• (bkz: hrant dink)

    aksini iddia eden fedöcüdür kumpasçıdır.
  • lisedeki sınıf arkadaşım (bkz: nadin) geliyor. hepimizden daha istanbul'lu ve daha ahlaklı bir kızdı. herkesle arkadaştı ve yardımcı olmaya çalışırdı. güzellik ve zarafette bizim kezban türk kızlarına bin basardı valla!
  • (bkz: hayko cepkin)
  • adile naşit, selim naşit özcan, nubar terziyan, hayko cepkin gibi çokça sevdiğim isimler geliyor aklıma.
  • büyük üstad (bkz: gomidas vartabed) geliyor.

    büyük üstadı merak edenler için buyrun

    mesajı için velhasil kelami sahane arkadaşıma teşekkür ediyorum...

    ek olarak
    (bkz: lusine zakaryan)
    (bkz: isabel bayrakdarian)
  • yıllar yıllar (neredeyse 50 yıl) evvel, dedemle rahmetli anneannemin ilk çocukları oluyor. çocuğun doğduğu gün dedem olacak adam anneannemi doğum sonrasının yarasına beresine, ağrısına sızısına aldırmadan bebekle beraber çıkarıyor hastaneden. oturdukları orta halli müstakil evin oraya getiriyor yayan yayan. dışarda kar kıyamet... sonra evin anahtarını çıkarıyor, dönüp fırlatıyor arkasındaki çalılık dolu geniş arsaya. sebebi yok herifin, vicdanı olmadığı gibi. bir de mütedeyyin sözde, imamdır kendisi. şiir gibi, su gibi kuran okuyan güzel sesli bir hafız. lakin kalb ile tasdik etmedikten sonra dil ile ikrarı papağan da yapar değil mi ördeklerim? neyse, işte bu karla kaplanmış, çamurlaşmış arsada ara ki bulasın, öyle bir yere sallayıp çekip gidiyor. daha yeni doğum yapmış nenemle, bu hayatta babasına bile güvenmemesi gerektiğini ufacık ayağının tozuyla öğrenen büyük (rahmetli) teyzem kalıyorlar bir başlarına yol ortasında. nenem zırıl zırıl ağlamaya başlıyor tabii kadıncağız, asabı harap olmuş -ki yıllar içinde daha da şiddetlenerek olacak, bunca şiddet, zulüm ve ihanet gördüğü hayatı gencecik yaşında (38) birden bire lösemiyle tükenecekti-. yavrucak da annesiyle beraber feryat figan ağlıyor soğuktan. nenemle bebeğin iniltisini duyan bir komşusu koşup geliyor yanına, "kalk havey (havva) kalk bize gidelim, ağlamayasın..." toplanıp gidiyorlar komşu evine.

    komşu kadın çingene sobasını harlamış nenemle teyzem için. önüne oturtmuş ikisini. teyzemi kurutmuş, ısıtmış, temiz yatağın üstüne yatırmış uyusun diye. nenemi yıkamış, giydirmiş, ısıtmış. ilaç vermiş ağrısı dinsin diye. kuvvetlensin, sütü artsın diye kuymak pişirmiş bir tava. nenem hem ağlamış hem yemiş yavrusu için. komşu sevmiş saçını, "ağlamayasın daha havey, ben burdayım. aç kalır, üşürsen gel, ben de yalnızım. ağlama daha kurban olayım..." sonra inmiş arsaya, o karın tipinin içinde, suyun çamurun içinde nenemin evinin anahtarını arayıp bulmuş. almış sonra ikisini de evlerine götürmüş. nenemlerin sobasını da yakmış, yemeklerini pişirmiş. çıkarken tekrar etmiş: "sana bir daha eziyet eder de gelmezsen ölümü göresin havey, biz kardaşız unutmayasın..."

    ermeni denince benim aklıma ilk serkis teyze gelir. hep serkis teyze gelir. tehcir mi soykırım mı krizinden, hayk yazıcıyan ve masal gibi şarkısı bingöl'den, mürüvvet sim'in oynadıkça şekere dönüştüğü madam surpik'ten, "and if you go, ı wanna go with you / and if you die, ı wanna die with you" diye yüreğimi dağlayan system of a down'dan evvel; hep aklımda canlandırdığım hafif tombul gövdesi, az beyazlamış saçları, yine de gergin, dinç, koca yanaklarıyla serkis teyzeyi düşünürüm ben ermeni denince. bir de son sözünü: "biz kardaşız, unutmayasın..."
  • küçüklüğümde, babannemin anlattığı ermeni sınıf arkadaşı. kızın ismi manuşak. aynı zamanda köyde komşularının kızıymış. babası hastaymış. sürekli öksürüyormuş. o yüzden babannemin babası, onlara gitmesini istemezmiş. manuşak ve babannem de köyün harmanındaki lülüt ağacının dibinde oynarlarmış.

    bazen düşünüyorum...acaba manuşak nerede? çocukları, torunları köylerini hiç merak etmiyorlar mı?

    edit:imla
hesabın var mı? giriş yap