geceye bir şiir bırak
-
"şimdi şiir bence senin yüzündür
şimdi benim tahtım senin dizindir
sevgilim saadet ikimizindir
göklerden gelen bir yadigar gibi"
tanım: belki defalarca gördüğün dizeleri, hiç aklında yokken şurada okumaya vesile olup; kah gülümseten kah yürek delen emir cümleli başlık.
vallahi ben sevişen yaramaz çocuklar gibi geziyorum buraları hep. -
"yalnızlığım beni hiç yalnız bırakmaz,
her sabah uğurlar, akşam karşılar.
tek sorun,
insan yalnızlığına sarılamıyor ki..."
tahsin özmen -
selam oza,
evde, geceleyin
ya da uzakta bir yerde, neresi olursa olsun,
havlarken köpekler,yalarken kendi göz yaşlarını
senin soluğundur duyduğum ses.
selam oza!
nasıl bilebilirdim, sinik ve gülünç
bir kişi gibi, ürkerek giren bir göle,
gerçekte korku olduğunu aşkın, söyle?
selam oza!
ne korkunç, bir başına düşünmek şimdi seni?
daha da korkunç, bir başına değilsen oysa:
şeytan öylesine doyumsuz bir güzellik vermiş ki sana.
selam oza!
ey - insanlar, lokomotifler, mikroplar
gerin kanatlarınızı elinizden geldiğince ona.
harcatmam onun, dokundurtmam kılına.
selam oza!
yaşam bir bitki değilse aslında,
neden dilimliyor, parçalıyor insanlar onu
selam oza!
ne acı bu denli geç rastlamak sana
ve böylesine erken ayrı kalmak sonunda.
karşıtlar getiriliyor bir araya
bırak çekeyim kahrını ve acını kendime
çünkü acılı kutbuyum mıknatısın ben,
sense sevinçli. dilerim sonuna dek kalırsın öyle.
dilerim hiç bilmezsin ne denli hüzünlüyüm.
inan, kendimle üzmeyeceğim seni.
inan, ders olamayacak sana ölümüm.
inan, yük olmayacağım sana yaşamımla.
selam oza, dilerim ışıl ışıl kalırsın hep
bir sokak fenerinden sızan bir ışık gibi.
suçlayamam bırakıp gittiğin için beni.
şükür ki girdin yaşamıma.
selam oza! -
sessiz gemi
artık demir almak günü gelmişse zamandan,
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
biçare gönüller. ne giden son gemidir bu.
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
şiir:yahya kemal beyatlı
sessiz gemi -
dedim belki bi yere üzgün üzgün bakmaktır dünya
-
" sevdiğini alamayan bütün müezzinlere...
bir trapezin durması gibi suya
içime çok yüksek bir yerden atlar mısın leyla
başın kaşın yarılsa diplerime çarparak
kanın karışsa suyuma
yerin bütün kanunlarına kusarak
ben sana bulanayım sen bana...
kapımı çalmanı istiyorum leyla
o kadar evde yokum ki anlatamam
insan insana aşık olmaz güzelim
insan insanın yanında bile durmaz
bak hala görmedin mi yoksa mecnunu
sen sanıp çölün öpmedi mi kumunu
şundandır her dem kalbe yayılan sızı
neyi sevdiysek dolandı kanatarak
dikenli bir tel olup seven her tarafımızı
elbet her fani gibi ben de bir faniyim
sen de bir fanisin leyla jiletin varsa göstereyim
yine de kapımı çalmanı istiyorum leyla
evde yokum evim yok dışardayız cümbür cemaat
seni de istemiyorum beni de bu başka
öyle bir yol ki nasıl güzel nasıl dar
benim de bu dünyada ödünç bir kapım var
olmuyor tutamıyorum kendimi leyla
kapımı çalmanı istiyorum hepsi bu kadar " -
kiminin dikenleri vardır
katlanamaz üstüne.
hep dikine durur
delmemek için gövdesini.
kiminin yoktur bir tek kemiği,
doğrulamaz ayaklarının üstünde.
ona göre varsa yoksa kendisi,
dürülüdür ütülü bir mendil gibi
ben eğilmem gündüz ama
geceleri kanatırım kendimi.. -
resulullahla benim aramdaki farklar
resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim,
resulullah yolda ebu bekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi,
ben yolda ebu bekir’i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.
resulullah azrail’i yolda görse tanırdı;
ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.
resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?
resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret! ’;
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen…’
ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben…’;
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz
resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.
ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının
anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…
resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.
annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!
olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü.
ah muhsin ünlü -
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. -
bizi de kırdılar be dayı..!
hemde hiç çalışmadığımız yerden kırdılar.
yine sınıfta kaldık gördün mü?
kimin manzarasına gölge,
kimin ahına ilham olduk ta böyle yamulduk ?
rüstem'in oğluna söz kestik diye haber salmış anası.
ulan bileklerimi kesseydiniz daha çabuk kapanırdı yarası.
durulmaz artık buralarda,
yok mu bu dünyanın bir çıkış kapısı?
şimdi hangi mezara sığayım be dayı?
hangi toprak emsin içimde biriken zehiri ?
yoksa benzin döküp yakmalı mı bu şehiri?
yok dayı yok,belli ki bizim lugatımızda aşkın meali yok.
öyle çöktü ki ruhuma kasvetli yalnızlık,
inan yüreğimin mecali de yok.
olmadı be dayı olduramadık.
ya sevmeyi beceremedik,
yada sevdiğimize inandıramadık.
herkes vebalıymışım gibi kaçar oldu baksana.
mahallede adımız serseriye çıktı,
serserilerin kalbi yok mu,sevemezler mi dayı?
sen şahitsin oysa ne çok sevmiştim.
mahalleye çıkıp bu kız benim helalim demiştim.
papazın meyhaneye dalıp bir ton da sopa yemiştim.
hatırla sırtımda masa kırmışlardı.
inan o gün bile,bu kadar canım yanmamıştı be dayı.
o işlemeli mendili verdiği gün seviyor sanmıştım.
meğerse akıtacağı gözyaşlarının habercisiymiş o mendil.
ne hayallerimiz vardı oysa.
vermezlerse kaçacak,
herkesten uzak,bambaşka bir dünya kuracaktık.
yemin etmişti,senden başkası haram,
senden başkası dokunamaz bana demişti.
en son geçtiğimiz salı günü pazar dönüşü gördüm onu,
yüzüme bile bakmadı.
bir insan aniden nasıl değişir,
söyle nasıl vazgeçer dayı?
şimdi koklamaya bile kıyamadığım o saçlarına,
başkası mı dokunacak yani?
kalk dayı,kalk gidelim.
bir ufak devirip iki kelam edelim.
zoruma gidiyor anlıyor musun dayı zoruma.
ağlarsam da ayıplama beni ne olur.
yoksa çıldıracağım yemin ederim.
zaten mahalleye de madara olduk.
anamın yüzüne de bakamam artık.
çok çilemi çekti garibim,gün yüzü görmedi.
benim aşktan,onunda evlattan yüzü gülmedi.
iyisimi fondipliyip bütün dertleri.
bu çetrefilli hayata bir son vermeli,
sağlığına dayım,hoşçakal.
sinan yıldızlı/sahildeki şair
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap