışma sonucu bertan'ın dili dönmesi sebebiyle herkes şok geçirmişti ve turnuva iptal olmuştu. şükür bir şey olmadı çocuğa.

    rahmi çapkıner, kamil demiralp, hasan yılmaz, aydan taşdemir, abdullah gözeten gibi hocalarımızı ebediyete uğurlamış olsak da umarım onların istedikleri yerlere gelebilmişizdir. en son rahmi hocamla yolda karşılaştığımızda "sizlerle gurur duyuyorum çocuklar" demişti. inşallah geride kalanlar da öyle düşünüyordur hocam.
hesabın var mı? giriş yap