• duygu-durumla ilgili winamp listesi şöyledir..

    01. orhan gencebay - vazgeç gönlüm
    02. ümit besen - nikah masası
    03. muppet show - mahnamahna
    04. duman - kırmış kalbini
    05. nick cave - and no more shall we part
    06. muppet show - mahnamahna
    07. cengiz kurtoğlu - gelin olmuş gidiyorsun
    08. cem karaca - kendim ettim kendim buldum
    09. muppet show - mahnamahna
    10. sezen aksu - adı bende saklı
    11. müslüm gürses - olmadı yar
    12. muppet show - mahnamahna
    13. portishead - only you
    14. alanis morissette - king of pain
    15. muppet show - mahnamahna
    16. üç hürel - bir sevmek bin defa ölmek demekmiş
    17. cranberries - im still remembering
    18. muppet show - mahnamahna
    19. tori amos - northern lad
    (döngü*)

    ille ölmek yok olunmak isteniyorsa listedeki panzehir mahnamahna'lar çıkarılır.
  • iki yıl önce parasızlıktan sattığın arabanı otobanda başkası kullanırken görmek gibidir.
  • eski sevgililerimden biri, facebook arkadaş listemdeydi. durum güncellemesi yapmıyor, hiçbir paylaşımda bulunmuyordu. çevrimiçi olduğunu da hiç görmedim. sadece duruyordu listemde. mesaj atmayı düşünsem de son anda vazgeçiyordum her seferinde. tabi zamanla unuttum gitti.

    yıllar sonra, aynı isme ve soyisme sahip birinden arkadaşlık isteği geldi. sağda o, ortada bebek ve solda da eşi. yüzümde hiçbir ifade yoktu, belki şaşkınlık vardı... mause imlecini ''onayla'' butonunu üzerine getirdim, bekliyorum. gözlerim profil resmine bakıyor ama gördüklerim farklı; birlikte kurduğumuz hayalleri görüyorum. şirin, ahşap bir ev, ellerini ve ayaklarını çırpan tatlı bir bebek, sevgiyle geçen bir yaşam. aynı hayali başka biriyle gerçekleştiriyordu. bunlar gözümün önünden geçtikten sonra toparlanıp, arkadaşlık isteğini kabul ettim.

    sohbet kısmında çevrimiçi olduğunu görür görmez mesaj attım. hemen sonra cevap yazdı. o da bana mesaj atacaktı demek ki, ben erken davrandım. hal hatır sorma faslını geçince, ''bebeğin olmuş, hep mutlu olsun :)'' yazdım. teşekkür etti. ''sfsdf s'' tarzı bir mesaj geldi. bebeği tuşlara rastgele basıyormuş.

    fazla soru sormadım. böylesi makbuldu. ayağa kalkıp evin içinde dolandım. bu kadar kısa sürede bir insanı tanımak, o insanla evlenmek ve çocuk sahibi olmak nasıl mümkün olur onu düşünmeye başladım. ''aman neyse siktir et'' dedim içimden.
  • evlenmiş. yetmiyor gibi bir de baba olmuş. evlendiği kadın aynı zamanda beni aldattığı kadın. önce kızdım sonra neyse ki evlenmiş gelip geçici bir şey değilmiş diye sevindim. epey uzağa taşınmışlar. istemeden üzüldüm, karşılaştık. neden o kadar uzağa taşındınız be dedim. niye kahve içmeye mi gelecektin bizim hanıma diyor it.
    evet canım ismimi taşıyan bebenizi sevmeye gelecektim. karın ortamıza girerdi yine belki, bu kez dilek tutmak için.

    edit: soru işaretleri kalmasın efendim. beni aldattığı hanımefendi polonya'da aşık olup, alıp getirdiği bir sarışındı. kendisinin ne ismimden ne cismimden haberi vardı. bizimkinin yabancı gelin aşkından kavrulduğu zamanlara, evladına ismimi koyarak su serpmiştir.

    debe editi: (bkz: güvendik ilk-orta okulu yardım kampanyası)
  • belki de aylardır o'nu düşünmemişsinizdir. birden bir arkadaşınız dünyanın en olağan şeyi gibi o'nun evlendiğini sıkıştırıverir bir cümlenin arasına. o an için umursamamış gibi davranır hatta hiç duymamış gibi muhabbete devam etmek istersiniz. aslında sırtınızda buz gibi ter damlaları birikmiştir o an. avuçlarınız terler, bütün vücudunuz gerilir... o'nunla evlilik hayali kurduğunuz günler bir bir aklınıza gelir. size heyecanla tarif ettiği beyaz gelinliği düşünürünüz. düğün gününü en ufak ayrıntısına kadar tartıştığınız geceler akla gelir birden. acaba evlendiği adamla da konuşmuş mudur bunları? aynı hayalleri mi paylaşmıştır o adamla da? belki de sizin fikirlerinizdir yaşadıkları. öfke ve kırgınlık birbirine karışır. geri dönüşü olmayan bir yoldur artık girilen. düne kadar ufak da olsa bir umut beslenmiştir hep yürekte ama inat kaybetmiştir. "neden aramadım" diye hayıflanır insan kendi kendine: "bir şansım daha varken neden aramadım". bazı şeylerin değeri kaybedilince anlaşılırmış ya! o'nu gerçekten kaybettiğimizi anlarız. düne kadar her hatırlandığında kötü hatıralarla anılan "o", bugün nedense hep buruk ama özlenen anılarla hatırlanıverir. boğaza kocaman bir yumruk gelir oturur. gene o bilindik, tanıdık yutkunamama durumu sıkıştırır adamın kalbini. sanki zehir içiyormuşcasına yutkunur insan ve o an gözlerinden birer damla yaş akar. o'nun evlendiğini 5 saniye önce söylemiştir boşboğazlı arkadaş. 5 saniyede bunları düşünüvermiştir insan. boşboğaz sorar: "abi ne oldu susuverdin birden?". "siktir et boşver" der çekersin sigarandan derin bir nefes daha; olur biter...
  • eski geçmiş zaman :1998, ekim, hatay...

    "oğlum ben bu ek kontenjanda basıp gideyim diyorum onun olduğu şehre, mühendislik sonuçta, tamam tıp istiyorum ben ama hem bir sene çalışmak zor hem de bu sene sınav zor olacak diyorlar. geçen gün konuştuk yurttan ayrılacakmış, ev bulamamışlar, ulan oğlum nasıl halledecek şimdi o körpecik kız taşınma eşya işlerini falan, ya tamam bu sene senle dershaneye yazıldık ama oğlum ben özlüyom lan bu kızı, gitsem bozulmazsın değil mi?, hem tıp zor diyorlar be oğlum ben okuyamam falan, gerçi mühendislik de zormuş hem o şehirde amcam var, sıkışırsam amcam her türlü bana destek atar biliyorsun o da makine mühendisi"

    annemin öğretmen arkadaşının oğlu ve sınıf arkadaşımdı, yukarıdaki sözleri söylemişti, tıp fakültesi kazanmasına sadece 1 net kalmıştı, sadece bir sene ve sadece bir kaç net onu hayallerinin mesleğine ulaştıracaktı, hatta geçen sene eksi net yaptığı biyolojiyi bu sene yarı yarıya yapsa, benim deyimimle "günde iki sigara içmelik" vakit ayırıp çalışsa, hayallerinin şehri istanbul ve hayallerinin okulu çapa onu bekliyordu, o hayallerinin kadınını seçti...

    o küçük ege şehrine gitti, fizik okuyan sevgilisinin yanına aldığının tam olarak 17 puan altı bir bölüme, o seneyi beraber geçirdiler, yazın memlekete geldiklerinde benim sınavım belli olana kadar bana her gece mühendislik okumakla ne kadar iyi ettiğini falan anlattı, oğlum es kaza tıp okuyacaktım lan dedi, bana mutlaka mühendislik yaz dedi. ağustos ayında hepimizin hayatı değişti, ben mühendislik kazandım, onun sevgilisi ise mühendislik okumak için okulu bıraktı, o mu bok gibi bir şehirde, sik gibi kaldı elinde t cetveli ve hep ona destek olacak amcasıyla...

    bir sene görüşmediler, kızgındı, ama seviyordu, sık sık ankara'ya yanıma gelirdi, hatta geldiğinde bir kaç gece takıldığı kızlar da vardı, ama aştiye her gittiğinde aynı soruyu sorardı "oğlum istanbul'a mı gitsem lan şu kızın yanına" hiç gitmedi, o sene öyle geçti, bir sonraki ağustosta kızın izmir'de mühendislik kazandığını öğrendik, dayanamadı, aradı, tebrik etti, o yaz hayatı bir daha değişti, barıştılar...

    o sırada ben zibidiliğe başladım, o erkekliğe, o bir an önce erkek olmak derdindeydi, sevgilisinden önce okulu bitirmeliydi, bir an önce askere gidip gelip iş bulmalıydı, tamam babası memlekette işlerin başına geç diyordu ama olsundu, sevgilisi nerede yaşamak istiyorsa orada yaşayacakalrdı. ben zibidilikle geçirdiğim onca zamandan sonra ona vefasızlık yaptım, aramadım, o da beni aramadı, ama facebook denilen gevur icadı ilk popüler olduğunda eklemiştik birbirimizi. profil resminde yanında aynı kız vardı, tam 8 sene sonra aynı kız...

    mişli geçmiş zaman: 2009, mersin...

    o küçük anadolu şehrinde iş kurmuş amcasıyla beraber, her şey çok iyi gidiyormuş, kız mezun olmuş ve türkiyenin dev şirketlerinden birisinde işe girmiş, ama kızın bir sorunu varmış, ailesine tapması daha doğrusu ailesinden ayrılamaması, mersin'de ablası varmış, bizim eleman mersinde iş kurarsa eğer kız da mersinde ablasının yanına gelirmiş, böylelikle bacanaklı abla kardeşli geceler başlarmış, hem kızın annesi ve babası da mekliymiş, antakya'da kanatlı mahallesindeki evlerini sattıkları parayla mersinde mezitli'de gayet güzel bir ev alabilirlermiş, otoban çıkışının karşısında çok güzel apartmanlar varmış...

    mersine baldızının olduğu şehre taşınmadan önce nişanlanmışlar, kaynanası onu çok seviyormuş, ayda kızının kazandığının beş katını kazanan ticari zekası süper bir damadı yere göğe koyamıyormuş.. mersin macerası kötü başlamış ama çok daha kötü bitmiş, bir müteahhit, limon tüccarı bir adam onu dolandırmış, geriye binlerce lira borç, uykusuz geceler ve surat asan bir kaynana ile kalakalmış. olsun sevdiği kızın ona destek olması yetermiş...

    dili geçmiş zaman: 2010, kurban bayramı, antakya...

    "benim kızım nerede çalışıyor farkında mısın? etrafında elli tane adam var, babana söyle kapatsın borçlarını, ben kızımı çile çeksin diye doğurmadım, o her şeyin en iyisine laik" dedi kaynanası bir bayram akşamı, kaynanası zaten görmemiş kadının tekiydi, ama sevdiceği neden susuyordu ki? baktı yüzüne sen ne diyorsun der gibi, kızın suratından anladı "annem haklı" dediğini, hiç bir şey sormadı, ayağa kalktı, yüzüğü sehpanın üstüne bıraktı ve "allah kızınızı laik olduklarıyla karşılaştırsın..."

    gördüğüm geçmiş zaman: 2012 ağustos, arsuz...

    "oğlum kızla konuşsaydın lan belki de annesini sustururdu, sana destek olurdu, tamam biraz cins bi kızdı kabul ama iyi kızdı lan" dedim. bana "ben o kızla 15 senedir beraberim kardeşlik, ben o kızın nefesini aldığı sıklıktan aklından geçeni anlarım, belli dert çekmek istemedi, istanbul lan bu türkiyenin en büyük şirketinde ve şehrinde kız, kesin birini bile bulmuştur" dedi. yok artık dedim...

    nispetli geçmiş zaman...

    "oğlum bizim arkadaşın düğüne gitmezsek çok ayıp olur, kız her zaman aradı sordu sağ olsun, hem şimdi vefasızlık yapmanın ne anlamı var" dedim. bana borç ödemek için iki senedir bilgisayar mühendisi olan abisiyle sabah akşam çalıştıklarını, babasının da işlerinin kötü gittiğini, düğüne gitse takacak bir çeyrek altın için parası olmadığını, üzerine giyecek hiç bir şeyi olmadığını söyledi, altını ben aldım, eskilerden mezuniyette giydiği takım elbiseyi de o buldu temizletti, düğüne gittik...

    düğüne o da geldi, yanında ince uzun bir elemana, nişanlısıymış, romantik danslar birbirini kovaladı, bizim dizi izleyen sümüklü kız birden bilmediğimiz dansları ediyordu, şımardıkça şımardı, nispet yaptıkça yaptı, bakarak güldükçe güldü. merhabalaşmaya bile geldi, tanıştırdı "bizim fabrikada şef nişanlım" dediği elamanı. hatta kalkarken masaya bir daha geldi, "antakya'ya dönüyoruz biz araba var isterseniz" dedi. istemek sağ ol dedim. dönüş yolunda arsuzdan topbağazına kadar hiç konuşmadı kardeşlik, top boğazından sonra da döndü, iyiki gelmişim lan dedi, iyi ki, eğer bu geceki şımarıklığını görmesem aklımdan söküp atamayacaktım, geldin bari adam akıllı otur geçip karşıma ne nispeti yapıyorsun" dedi kardeşim.

    akevlere geldik, inerken görüşürüz dedim, döndü bana "haklıymışsın be baggio dedi, iki sigara içmelik zaman çalışsaydım doktordum oğlum ben, bugün de sağlık ocağının önünden her geçtiğimde ah çekmiyor olurdum, kafamı sikeyim" dedi.

    bugünkü zaman: annesinin öğretmen arkadaşının kızıyla evlenmiş, bebek bekliyormuş, işleri iyiymiş, sigarayı bırakmayı hiç düşünmüyormuş ve iyiki benle o düğüne gelmiş...

    tanım: eski sevgilinin evlenmesi bazen kafadaki kalan soru işaretlerinin silinmesi anlamına gelir, her zaman kötü değildir.

    not: uzun diyen, boşa vakit harcadık diyen hakkını helal etsin, başta ablam denizdean...
  • tamam anladık, hayatın gerçeği de böyle gerçeğin amına koyayım ben afedersin sevgili sözlük ve sevgili eski sevgilim...

    "lan nasıl olur?" diyorsun. valla diyorsun. dedirtiyor. dedirten bir mevzu.

    3 sene beraber olduğum, aşık olduğum, hayatımda ilk, tek ve son kez aşık olduğum, deliler gibi sevdiğim, ismini vücuduma dövme olarak yaptırmayı planladığım, uğruna satırlarca yazılar yazdığım, dinlediğim her şarkıyı onunla bağdaştırdığım, alkol aldığımda aklıma ilk gelen, hayatımı değiştiren, hayata bakış açımı geliştiren, hayatımı siken insan... lan nasıl olur? hakikaten nasıl olur arkadaş? işte şimdi anlıyorum ümit besen'in, nikah masası isimli sanat eserini nasıl ortaya koyduğunu ve yarattığını. işte şimdi anlıyorum düğünleri basan insanların nasıl bir ruh hali içinde olduğunu. işte şimdi anlıyorum kıskançlıktan cinnet getirenleri.

    lan nasıl olur? benden başka kimseye dokunamayacağını, kimsenin ellerini tutup, gözlerinin içine bakamayacağını, benden başka kimsenin kokusunu içine çekemeyeceğini söyleyen kız, şimdi bir başkasıyla olacak. belki de ömrünün sonuna kadar olacak. bana, ölürken bile beni seveceğini, benden başkasını ömrü boyunca sevemeyeceğini, ölürken bile aklında sadece ben olacağını söyleyen kız, şimdi bir başkasıyla ölecek. aklında bir başkası olacak. ben o bir başkasının da ta amına koyayım afedersin sözlükçüğüm ve eski sevgiliciğim.

    kendisinin hep bana ait olduğunu ve ölene kadar da olacağını söyleyen eski sevgilim.

    hep bana "küfür etme, kötü şeyler yapma, içki içme, sigara içme" diyen eski sevgilim, şimdi taa dibine kadar, köküne kadar küfür edebilir miyim canım benim? şimdi izin var mı? şimdi litrelerce bira, dublelerce rakı tüketebilir miyim? bu efkarla, aldığım bu amına koduğumun haberiyle paketlerce sigara içebilir miyim? hatta keyfim yerindeyse, seni ve bu olanları unutmak için hepsini birlikte tüketebilir miyim? hı canım eski sevgilim, bunları yapabilir miyim? izin veriyor musun? o yanındaki herifin de afedersin ama ta amına koyayım eski sevgilim.

    lan nasıl olur amına koyayım? sevgili sözlük, nasıl olur lan? nasıl?

    not: yaklaşık 1 sene sonra insan anlıyor ki, aslında çok da önemli bir şey değilmiş. haberin alındığı ilk anın gazıyla böyle şeyler yazılabiliyormuş. 1 sene sonra kiminle, ne zaman, nerede evleneceğini öğrensen bile koymuyormuş. düğünü basma planları da yok oluyormuş insanın kafasından. yine de ibret-i alem olsun diye silmiyorum bu entry'yi. öptüm. 2011.

    10 sene sonra editi: arkadaşlar artık sormayın, insan valla unutuyor :) yani tabii ki ismini cismini hatırlıyorsun ama yukarıdaki entryde bahsedilen hislerden, düşüncelerden eser kalmıyor. 2021.
  • tam olarak 2 saat 15 dakika evvel meydana gelen durum. bu kadar net konuşabiliyorum çünkü bizzat nikahta yerimi aldım onlar evlenirken. hüzün anlamsiz aslında çoktan bitmiş bir ilişki için. ama asıl koyan nikah salonundan çıkışta o ve yeni sevdiceği gelin arabası içinde, kornolar eşliğinde insanlara el sallarken sizin arkanızı dönüp kaldırımda tek başınıza yürüdüğünüz anmış. ne kadar silinip gitse de herşey, işte tam o an nefes almak imkansızmış...
  • hiçbir eski sevgilime yaşatmadığım hüsran. çok düşünceli adamım.
  • koyuyor.
    üniversite hayatımın 3 yılını sevgili olarak aynı evde geçirdiğim, yediğimin içtiğimin ayrı gitmediği kadın şimdi başkasına "kocam" diyor. bu ayrı koyuyor, onun "kız isteme", "kına gecesi" fotoğraflarını görmüş olmak ayrı koyuyor.
    ayrı kaldığımız günlerde 3 saatte bir beni arayan ve "çok arıyorum biliyorum ama napayım sesini duymazsam elim ayağım titriyor" diyen kadının şimdi bir başkasına "kocam" demesi koyuyor.
    gece uyurken birden bire beni uyandırıp "noldu aşkım" dediğimde, "sana aşığım" diyen kadının şimdi bir başkasına "kocam" demesi koyuyor.
    bir zamanlar fotoğraflarda beraber güldüğüm insanın şimdi bir başkasına "kocam" demesi koyuyor.
    sonrasında da dört duvar arasına hapsettiğiniz ruhunuz gökyüzünü görmek için çığlık atmaya başlıyor, gökyüzünüz ise hayal kırıklıklarınız yüzünden trafiğe kapatılıyor ve hayatınızda daha bir şeyler konmayacak boşluk(lar) oluyor, dolmayacak boşluk(lar).

    işte "eski" sevgilim evlendiği zaman bana böyle oldu.
hesabın var mı? giriş yap