• türkiye'deki şehirliler ( sınıf ve siyasi görüş farketmeksizin ), köylünün üretimini hep küçümsemiştir, küçümsemeye de devam etmektedir. sanki tarımda, hayvancılıkta her şeyin dağda bayırda kendiliğinden yetiştiğini, çiftçinin bunları satarak "havadan para kazandığını " yıl boyunca "kahvede oyun ve laklakla zaman geçirdiğini" varsayarlar. tarım ürünlerinin fiyatlarını belirleyenler de halk bol, ucuz ekmek, sebze, et yesin, süt içsin diye fiyatları düşük tutarlar. üretici ne ederse etsin politikasını izlerler. umursamazlar...

    bu politikanın sonucunda insanlar, şehirlere göç ederler. sonra da bu köyde yaşayanlar da neden topraklarını bırakıp şehre göç ediyorlar. şehirler artık adam alacak durumda değil diye söylenir, dururlar. bunu söyleyenler,köyünü ve toprağını terk edip şehre göçen çiftçinin üretici iken, neden tüketici olduğunu düşünmez. köyünde buğday ekip kendi ekmeğini yaparken,şehirde ekmek almak için fırın önünde ekmek kuyruğuna girmeyi kendisi istemiş gibi birde, şehirde istenmez. garip bir ülkeyiz biz.

    ikinci dünya savaşı sonrasında,azgelişmiş ülkeleri gelişmiş ülkelerin insanlarını beslemek için marshall planı'yla tarıma yönlendirirken, bugün; kendi tarımsal ürün fazlaları için cazip pazarlar olarak görmeye başladılar.

    üretim girdilerinin (tohumluk, damızlık, ilaç, gübre,mazot, yem v.s)üretimini ve pazarını ellerinde tutan gelişmiş ülkeler ve yabancı çokuluslu şirketler, gelişmekte olan ülkelerin tarımsal ürün ithalatında korumacılıktan vazgeçmelerini uluslar arası finans kuruluşları aracılığıyla dayatmaktadırlar.

    kendi üreticilerine uygun görmedikleri ürün borsalarının fiyatlarını esas alan bir fiyatın üreticilere uygulanması için yine uluslar arası finans kuruluşlarının yaptırımcılığına başvurmaktadırlar. bilindiği gibi, gelişmiş ülkelerde iki fiyat uygulanmaktadır. üreticinin eline geçen fiyat ile borsa fiyatları arasındaki fark devletçe karşılanmaktadır. üreticilere maliyet artı kar verilir. yani, gelişmiş ülke çiftçilerinin eline geçen fiyatlar yüksek, borsa fiyatları ise daha düşüktür. aradaki fark devletçe karşılanmaktadır.

    doğrudan gelir desteği (dgd) üretimden bağımsız olan bir destekleme biçimidir.( yoksulluk yardımı da denilmektedir). gatt uruguay turu sonuç anlaşması hükümlerine göre belirlenmiştir.tüm tarımsal desteklemelerin kaldırılmasını öngören kısa ve orta vadeli bir politika güder.

    çiftçilere açık bir takvim vermeyen hükümetler,niyet mektuplarında yabancılara tarımımızın geleceği konusunda yeterince açık takvim vermişlerdir.

    imf'ye verilen iyi niyet mektupları:

    9 aralık 1999 tarihinde imf'ye verilen niyet mektubunda şu ifadeler yer almaktadır:

    "reform programımızın orta vadeli amacı var olan destekleme politikalarını safhalar halinde ortadan kaldırmak ve fakir çiftçileri hedef alan doğrudan gelir desteği sistemi ile değiştirmektir".

    dünya bankası'na verilen 10 mart 2000 tarihli niyet mektubu:

    "tarım alanında, hükümet,büyümenin desteklenmesi ve tarımsal destekleme politikalarının bütçe ve tüketiciler üzerindeki yükünün azaltılması için geçmişe kesin bir set çekme niyetindedir. orta vadeli hedef,hükümetin sübvanse ettiği girdi,kredi ve temel mahsullerdeki fiyat desteklerine dayanan mevcut sistemin,zaman içerisinde küçük çiftçileri giderek daha fazla hedefleyecek doğrudan gelir desteği programı ile değiştirilmesidir".

    imf'ye 18 aralık 2000'de verilen üçüncü ek niyet mektubu:

    "tarım politikalarının reformunda,tüm dolaylı destek politikalarından 2002 sonuna kadar kademeli olarak vazgeçilmesi ve doğrudan gelir desteği sisteminin uygulanmasına geçilmesi amaçlanmaktadır". denilmektedir.

    görüldüğü gibi ülkemiz nüfusunun yüzde 40'nı yakından ilgilendirecek olan derin yapısal değişim için üç yıl gibi kısa bir süre ön görülmüş, anlamlandırılamayacak bir acelecilikle hareket edilmiştir.
    niyet mektubu yazışmalarının ardından dünya bankası ve imf’nin aydınlatmaları doğrultusunda dgd sistemine geçilmiştir.

    doğrudan gelir ödemelerinin "üretimden bağımsız" olmasının anlamı, devlet tarafından üreticilere yapılan ödemelerin üreticinin ürettiği ürün çeşidi ya da miktarı ile bağlantısı olmaması demektir. dtö'nün özel olarak aradığı dgd çeşidi budur. halen avrupa birliği'nin uyguladığı ve üretimle belli bir derecede bağımlı doğrudan gelir ödemeleri ise piyasa fiyatı ile üreticinin eline geçmesi arzulanan fiyat arasındaki farkınfark ödemeleri adı altında yapılmaktadır.

    dgd sistemi gelişmiş ülkeler için ticarette rekabet üstünlüğü sağlayıcı bir siyasa aracı iken; yapısal sorunları bulunan az gelişmiş / gelişmekte olan ülke gruplarında, uygulanan dgd sistemi, tarımsal üretim yapılarında önemli yıkımlar yaratabilmektedir.

    bunlara ana başlıkları ile bakmakta yarar vardır:

    -dgd köylüyü üretime yabancılaştırmaktadır. çıktı fiyatlarını baskılamak, köylünün ürettiği ürüne maliyet bedelleri altında fiyat vermek, hükümetlere siyaseten fatura edilir. oysa ürettiği ile ilgilenmeyip cebe konulan bir para (harçlık) niteliğine dönüşen yardım, azaltıldığında ya da tümüyle kaldırıldığında önemli bir karşı çıkışa konu olmamaktadır. bunun nedeni, köylünün üretime yabancılaştırılmasıdır.
    -tarımsal üretimin en önemli gereklerinden olan finans, dgd sistemi ile tarımdan daha da uzaklaşmaktadır. özellikle girdi desteği, kaynağın tarımda kalmasını sağlar. oysa dgd ödemelerinin tarıma geri dönüş oranı, yoksulluk içinde temel giderlerini karşılayamayan köylü yapısı veri iken, her geçen gün biraz daha düşmektedir.
    -üretimden bağımsız dgd sistemi ile türkiye'nin çok gereksinim duyduğu üretim planlamasını gerçekleştirmek olanaksızdır. tüm bu etkiler, tarımsal üretim yapısını kırmaktadır.
    -mevcut dgd sistemi, işleyiş itibariyle, toprağı işleyeni değil mülk sahibini desteklemektedir. anadolu'da kira ilişkilerinde mülk sahipleri, dgd ödemelerini kendilerinin almalarını koşul olarak dayatmaktadırlar. bu bağlamda kentlerde yaşayan ve toprakla hiç ilgileri olmayan mülk sahiplerinin tarımsal desteklerden yararlandırılmaları söz konusu olmaktadır.
    -mevcut sistem varsıl köylüyü desteklemektedir. halen 500 dekara kadar toprağı olanlara dekar başına 10 ytl ödeme yapılmaktadır. bu çerçevede çok daha geniş toprağa sahip olanlar arazilerini noter sözleşmeleri ile 500'er dekarlık bölümlere ayırıp akrabaları üzerine göstererek ödemelerden geniş oranda yararlanmaktadırlar. buna karşılık küçük toprak sahipleri, ödemeleri almak için yerine getirmek zorunda oldukları çeşitli işlemler (tzob'a belge ücreti, tarım il - ilçe müdürlüklerine başvuru masrafları - yol giderleri vb..) karşılığında yapacakları masrafların alacakları ödemeleri geçmesi nedeniyle, başvuru dahi yapmamaktadırlar.
    -tüm girdilerin hızla pahalılaştığı bir ortamda, dgd ödemeleri neredeyse sabit tutulmakta hatta azaltılmaktadır.
    -başvuru sayısında ve ödeme miktarındaki göreli artışlara karşın, bütçeden dgd için ayrılan kaynaklar her yıl biraz daha kısılmaktadır.
    -nihayet dgd sistemi, db anlaşması gereğince geçici bir yardımdır. süre sonunda dgd ödemeleri de kaldırılacak, tarlasını ekemez - hayvanını besleyemez konuma sürüklenmiş olan köylü bir kez daha "kaderi" ile başbaşa kalacaktır.

    not : gökhan günaydın ve abdullah aysu"nun makalelerinden yararlanılmıştır.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap