28 entry daha
  • futbolseverliği takım taraftarlığının üzerinde seyreden insanlar vardır. spiker veya yazar olmaları önemli değildir. tüm beklentileri, tahminleri sıfırlayan, popülaritesini sürprizlere açık olmasıyla sağlamış o sporun sevdalısıdırlar. işlerini sevmelerinin sebebidir bu sevda. güzel bir golü takdir ederler, kim atmış olursa olsun. art arda pas yapan bir takımın teknik direktörünü ve sistemini yüceltirler kökenine, kültürüne bakmadan. dedim ya severler futbolu. okay karacan böyle bir insandır. eurosport’tan maç takip etme zevkini izleyene aşılayan o isimsiz usta spiker de öyle biridir. ogan tarhan da, uğur meleke de... tuttukları takımı anlayamazsınız bile. bir de bunların antitezleri vardır. taraftarlık bağıyla bağlı oldukları takımın aldığı sonuçlar ve attığı goller dışında meydana gelen olaylar umurlarında değildir. kimisi bunları geçinmelerini sağlayan medya sektöründeki işlerine yansıtmamaya çalışırken kimisi de bu durumdan utanmaz, gurur bile duyarlar. örneğin dünyanın en önemli futbol organizasyonlarından birinin final maçında ortaya çıkacak mücadelenin, atılacak gollerin, futbolun izin verdiği sınırlar içerisinde gelişecek enstantanelerin heyecanına kendini kaptıramayacak kadar taraftar olan ziya şengül kendisini bir futbol yazarı olarak tanımlamasına rağmen “ben bugün maça duygusal yaklaşıyorum. çünkü liverpool maçı kazanırsa fenerbahçe’nin önümüzdeki sezon şampiyonlar ligi’ne katılabilmesi için ön eleme maçı oynaması gerekecek” demekte bir beis görmemişti. düşünsenize dünyanın en büyük futbol organizasyonunda finale gelinmiş, üstelik final istanbul’da. heyecan dorukta, futbol yazarı olarak bilinen birine mikrofon uzatılıyor ve bu futbol şölenini nasıl değerlendirdiği soruluyor. adamın cevabı ise hedefi avrupa şampiyonluğu olan bir takımın ön eleme oynamasından korktuğu için bir takımın kazanmasını daha çok istemesi oluyor. daha sempatik geldiği için değil. görece daha iyi bir sistemle, ya da daha cesur bir mücadeleyle oynadıkları için değil. fenerbahçe ön eleme oynamasın diye.

    şimdi bu absürd girizgahı niye yaptığımı anlatayım. four four two bir “futbolsever” dergisidir. dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, hangi takımı tutarsa tutsun futbolu sevenlerin, iyi futbolu, güzel golü takdir edenlerin dergisi. four four two tuttuğu takım gol yiyince göz yaşlarının çıkardığı şıp şıp seslerini izleyiciye duyuran melih şendil değildir. anti eyyam görünümü altındaki fanatik fatih altaylı hiç değildir. leicester city’li savage’ın orta sahada dolanıp pas verecek arkadaş aradığı sırada ani bir kararla topu rakip takımın kalesinin tavanına yollaması karşısında “işte bu!” diye bağıran okay karacandır fourfourtwo. bu yüzden four four two’nun türkiye baskısının yayımlanacağını duyduğumda beklentilerim doruktaydı. zira ülkemde futbol gazeteciliği ve futbol dergiciliğinin hali ortadaydı. tirajı en yüksek gazetelerden birinin spor servisi futbol yazarlarından değil de taraftarlardan oluştuğu için bir maç sonrasında manşetini yenilen takımı rencide edecek şekilde atmaktan çekinmiyordu. agresif fanatizmi körükleyen kalitesiz “spor gazeteleri” hak etmedikleri tirajlarla daha da büyüyorlardı. four four two bu çölde bir vaha olacaktı benim için. çünkü benzer umutlarla yıllar boyu gazete bayilerine umut ekmiş bir insan olarak intermaç’ın batışını, süper futbol’un silinişini, goal’ün çapsızlığını görmek yeteri kadar üzmüştü. bir dönem radikal futbol vardı bu açığı kapatabilecek ama o da gayrı resmi bizans düşmanlığını felsefe edinip anadolu’nun o dönemki yükselen yıldızı gençlerbirliği’nin bir yayın organına dönüşmesi ve gençlerbirliği’nin gelişen mali yapısına rağmen statükocu bir futbol anlayışını benimsemesi üzerine heves kaybına uğramış, yok olup gitmişti. peki four four two’nun çıkan ilk iki sayısına baktığımda beklentilerimin karşılandığını söyleyebiliyor muyum? maalesef hayır. peki neden olmamış?

    yıllar boyu fanatik, fotomaç gibi sözde futbol gazetelerinin esareti altında kalmış türk futbolseveri kendine alternatif bir kültür yaratmış, yurt içindeki futbol kültlerinin tamamını tüketmiş ve edirne dışındaki futbol yaşamına kanalize olmayı başarmıştı. zamanla cm oynayan, fırsat buldukça world soccer, france football ve four four two gibi “daha fazlasını” veren yayın organlarını inceleme fırsatını bulan bu okuyucu sınıfı için ilk iki sayıda yer alan “futbol geyikleri” gereksiz olmuş. zira four four two’yu futbol özleminin ateşlediği beklentiler içerisinde satın alan güruhun karnı artık nartallo ve iorfa geyiklerine tok. ekşi sözlük, zuxxi ve bilumum mizah içerikli sitelerin tamamı bu okuyucu sınıfı tarafından hatmedilmiş, otisabi’nin hayrettin başlığına yazdığı entryler kulaktan kulağa yayılmış, inboxlardan inboxlara koşturmuşken ilk iki sayıda bunlara yer vermenin manası neydi çözebilmiş değilim. hele o “türk futbolu nasıl kurtulur” başlıklı yazı o kadar sıradan bir mizah ve hiciv içeriyor ki sonuna kadar okumakta zorlandım. ekşi dergisi çıktığında bir de “futbol” bölümü olsaydı bu tarz yazıların yayınlanmasını belki yadırgamazdım ama söz konusu dergi four four two olduğunda bu tür bir dergicilik anlayışının nereye kadar sempatimi sahiplenebileceğinden emin değilim.

    beklentilerin karşılıksız çıkmasına neden olan bir diğer faktör ise üzülerek söylüyorum ki takımcılık. efsane takımlar ve 20 büyük hakem hatası gibi bölümler elbette cesurca incelemelerdir ama objektiflikten ne kadar uzak olduğunu ilk sayısına gelen okuyucu yorumları ve ikinci sayısında editör mert aydın’ın giriş yazısının başlığı “kimseye düşman değiliz” özetliyor. türk futbol izleyicisindeki paranoyak dürtülerin etkisi elbette bu vakada da kabul edilebilir ancak four four two’nun ve önde gelen futbol dergilerinin orijinallerine az çok aşina olan kişiler türkçe baskının objektif olma faktöründe geride kaldığını gözlemleyeceklerdir. bu bağlamda orijinal four four two’dan çevrilen makaleler ilerleyen sayfalarda ibret gibi çıkıyor karşımıza. ayrıca her takımın tarihlerindeki en iyi ve en kötü oyuncular incelemesindeki kriterleri de gerçekten merak ediyorum adanaspor’da 3-5 maç oynayıp ülkesine dönen efsane stoper berthold gerçekten adanaspor’da oynayan en kötü futbolcu mudur? beklentileri karşılamaması bir futbolcunun kötü olduğu anlamına mı gelir? başlıktaki o “kötü” ibaresini değiştirir yerine “hayal kırıklığı yaratan” gibi bir şeyler konulsa çok daha iyi olurdu. zira geneli itibariyle ele alından futbolcular başarısız transferler olarak göze çarpıyor yine bildiğimiz “nartallo petrolofisi'nde ehuheuhe” geyikleri varken sabin ilie, simao, kjaer gibi futbolcular da "en kötüler" klasmanına uzak durmamalı.

    editör mert aydın gerçekten iyi bir futbolseverdir. superspor.com’daki yazılarının her biri okunmaya değerdir. ondan ricam ve beklentim ogan tarhan’ı, uğur meleke’yi dergiye kazandırması. türk futbol dergiciliğinde kalite ve zeka arayan okuyucuların beklentilerini karşılayabilecek yazar ve araştırmacıların hazırladığı bir dergi yalnız bırakılmaz korkmasın. çünkü daha önce hiç denenmemiş bir şeyi denemiş olacak. kaldı ki saydığım bu kadar olumsuz faktör dergiyi hemen gözden çıkarılacak bir ürün gibi göstersin istemem. örneğin ikinci sayısında verdikleri tek bir satırı bile gereksiz olmayan, kapsamlı ve nüktedan dünya kupası rehberi, almanya 2006’ya dair karamsar görüşlere sahip beni bile 10 yıl aradan sonra d&r kasasının önüne panini çıkartma kitabıyla çıkararak maskara etmiştir. çeviri yazılar da birbirinden leziz. henüz geç değil. çok daha iyi bir dergi olabilir. olacaktır da. yeter ki kabak tadı veren klişelerden arındırılsın.
87 entry daha
hesabın var mı? giriş yap