• fikret kızılok’un hayatında kendisi açısından bir çok kilometre taşı vardır. galatasaray lisesi’nde okurken barış manço ve timur selçuk’un müziği keşfetme aşamasında kendisinin en büyük destekçileri olması gibi... ama herhalde en önemli olay aşık veysel ile karşılaşıp onunla tanışmadır. fikret kızılok henüz genç... bir plak çıkarmak ister. çıkaracağı plağa, büyük usta aşık veysel’den de eserler seçer.

    gazeteci arkadaşı arda uskan’ın aşık veysel ile röportaj yapacağını duyan fikret kızılok çok sevinir. albümüne koymak istediği şarkılar için aşık veysel’den izin almak ister. bunun için de ne yapar ne eder ekibe katılır. arda uskan ile birlikte atlar otobüse, veysel'in evine gider.

    veysel’in evi tam bir doğal köy evidir. odaya resmen inek girer, öyle bir yerde yaşar. çok etkileyici bir adamdır ve fikret kızılok daha ilk görüşte kendisinin sihrine kapılır. arda uskan aslında biraz önyargıyla gitmiştir. türk petrolleri ona para veriyormuş gibi laflar dolaşır bir de, ona da bozulur. iki-üç gece kalırlar evinde. fikret kızılok’un kendisine telif ücretini ödemek gibi bir niyeti vardır. şirketinden 250 lira almıştır, bu parayı teklif edecektir. ama utanır tabii. orada veysel'e çalar şarkılarını. sonra da "ben plakçımdan bu kadar alabildim, izin verirseniz bu parayı size vermek istiyorum” der. aşık veysel almaz parayı, "git, bununla gazoz iç" der. arda uskan’ın anlattığına göre fikret kızılok masum bir "müzikal bir hırsızlık” da yapmıştır. şöyle ki; veysel'in sazının perde sistemi, perde aralıkları çok önemlidir. veysel odadan çıktığında sazın telleriyle sapı arasına büyük bir kağıt koyup kurşun kalemle baştan aşağı çizip, o perde aralıklarını tek tek çıkarır. kızılok istanbul'a dönünce bunu kendi sazına uyarlar.

    fikret kızılok, asık veysel’in evinde birkaç gün misafir olduktan sonra geri döner. hemen albüm çalışmalarına başlar. albüm çıkar, büyük ilgi görür ve ‘altın plak’ ödülünü kazanır. kızılok, ödülü aldığı gibi hemen aşık veysel’in köyüne gider ve ödülü ona armağan eder. iki sanatçının anlamlı dostluğu daha da pekişir. kızılok belli zamanlarda fırsat buldukça ziyaret eder aşık veysel’i. hatta bir ziyaretinde kış çok ağır geçtiği için yollar kapanır ve 3 ay veysel’in evinde kalır.

    aşık veysel’in ölüm haberi geldiğinde fikret kızılok haliyle yıkılır. aşık veysel’in cenazesinde; “ustam öldü, toprak oldu. ustamın parmaklarına değen bu sazın da toprak olması gerekir. artık ona can veren parmaklar yok” der ve veysel'in mezarı başında sazını kırar. fikret kızılok, aşık veysel’siz geçen 28 yılda ondan öğrendiklerini müziği ile yaşatmaya ve anadolu’nun hazinelerini şehirli insanla buluşturmaya devam eder.
  • yaşama karşı duruşunu tarık akan'a benzettiğim müzisyen, sanat adamı. o da tıpkı tarık akan gibi, yaşamının en popüler döneminde kenara çekilmiş ve de onurlu bir yaşantıyı seçmiştir. parayı, gücü, popülerliği seçmemiştir.
    satışlarının en üst noktasındayken müzikten çekilmesini açıklarken "dünya halklarının yüzde 80'i bilinçsiz, sadece üretim için yaşıyor, amerika da dahil. gerçek entelektüel yüzde 5'i bile bulmaz. demek ki cahil olan yüzde 80'le ilişki kurup meşhur oluyorsun. böyle meşhur olmak aslında utanılacak bir şey, ben utanırım. değerli olmak önemli. müziğim, sesim, şarkılarım tanınsın, ama ben tanınmayayım." demiştir. gerçekten öyle de olmuştur. simasını bilmeyen, hakkında iki satır bilgisi olmayan milyonlarca kişi onun şarkılarını mırıldanmıştır. gerçek bir sanat adamının hayalini gerçekleştirmiştir yani. yoksa kupalara basılan, tşörtlerde fotoğrafları olan bir imaja dönüşür ve sanatı hiçe sayılabilirdi.
    aşık veysel ile kurduğu özel ilişki de filmi yapılasıdır. aşık veysel öldükten sonra onun anısına sazını kırıp bir süre müziği bırakmış, kabuğuna çekilmiştir. ustasının yasını tutmuştur. aşık veysel'in yanına gittiği dönemde kar yağıp , üç ay yollar kapandığı dönemde o uzun vakti birlikte geçirmişlerdir.

    kısacası, yaşamda onurlu bir duruşu olan, anadolu'nun kültürü ile modern müziği harmanlayan; popülizme teslim olmadan güzel yaşayıp ölen bir sanat abidesidir. heykelleri dikilse, hayatı dilden dile anlatılsa da olur, olmasa da olur çünkü şarkıları, naif müziği onu zaten sonsuzluğa taşıyacaktır.
    sonsuzluğa dökülen bir karanfil demetidir yani fikret kızılok, her asır buram buram kokan.
  • kent ozanı, müzik dehası.

    şöhretle ilgili şöyle diyor:

    "meşhur olmak bir hastalıktır. bir insan ne kadar değersizse meşhurluk ipine o kadar çok sarılır, bunun için her şeyi yapar… ben niye meşhur olduğumu bilmeden meşhur oldum, çocuktum o zaman. ondan sonra mekanizmanın nasıl çalıştığını 13'üncü plağım “yumma gözün kör gibi”yle gördüm ve derhal kendimi yok ettim. meşhur olmanın benim için bir şey ifade etmediğini anladım. ondan sonra kendi yaşamımı şarkı yapmaya başladım ve daha mutlu oldum."

    2500 yıl önce lao tzu şöyle demiş:

    "kaseyi ağzına kadar doldur,
    taşar.
    bıçağı durmadan bile,
    körelir.

    altın ve yeşim dolu bir evi
    koruyamaz kimse.

    servet, mevki, gurur,
    kendi kendilerinin yıkımlarıdır.
    iyilik etmek, iyi çalışmak, iddiasız olmak
    kutsanmaya giden yoldur."

    ***
    "beş renk
    kör eder gözlerimizi.
    beş nota
    kulaklarımızı sağırlaştırır.
    beş lezzet
    ağzımızın tadını bozar.

    yarışmak, kovalamak, avlamak
    delirtir insanları.
    zengin olma gayreti
    düğüm eder.

    o yüzden bilge ruh
    dış gözüyle değil
    iç gözüyle izler,
    birini bırakır gitsin, ötekini elinde tutar."

    fikret kızılok'un şöhreti ve "el alem ne der" prangasını umursamadığının en güzel örneği, arabeskçiler ve dönemin popüler sanatçılarına müzikal anlamda verdiği ayarlardır. fikret kızılok, müzikte prozodiyi çok önemser. prozodi, kısaca güfte ile bestenin uyumudur. uyumsuzluğuna en güzel örnek "istiklal marşı"dır. marş o kadar prozodiden yoksundur ki, neredeyse türkçe olduğu bile anlaşılmaz. "nimmilletimin" "lardaa yüü-zeen al-sancaaak" gibi fantastik bölümler kulağınıza gelmiştir. fikret kızılok, güftede kaç hece varsa, bestede de o kadar nota (ses) olmak zorunda olduğunu savunur. bunu bir televizyon programında zülfü livaneli'nin yüzüne söylemişti ama yayını kesmişlerdi. sonra cem karaca'nın programında tane tane izah etmişti. özetle şöyle diyordu: "prozodiyi dikkate almazsanız, türkçeye zarar verirsiniz. kelimeleri ağzınızda geveler durursunuz. prozodiyi önemsemezseniz ortaya 'karlı kayın ormanı' çıkar. burada nazım'ın suçu ne?"

    benzer eleştirileri ahmet kaya ve dönemin ünlü sanatçıları için de yapmıştı ama bunlardan en bilineni tabi ki orhan gencebay ile vermiş olduğu kavgadır. "kavga" diyorum çünkü orhan gencebay ile müzikoloji ve nazariyat tartışacak düzeye gelmişlerdir. bilmeyenler için özet geçeyim: fikret kızılok, arabesk müziğe çok katı bir biçimde karşıdır ve orhan gencebay da o dönem ısrarla, arabesk müzik yapmadığını, "gencebay müziği" adını verdiği özgün bir müzik yaptığını iddia eder. hatta eserlerinde bir tane dahi bile "intihal" olduğu kanıtlanırsa, bu işi bırakacağını söyleyecek kadar da iddialıdır. bunun üzerine fikret kızılok, orhan gencebay'ın "tanrı'ya feryat" adlı nikriz makamı eserinin neredeyse aynısı sayılabilecek olan "sevda çiçeği" adlı eseri çıkarır. fikret kızılok eseri çıkardıktan sonra köşesine çekilir ve sessizce beklemeye başlar. aradan biraz zaman geçtikten sonra orhan gencebay ortaya çıkar ve fikret kızılok'un, "sevda çiçeği" adlı eserinin müziğinin kendisinden çalıntı olduğunu iddia eder. deyimi yerindeyse zokayı yutmuştur. bunun üzerine cem karaca'nın efsane programı "efendime söyleyeyim" adlı programa telefonla bağlanan fikret kızılok'a cem karaca aynen şu soruyu sorar: "senin 'sevda çiçeği' adlı şarkının, melodi olarak orhan gencebay'ın 'tanrı'ya feryat' adlı şarkısının aynısı olduğu iddia ediliyor. ne diyorsun?" cem karaca, soruyu sorarken muhtemelen fikret kızılok'un birtakım açıklamalar yapmaya çalışacağını falan düşünse de olay hiç de öyle seyretmez; fikret kızılok şöyle cevap verir: "doğrudur, besteler aynıdır." ve devam eder: "bu eser, rauf yekta'nın kitabının 133'üncü sayfasında bulunan nikriz makamındaki sofyan ritmli bir parçadır. orhan bey diyordu ki 'bana bir tane bile benzer eser bulun, ben bu işi bırakırım.' biz de bu eseri bulunca tabi hemen araştırmaya geçtik ve ilk notalarına kadar ulaştık. o yüzden lütfen arabesk marabesk bu işleri bırakıp, kendi öz müziğinizi yapmaya çalışın." videosu burada.

    tabi gelin görün ki güzel ülkemde olaylar hayatın olağan akışına göre işlemiyor. bugün mesam'ın eser arama portalında "sevda çiçeği"ni arattığınızda sözlerin fikret kızılok'a, bestenin orhan gencebay'a ait olduğu yazıyor. akil adam olmak elbette bunu gerektirir. kim kazır müzikolojiyi, kim kazır sanat tarihini, fikri mülkiyet hakkını. orhan baba "benim" diyorsa onundur. mesam'dan arif sağ ve cahit berkay'ı nasıl attıklarını youtube'da izleyin, utanırsınız. *

    işte bu maddeye iman etmiş olan yapının karşısında dimdik durmuş kişinin adıdır fikret kızılok. bu topraklarda kendisini aramış durmuştur müziğinde. kendisine şöhreti getirerek, şöhretten uzak durması gerektiği konusunda gözlerini açan "yumma gözün kör gibi" ile aşık veysel ile hemhal olmuş, onun gözesinden içmiştir. bunun hikayesine dair birkaç şey karalamıştım: (bkz: aşık veysel/#142960209)

    sonay erenel'in 4 parçalık efsane albümünün mimarıdır. bu albüm spotify'da yok, sadece youtube'da var ve bugün itibarı ile sadece 2361 kez dinlenmiş. muhtemelen bunun bir 1000 kadarını ben dinlemişimdir zaten.* daha sonra bu albümdeki "bir harmanım bu akşam" ve "gecenin üçünde" adlı eserleri kendisi de seslendirmişti. hatta "gecenin üçünde"yi, sonay erenel ile birlikte okumuşlardı. olağanüstü bir düzenleme, muazzam bir tını. dünyanın kapanış müziği gibi resmen...

    ahmed arif'in şiirlerini de bestelemiştir, karacaoğlan'ın da... aşık veysel'in türküsünü de söylemiştir, nazım hikmet'in de...

    iyi ki bu dünyadan geçmiş... yattığı yer incitmesin...
  • şöhret hakkında aşagıdaki sözleri sarf etmiş olan muzisyen.. ilk defa sohret kavramını bu kadar aşagılayan, sohrete gercekci bakan bir muzisyenle karşılasmaktayım..

    (bkz: copy paste degil alın teri)

    "ben niye meşhur oldugumu bilmeden meshur oldum, cocuktum o zaman.. ondan sonra mekanizmanın nasıl çalıştıgını 13. plagım "yumma gozun kor gibi" yle gordum ve derhal kendimi yok ettim.. meshur olmanın benim için bir şey ifade etmediğini anladım.. ondan sonra kendi yaşamımı sarkı yapmaya başladım ve daha mutlu oldum.. dünya halklarının yuzde 80 i bilinçsiz, sadece uretim için yaşıyor, amerika'da dahil.. gerçek entellektuel yuzde 5'i bile bulmaz.. demek ki cahil olan yuzde 80le ilişki kurup meşhur oluyorsun.. böyle meshur olmak aslında utanılacak bir şey, ben utanırım.. değerli olmak önemli.. müziğim, sesim, şarkılarım tanınsın, ama ben tanınmayayım. meşhur olmak bir hastalıktır.. bir insan ne kadar degersizse, meşhurluk ipine o kadar çok sarılır, bunun için her şeyi yapar.."
  • siyaset meydani'nda, muzik tartismasinin oldugu bir bolumde programa telefonla katilmis, muzikte her heceye bir nota gelmesi gerektigini soylemis sonra da zulfu livaneli'ye donerek "sayin livaneli siz esinize nasil seni seviyorum dersiniz" diye sormus, livaneli de bunu burda soyleyemem demis, bunun uzerine kizilok, timur selcuk'a donmus ve timur selcuk da "herkese ayri soylerim, kizima ayri, esime ayri" demisti. kizilok da bunun uzerine ben de bunu demek istiyorum demisti, ama zulfu livaneli'nin yaninda duran ali kirca olaya mudahale edip fikret kizilok'a;
    - sayin kizilok, biz simdi 5 dakika ara vericez, telefonu kapatmayip bekleyebilirsiniz, deyip;
    ardindan (mikrofonun kapandigi dusuncesiyle) livaneli'ye donup;
    - lafi da agzina tiktik ama, demisdi.
    bunu deniz som cumhuriyet'teki kosesinde yazinca ali kirca aramis ve boyle bi sey yok demis. oysa o gece programi seyreden bircok insan bunu duymustu.
  • yüreğinin güzel olduğu sesinden ve şarkılarından belli olan bu dünyadan göçmüş (bkz: sanatçı) (bkz: diş hekimi)

    1964 te usta besteci arkadaşı (bkz: cahit oben) ile müzik kariyerine atılmıştır.

    hocası (bkz: aşık veysel) idi. ne yazık ki fikret kızılok; aşık veysel öldükten sonra mezarının başında aşık veysel'in sazını 'ustam öldü, toprak oldu. ustamın parmaklarına değen bu sazın da toprak olması gerekir. artık ona can veren parmaklar yok' diyerek kırdı.
    üstelik aşık veysel'in göçtükten sonra tek isteği sazının dünyada kalmasıydı. (bkz: ben gidersem)
    aşık veysel'in ölümüne çok üzülen kızılok bir süre müziği bırakıp diş hekimliğine devam etti.

    ayrıca, aşık veysel'in bir çok parçasını çok başarılı bir şekilde kendi tarzıyla harmanlayarak coverlamış; hatta çıkış yaptığı 2 şarkı sayesinde altın plak bile kazanmıştır.
    (bkz: söyle sazım)
    (bkz: yumma gözün kör gibi)
    (bkz: ben gidersem)
    (bkz: yağmur olsam)
    (bkz: uzun ince bir yoldayım)

    kendisi aynı zamanda politik eleştirileriyle meşhurdu. demirbaş, süleyman demirel'e; pişşt barmen de zülfü livaneli ve ahmet kaya'ya yazılmış taşlamalardı. hatta 'pişşt barmen' şarkısı şu anda yayınlanmış olsa hiç sırıtmaz; üçüncü yeni tarzında olduğu söylenirdi.

    (bkz: zülfü livaneli) ile ebedi kavgalılardı. hatta televizyon programının birinde efsane bir tartışmaları vardı, şuan bulamadım internette.

    kızılok, 22 eylül 2001 de kalp krizi sonucu vefat etti. ardında bıraktığı eserleri ise hala aynı tazelikte, aynı duygu yoğunluğunda, aynı içtenlikte dinlenilmekte. ruhu şad olsun.
  • bu sozluge bu zamana kadar bu entrynin girilmemis olmasi hayret verici..
    herneyse fikret kizilok '60'larda muzik ysamina baslamis
    '80'lerde bulent ortacgil'le olaganustu albumler yapmis asmis bir sahis.
  • fikret kızılok dendiği zaman akla gelmesi gereken ilk şey çekirdek sanatevi olmalı. 80'li yılların başında istanbul'da kurulan bu sanatevinde resim sergilerinin yanı sıra müzik dinletileri de yapılırmış. o dönem fikret kızılok'la birlikte bülent ortaçgil, ezginin günlüğü, yeni türkü gibi sanatçı ve gruplarda burada dinletiler sunarlarmış. fazla kalabalık olmayan, bilenlerin geldiği bostancı'da bir mekan.

    o döneme ait birçok şey youtube'da var. ben bir örnek koyacağım sadece. bir rum ve bir türk balıkçının aynı kıza aşık olmasıyla ilgili bir şarkı. güzel bence dinleyin.
    katerina

    fikret kızılok dediğim zaman aklıma gelen başka bir şey de aşk şarkıları. insanı kalbinden vuran bir sürü şarkı. hepinizin bildiği şarkılar. zaman zaman, bu kalp seni unutur mu, gecenin tam üçünde, gönül, farketmeden, sevda çiçeği, bir harmanım bu akşam gibi. bu konuya fazla girmeyeceğim başlıkta bol bol anlatılmış ama içlerinden farketmeden'i ayırmak zorundayım. o da bana kalsın. tamamen benimle ilgili.

    biraz daha düşününce aklıma bülent ecevit'in şiirini bestelediği olmasın varsın şarkısı geliyor. çok güzel bir şiir ve gayet güzel bir şarkı. çok fazla bilinmez ama bence bilinsin. tarih ile müzik iç içedir.
    olmasın varsın

    son olarak baba olarak fikret kızılok. ne zaman dinlesem gözümü dolduran ama babacığım şarkısı. şarkıdaki çocuk sesi oğlu yağmur'un sesi. öğütleri çok güzel. insana neden benim böyle bir babam olmadı dedirtiyor.

    elbette fikret kızılok'un mustafa kemal atatürk ile de ilgisi vardır. bence sonuna kadar dinleyin.
    la vie est breve

    farkındaysanız politik konulara hiç girmedim. o konu bambaşka bir entry konusu bence.
    yuh az daha unutuyordum why high one why
  • fikret kızılok'la ilk tanışmam ergenliğin ilk yıllarında elime geçen dünden bugüne albümü ile olmuştu. albümün kapağında şöyle diyordu usta: "soldan doğdum, soldan uyandım, solda oturdum, insan olmanın haysiyetini solda buldum, hep solcu oldum, hep solcu kalacağım. sebebi gayet basit; insanın soyutlarının ve somutlarının bir olduğudur. güzelliklerin, kültürün ve sanatın satın alınamayacağıdır. bir 'akl-ı evvel'in yaratıp her şeyin ortasına koyduğuna inanmam. mistik işlerle uğraşamam." bu sözler o gün için çok bir anlam ifade etmese de sonrasında hayat görüşümün şekillenmesinde önemli rol oynadı.

    bugün aradan geçen yirmi seneye dönüp bakıyorum ve anılarımın çoğunda onun bir izi olduğunu görüyorum. iyi ki geçmiş aramızdan...
  • kendisiyle 'sevgili' arasında bir tercih yapılması gerekir.
    ya ilişkinize devam edersiniz, ya kızılok dinlemeye.
    hangisi daha iyidir bilinmez.
    zaten 'iyi' nedir ki?
hesabın var mı? giriş yap