• eylül 2009 un ntv tarih dergisinde yer alan masal/ efsane. gerçek aslından çok başkaymış ve masal diye neleri dinliyormuşuz bana bunu gösterdi ve şöyle bir araştırdım, fareli köyün kavalcısı aslında kimdir, nedir diye buyrun sonuçları:

    almanya nın helmin kentine 1284 yılında rengarenk elbiseli, kaval çalan bir adam, bir sebeple arkasında 130 çocuğu da götürerek ortadan kaybolur. şimdi sorumuz burda şu: bu çocuklar nereye gitti, nasıl gitti?

    bu konuda çeşitli teoriler var. ilk olarak araştırmacı yazar david wallechinsky 1212 yılında gerçekleşen ve başlarında nicholas isimli bir alman gencinin bulunduğu çocuk haçlı seferi için hameln den 130 çocuğun alınabildiğini öne sürüyor. ortaçağ da o dönem asker toplamaya gelen görevlilerin kaval benzeri bir müzik aleti çaldıkları da göz önüne alınırsa bu doğru olabilir.

    ikinci teori ise oldukça korkunç. amerikalı tarihçi william manchester sadece ateşle aydınlanan bir dünya adlı yapıtında,kavalcının aslında psikopat bir sapık olduğunu öne sürüyor. 20 haziran 1484 te hameln den 130 çocuğu renkli kıyafeti ve kavalıyla kandırarak kaçırmış ve onlara tecavüz edip, bazılarını da öldürerek ortadan kaybolmuştur. ama bunu destekleyen herhangi bir yazılı kanıt yok.

    bir başka görüş ise çocukların doğal bir sebeple ölmüş olmaları. bu durumda kavalcı ise gerçek bir kişi değil ölümün kişileştirilmiş halidir. ortaçağ da ölüm sıklıkla renkli, alacalı kıyafetli bir adam olarak betimlendiğinden bu da akla yatkın bir sav.

    demem o ki aslında bizim o küçükken, sonsuz saflığımızla dinlediğimiz masalların altında çok farklı şeyler yatıyormuş, sayın sözlük ahalisi. alice harikalar diyarı nda ile pamuk prenses ile yedi cüceler e girmiyorum bile. aman diyim.
  • bu masalda salgın hastalık (farelerin getirdiği bir hastalık; çocukların toplu halde "kaybolması"), ve belki bir savaşa toplanan ordu (çocukların toplu halde askere alınması, kralın asker toplayıcısı -acayip kıyafetli kavalcı- tarafından) travmalarının izleri var.

    (bkz: hansel ile gretel/@tsan chan)
  • masalın çıkış noktası black death olarak bilinen veba salgını degil, st vitus dance olarak bilinen baska bir salgindir. kendisi su anda istemsiz kas oynamalariyla iliskili bir hastaligin tip dilindeki adidir, yalniz 1600'lu yillarda masalin gectigi almanya'nin hamelin kentinde patlak veren, ya da verdigi dusunulen, insanlari gulmekten ve dans edip hoplayip ziplamaktan ve alem yapmaktan cildirtip sonunda öldüren virustur.
  • zor bir meslek grubudur. günümüz faresi müzikten anlamaz, kapan beğenmez, peynir sevmez hale gelmiştir. tatminsiz fareyle anlaşmak kadar zor bir iş yoktur. hele de henüz fare mi yok yok, kanguru bu gibi sorular zavallı kavalcının başında dönüyorsa...
  • gerçek adı ; rattenfaenger von hameln şeklindedir.

    doğru çevirisi de; hameln'in sıçan avcısı şeklindedir.
  • mutsuz sonla biten masallardandır. köyü basan fareleri belli bir ücret karşılığı temizlemek üzere anlaşan kavalcının iş gereğini yerine getirdikten sonra ücretini alamaması, bunun üzerine hukuki yollardan mücadele etmek yerine intikamın hasını alması üzerine kuruludur.
  • bir masaldir.
    masalci amcalardan biri yazmistir.
    fareler koyu basar, olaylar gelisir.
    spoiler vermemek adina devami anlatilmaz, merak eden varsa bulur okur.
  • gelmiş geçmiş en karizmatik masal kahramanı.
  • bazı masalların tuhaf bir biçimde çocukları tedirgin ettiğini görürsünüz. grimm kardeşler’in 1800’lü yılların başında bastırdıkları ‘çocuk ve yuva masalları’ adlı kitabının içerisinde yer alan ‘fareli köyün kavalcısı’ bunlardan biridir.

    ilk bakışta, diğer öykülerden farkı yokmuş gibi görünen masalın son derece basit olduğu bilinir. kedileri kovulan bir köyü fareler basıp sokakları ve evleri istila ederler. insanlar onlardan bıkmışken, renkli giysileriyle bir adam köye gelir. para karşılığında, kavalını çalarak köyü, farelerden kurtarabileceğini söyler. teklifi kabul edilince kavalını üflemeye başlar. sesin büyüsüne kapılan fareler, onun peşinden köyün yakınındaki nehre sürüklenir. farelerin boğulmasıyla birlikte masalın mutlu sonla biteceği düşünülür. oysa yeni başlayan hikâye trajik bir kapıdan, karanlık bir tünele doğru süzülür. o tünelin ucunda, sözünü tutmayan halkı, buna öfkelendiği için müzik aletini bir kez daha dudaklarına götüren kavalcıyı ve peşindeki çocukları görürüz. adam, tıpkı fareler gibi sesin büyüsüne kapılan çocukları köyün dışına çıkarıp sakladıktan sonra, geri dönüp parasını almak koşuluyla onları teslim edebileceğini söyler. kendisine derhal, bir kese içerisinde çil çil altınlar sunulur. ne var ki olan olur, köyden ayrılan adamın sakladığı çocuklar bir daha asla bulunamamıştır! köyü saran fareler… bir ortaçağ hikâyesi olan fareli köyün kavalcısı dönem hakkında ince detaylar sunar. “avrupa’nın karanlık yıllarında” kedilerin şeytanla özdeş canlılar sayıldığı bilinir. kentleri farelerin basması ve vebanın yayılması, onların ortadan kaldırılmalarının doğal bir sonucudur. açıkçası, bu çocuk hikâyesinin varoluşu da bu temel üzerinde şekillenir. bununla birlikte masal, daha sert tarihi gerçekleri de ortaya çıkarır.
    “…yürüyorlar hiç görmedikleri ülkelere
    silahlı yeni yetmeler, savaşçılık oyunu gibi
    hepsi bir çocuklar ordusu
    kader kurbanı değil bu oyunun kurbanları…”
    rock müzisyeni sting’in seslendirdiği şarkı, çocukların dramını anlatır. bu hüzünlü sözleri, 17. yüzyılın önemli fransız ressamı gustave dore’nin yine konusu ‘çocuklar’ olan gravürün üzerinden okutmak anlamlı olur. gravürde, akın akın sokakları dolduran yeni yetmelerle birlikte onları acıyla seyreden anneleri bulunur. dönemleri birbirlerinden çok farklı olan iki sanat eseri de aynı acımasız şeyle, sadece çocukların dahil olduğu haçlı seferi’yle ilgilidir.

    batı dünyası içinde bulunduğu sefaleti, kutsal bir amaca yükleyince ortaya haçlı seferleri çıkar. tarihin en büyük hareketlerinden biri sayılan haçlı seferleri iki yüz yıla yakın bir süre yeryüzünü kan ve gözyaşına boğup taş üstünde taş bırakmaz.
    1096-1291 yılları arasında gerçekleşen “çocuk haçlıların” seferini ise, ayrı bir başlık altında incelemek gerekir. avrupa’nın iki ayrı ülkesinde “aynı anda” kışkırtılan çocuklar, kendi aralarında örgütlenmeye başlar. çocukları kandırmak daha kolaydır!
    oyun, 1212 yılında, fransa’da stephan, almanya’da ise nicholas isimli iki çocuk üzerinden oynanır. öyküleri aynıdır. 12 yaşındaki fransız çoban stephan, düşünde hz. isa’nın ona, “yaşıtlarınla birlik olup kutsal topraklar’a git!” diye emir verdiğinden söz eder. çocuk, etkisinde kaldığı rüyayla kısa süre içerisinde başkalarını da etkiler. vaazlar vermeye başlar. kendisini dinleyenlerin sayısı her geçen gün artar. stephan, sadece çocukları değil, yetişkinleri de büyüler. fransa’nın dört bir yanından gelen çocuklar onun önderliğinde toplanır. artık “kutsal savaşta” söz onlarındır. çocuklardan oluşan haçlı ordusu’nda hem yoksul hem de zengin ailelerin kız ve oğulları vardır.
    uzun yol, sıcak hava, açlık ve susuzluk… çok geçmeden inanç hayal kırıklığı ve korkuya dönüşür. sayıları azalan çocuklar, önderleri stephan’ın, hz. musa gibi denizi ikiye ayırmasını beklerler. bunun mümkün olmadığını anlayanlar ise, evlerine dönmek isterler. aralarında çok azının ailelerine ulaşabildiği bilinir. kalanlar, kendilerini akka limanı’na karşılıksız taşıyabileceklerini söyleyen iki tüccarla karşılaşırlar. böylece çocuklar gemilere doluşur… çok uzun süre onlarla ilgili en ufak bir ize bile rastlanmaz. gidişlerinden 18 yıl sonra, 1030’da marsilya’da bir papaz ortaya çıkacaktır. orta yaşlardaki din adamı, yıllar önce ‘o çocuklarla’ yola çıkanlar arasındadır. şansı yaver gittiği için kurtulabilen adam, çocukların akıbeti hakkında bilgi verir. henüz yolculuğun başında yedi gemiden ikisinin battığını anlatır. dalgalara teslim olmayan gemiler ise akdenizli korsanlara hedef olmuştur. tüccar demir hugues ve domuz guilaume’nin korsanlarla içli dışlı olduğu anlaşılır. çocukların tümü deniz haydutlarına satılmıştır. kimisi cezayir, kimisi de mısır’daki köle pazarlarında görücüye çıkarılmıştır. fareli köyün kavalcısı eseri tüm bu incelemelerden bağımsız değildir.
hesabın var mı? giriş yap