142213 entry daha
  • okulun sonlarına doğru, müdürün bahçede konuşma yaptığı sırada, seni rahatsız eden çocuğu komalık ettiğim için bir hafta konuşmamıştın benimle. müdür yardımcıları ve öğretmenler girmişti araya ayırmak için, yoksa sana yemin ederim bırakmaya niyetim yoktu, seni itip kakmasına, kötü davranmasına dayanamıyordum. ben, iki hafta uzaklaştırma almıştım okuldan, sen o çocuğu savunmuştun, itmiştin beni, hatta o anlık sinirle midir bilinmez, gözlerinden de yaş gelmişti.

    sonra aradan biraz zaman geçti, karne günü gelip çattı, benim dokuz tane zayıfım vardı, çift dikiş olduğum için okuldan atılmıştım. sen ise başarılı bir şekilde geçmiştin ikinci sınıfa, ha duydum ki seni rahatsız eden çocuk da geçmiş, hatta sevgili olmuşsunuz. bunlar çok önemli detaylar değil, aklı başında biriydin sen, takmıyorum o yüzden.

    on altı yaşımda ilk iş deneyimimi yaşamak zorunda kaldım, aynı zamanda liseye de açıktan devam etmek. bir pizzacıda çalıştım yaklaşık dört ay kadar, gecesi gündüzü yoktu, yaklaşık on, on bir saat çalışıyordum, itilip kakılıyor, paraya da ihtiyacım olduğundan sesimi çıkartamıyordum. az buçuk biriktirdim bir şeyler, sonra o parayla doğru dershanenin yolunu tuttum, işten çıkarmıyorlardı beni biliyor musun? babam zorla çıkardı işten, o kadar da sıkı çalışıyordum.

    sonra farklı bir işe girdim, bir öncekinden daha rahat, ama yine de zor. haftaiçleri işe, haftasonları ise dershaneye gitmek zorundaydım, bir de sabahın sekizindeydi dersler, aynı lisedeki gibi. lise hayatı boyunca bir kere defter açmayan ben, deli gibi ders çalışıyordum, deli gibi okuyordum, inanır mısın, bir şeyler karalamaya bile başlamıştım o yaşlarda, hala durur köşede bir yerde defterlerim.

    bir gün işten izin alıp, okula, arkadaşlarımı görmeye gelmiştim. lise ortamını özlemiştim gerçekten, o zamanlar bizim tek yaptığımız, dersi kaynatıp, arkada iskambil kağıtlarıyla oyun oynamak, ya da kadro oluşturmaktı. okul kapısında beklerken sen çıktın karşıma, yanında da o çocuk vardı, beni görünce birden bıraktın elini, yerinde durdun, sonra bir nefes alıp, yanıma geldin, gülümsedim sana, gülümsedik birbirimize. elini uzattın, sade, soğuk bir selamlaşmaydı. o çocuk ise seni ilk gördüğüm yerde kalmıştı, bana üniversite hayallerinden bahsettin, bunların hepsini yapabileceğini söyledim sana, gitmeden önce de sevgilin, bana, sen ise hayatının sonuna kadar çalışmak zorunda kalacaksın demişti. sesini çıkaramamıştın, olsun önemli değildi. seni görmek bile yetmişti o gün.

    seni görmemden iki ay kadar sonra ingilizce kursuna yazıldım, işten çıkıyor, kursa gidiyor, eve gelene kadar minibüste işlediklerimizi tekrar ediyor, eve geldikten sonra ders çalışıyor, gece on iki bir gibi uyuyordum. haftasonları ise dershaneye gidiyordum, yaklaşık bir sene boyunca hiçbir sosyal hayatım yoktu, hep böyle devam etti. dershane işe yaramıştı ama, açıköğretim sınavlarından hep yüsek not alıyordum, o zamanlar kredi 30'du, yirmi sekiz alıyordum, otuz alıyordum, yirmi beş alıyordum.

    böyle böyle açıköğretimi iki senede bitirip, yaşıtlarımla aynı sene üniversite sınavlarına girecektim. öyle de oldu, üniversite sınavına aynı zamanda girdik, yetişmiştim size ve tesadüf müdür bilmiyorum, aynı okulda o çocuk da vardı, beni görünce gözleri büyümüştü, nasıl olur ya der gibi bakıyordu, oluyordu ama, olmuştu. sonuçlar açıklandığında hayatımda ilk defa bu kadar çok ağladığımı hatırlıyorum, kazanmıştım istediğim bölümü, hem de yüzde yüz burslu, istediğim üniversitede. benim için hala rüya gibidir.

    başarmıştım, uykusuz gecelerin, çok çalışmaktan altmış beş kiloya kadar düşmemin, hatta hiç doğru dürüst arkadaş edinememiş olmanın hepsini geride bırakacaktım artık. heyecanımı ilk seninle paylaşmak istedim, seni aradağımda sesin solgun geliyordu, kazanamamıştın, eski sevgilin de kazanamamıştı, eski sevgilin diyorum çünkü ben okula arkadaşlarımı görmeye geldikten birkaç hafta sonra seni aldatmış, ayrılmışsınız. oysa sana her şeyin daha iyisini hak ediyorsun diye okulun başında göstermiştim, sağlık olsun.

    bu sene, üniversitede son senem ve geçen dönem dört ortalama ile okul birincisiyken, bir konferans verdiler, ben de bir konuşma yaptım yaklaşık beş yüz kişi önünde, ancak konuşma yaptığım sırada orta sıralardan biri gözüme ilişti, bu, lisede sana kötü davrandığı için komalık ettiğim, iki hafta uzaklaştırma aldığım, bana hayatının sonuna kadar çalışmak zorunda kalacaksın diyen eski sevgilindi.

    hiçbir şey söylemedim, hiçbir şey demedim. konferansın sonunda sadece uzaktan gözlerinin içine bakarak tebessüm ettim, her yer alkış kıyametti, ben ona bakıp, sadece gülümsedim.

    hayat önünüze engeller çıkarır ve o saatten sonra pes edip hayatın önünüze çıkardığı engelleri kaldırmaya uğraşmadan sıradan bir hayatı yaşamayı kabul ederseniz, bu sizin tercihinizdir, ancak önünüze çıkan her engeli tek tek aşıp, yorulmadan, eskisinden daha güçlü olmak isterseniz de, bu da sizin tercihinizdir.

    bana ikincisini seçtirdiğin için teşekkür ederim.
131500 entry daha
hesabın var mı? giriş yap