• bir yerde okumuştum, nerdendi çıkaramadım aradım buldum. bana çok mantıklı gelmişti, çok gerçekçi.. masumi toyotome adlı bir kişi söylemiş efendim bunu. öncelikle sevgiyi üçe ayırmış.
    ilk tür sevgi "eğer" türü sevgi yani şarta bağlı. "eğer başarılı, zengin bir adam olursan seni severim. toyotome ilişkilerin, evliliklerin çoğu bu türden olduğu için çabuk bitiyor. üstelik yıkıcı sonuçları olabiliyor. beklentileri karşılayamadığı zaman sevilmediğini gören kişinin hali harap.
    ikinci tür sevgi, "çünkü" türü sevgi. sebebe bağlı sevgi türü. "seni seviyorum çünkü yakışıklısın/güzelsin". veya "seni seviyorum çünkü bana güven veriyorsun" bu halde kişi bir şey olduğu ya da yaptığı için sevilir. esasında "eğer" türü sevgiden pek bir farkı yoktur çünkü varolan durum korunduğu sürece sevgi devam edecektir.
    üçüncü tür sevgi ise gerçek sevginin karşılığı olarak verilen sevgi türü; "rağmen" sevgi. bir koşula bağlı değil veyahut karşılık olarak bir şey beklenmiyor bu sevgi türünde. hatta tam tersi olumsuz, aykırı gelen bir çok özellik dahi olabilir. işte bunları bile bile yine de seviyorsanız işte bu "rağmen" sevgidir. bir kişiyi çirkin olmasına rağmen, parasız olmasına rağmen, başarısız olmasına rağmen sevebilmek... toyotome rağmen sevgiyi bulma konusunda da fazla umutlu değil çünkü herkes rağmen sevgiye ihtiyaç duysa da kimse bu sevgiyi verebilme konusunda başarılı değil ve dünyada rağmen sevgi kıtlığı var. esasında haklı olduğu aşikar kanımca, beraber olduğumuz kişi bizde beğendiği bir şey olduğu için bizi seçmiştir genellikle, ya da beraber olduğumuz kişiyi seçmemiz için nedenler sıralarız önümüze, onu kaybederse sepetleriz ya da sepetleniriz. oysa esas olan karşımızdaki insanın on numara olmadığını görmek, olumsuz yanlarını ezberlemek, buna rağmen sebepsizce onu sevebilmektir.
  • bu yazı yaşanmış olaylardan derlenerek hikâye tadında kaleme alınmıştır.

    “ben senin iyilik meleğinim.”

    “seni sevdiğimden bile emin değilim” dedim ya, yalan söyledim. seni seviyorum. seni öyle kolayca anlayabileceğin şekilde sevmiyorum. kendim gibi seviyorum, kendimle çeliştiğim, kendimle çatıştığım ve kendimi sevdiğim gibi.

    sürekli değişen, farklılaşan bir sevgi sana hissettiğim. emsalsiz değildir illa ki. --ey okur! senin de vardır muhtemelen anlamakta, anlatmakta zorlandığın bir sevgin/sevgilin. benim burada yazdığımı farklı kılan olayın başrollerinde benim ve o’nun olmamız sadece. yoksa hepsi aynı zaten--

    biraz açığa kavuşturalım bahsi geçen sevgiyi:

    1. sevgiliyi sevmek
    her erkeğin/kadının sevgilisini sevdiği gibi seviyorum. sadece içgüdüsel dürtülerin hâkimiyeti değil içimden geçenler. tutkuyla karışık, temel duyuların algıladığı dokunuşlar. hissetmek, tenini tenimde… dudaklarının tadına varmak. o yalnızca sana ait kokuyu duymak. o güzel sesini dinlemek, yanımda değil de telefonun diğer tarafında olsa dahi. sana bakmak, saatlerce, usanmadan. yalnızca benim görebildiğim o eşsiz güzelliğini izlemek.

    2. arkadaşı sevmek
    paylaşmak hayatı temelinde bu.* seninle birlikte olunca farklı anlam kazanan hayatı ve seni sevmek.

    3. anneyi sevmek
    kendimi yorgun ve güçsüz hissettiğimde, yerli yersiz sıkıntılarım içimde benden büyük bir alan kaplamaya başladığında ve sorunlar karşısında ne yapacağımı bilemediğimde sığınacağım kişi oluyorsun bir anda.
    dizine yatıp gözlerimi kapattığımda ya da sıkıca sarıldığımda sana unutuyorum bütün her şeyi. kimi zaman sarılıp hıçkıra hıçkıra ağladığımı da biliyorsun omzunda. karşılıklı ağladığımızı da…
    huzur veriyorsun işte o zaman.
    tabi sen beni bu şekilde görmeyi sevmiyorsun. erkekler ağlamaz çünkü ve sen güçsüz görünen bir erkeğin olsun istemezsin.

    4. çocuğunu sevmek
    bu çok farklı bir duygu işte. korumak, kollamak üzerine kurulu. tıpkı bir babanın kızını korumak istemesi gibi. hayatına yön verirken doğru olanı göstermek ve daima en iyileri yaşayabilmeni sağlamak için çabalamamın ve hatalar yaptığında kızmamın nedeni. düşündüğün, söylediğin ve söylemediğin her şeyi bilmemin ve ne olduklarını kelimelerle anlatamasam da aklından geçenleri okuyabilmemin sebebi.

    öyle karışık ki; bunca sevginin içinde seni nasıl sevdiğimi bilemiyorum bazen.
    mutlu olduğunu hissetmek benim için dünyalara bedel. o yüzden nasıl sevdiğimi önemsemiyorum. o yüzden seni sevdiğimi biliyorum. o yüzden tüm yaptıklarına rağmen hâlâ seni seviyorum. ve o yüzden hayatımdan gitmeni istemiyorum.

    biliyorum ki bir gün başka birini farklı şekilde sevdiğini düşündüğünde, “doğru kişi işte bu!” dediğinde halen seviyor olsan da beni, uzaklaşacaksın. “gitmeyeceğim” diyorsun ya; gitmek isteyeceğinin farkında değilsin daha. her ne kadar mutlu olmanı istesem de herkesin olduğu kadar bencilim ben de. o yüzden beni, benim seni sevdiğim gibi sevebilmeni istiyorum.

    unutma! “ben senin iyilik meleğinim.”
  • emeğin olmadı yerde başarı olamaz. siz başarılı olduğunuzu sanırsınız ama ulaştığınız sadece tutturduğunuz bir piyangodur.

    gerçek sevgi için de aynı şey geçerli. bir taraf hiçbir çaba harcamayıp, ilişkiyi ileriye taşımaya yönelik adımlar atmıyorsa gerçekten sevmiyordur. aynı zamanda bu kişi en ufak bir sorunda ''ayrılalım artık'' der. eğer karşınızdakinin gerçekten sevip sevmediğini bilmiyorsanız, aranızdaki tartışmalara bakın. size fikir verecektir.

    en kötüsü de gerçekten sevmeyen kişinin karşısında hep gerçekten seven kişi bulunur. iki kişiliktir bu kişinin duyguları. iki kişilik sever, iki kişilik üzülür, iki kişilik çaba harcar. yani karşısındakinin duygu eksikliğini tek başına giderir.

    aşk belki de bu yüzden iki kişiliktir.
  • bir şans. hakiki olanına rastlamak için insanın herşeyi yapabileceği...
  • annemizin ve babamızın bize duyduğu sevgidir. kesinlikle budur. kardeş sevgisi bile yaşlar ilerledikçe çoğu zaman gerçeklikten uzaklaşmaya başlar. ne yazık ki...

    gerçi ben annemin babama ve babamın anneme duyduğu sevginin de gerçek olduğunu düşünüyorum. bu da engellerin aşılması sonucu emekle oluşan bir sevgidir. sadece aile olmayı başarabilen insanların elde edebildiğidir.
  • bir insanı güzelliği için seviyorsanız, bu sevgi değil hayranlıktır. bir insanı ilginç olduğu için seviyorsanız, bu sevgi değil meraktır. bir insanı zengin olduğu için seviyorsanız, bu sevgi değil lüks arzusundandır.
    fakat bir insanı hiçbir sebep yokken yüreğinizde hissedebiliyorsanız, işte bu gerçek sevgidir.
  • sonu nasıl biterse bitsin, ne yaşanırsa yaşansın "iyi ki onu tanımışım" dedirtendir.
  • giderek azalan bir duygu.

    seven ile sevilen arasında bir hiyerarşi kuruluyor binlerce yıldır. hala derin bir arkadaşlık, aşk ve cinsellik bütünlüğüne dayanan özneler arası bir etkileşim biçimi geliştiremedik. her düşünce, his ve eylemimiz nedensellik belasına batmış durumda...

    insanları kendi kategorilerinize hapsetmek için birer metin haline getirin. insanların sizden daha aşağıda veya yukarıda olduğunu kabul edin. hor görün onları veya onlara hayran olun. egonuzun tatmin edilmesine izin verin ya da birinin egosunu tatmin etmek için çırpının.

    sürekli seçimler yaparak hoyratça çevrenizin kalbini kırın. birinin sevgiye değer olup olmadığını düşünmeden çıkarınızın peşinden giderek çevrenize eşitsizce davranın. neden kötülük var diye içlenin sonra. içlenirken aşırı bir iyilik yapaylığı içinde miyim diye sormayın sakın!

    gerçek sevginin ne olduğu anlamamak için bu bakış açısı yeterli. herkesten nefret edenler ne kadar da eşitlikçi... bütün manzarasıyla bir şeyi isteyebilme bilincine erişmek için gerekli belki de bu süreç. ama ne olursa olsun şimdilik bizim tüm olumlu değerleri sahiplenmemizde bir riyakarlık var, orası kesin.
  • en güzel tanımını franz kafka- milena'ya mektuplar kitabında görebiliriz;

    "bak milena, 'ben çok seni seviyorum' diyorum, ama gerçek sevgi bu değil belki, 'sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla' dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki."
  • bitmez.

    aslında bu kelime gerçek sevgiyi doğru bir yere konumlandırmak için yeterli. gerisi martaval okumak olacak ama,

    zamanın vurduğu darbelerden etkilenmeyecek tek şeydir. zaman bir bir her şeyi yıkıp geçer acımasızca fakat sevgiyi sarsamaz. en fazla üstü tozlanır biraz ama bu onun yoğunluğunu değiştirmez. olduğu yerde var olmaya devam eder. bir şeylerden beslenmeye ya da bir şeyleri tüketmeye ihtiyacı yoktur. sevme eylemini diğer tüm eylemlerin aksine, sana iyi hissettirdiği için yapmazsın. ya da kafanın içinde temellendirmek için çabalamaya ihtiyacın yoktur. o sevginin uğruna kılını kıpırdatmak bile istemeyebilirsin, barış manço yanılmış -40 derece suda anlamsızca yüzmene gerek yoktur. böyle gösterişler çocukça bir aşk ya da heves olabilir. bir insanı gerçekten sevdiğinizi göstermez. bir insanın özüne haiz olduğunuzda hissedebilirsiniz gerçek sevgiyi. nihayetinde sevdiğin insana asla kızamazsın, ondan nefret edemezsin. yaşanılan hiçbir şey ona olan bakışını değiştirmez, bunun hormonlarla, beynin içindeki tepkimelerle hiçbir ilgisi yoktur. sana güzel anıları hatırlattığı için ya da güzel hayalleri hatırlattığı için hissetmezsin, gerçekten sevdiğin için hissedersin.

    belki kıyaslamak yersiz olacak ama bana kalırsa sevmek, sevilmekten çok daha güzel, bunu etken ve edilgen olma farkına bağlamıyorum. bir insanı gerçekten sevmek ve yaşadığınız müddetçe sevecek olmak, bundan hiçbir çıkarınız ya da tatmininiz olmaması sizi insan yapan yegane olgudur. burada kendinizi sevginiz üzerinden tanımlamak ya da kimliklendirmek gibi bir durum da söz konusu değildir.
hesabın var mı? giriş yap