• insanoğlunun ömründen ömür çalan eşyalardır. moda denilen nane sayesinde başta kadınlar olmak üzere pek çok insanı maymun ettiği ve herkesin beğeneceği, herşeye uyan, üste başa yakışan, eli yüzü düzgün bir şeyler bulmak için yorduğu yetmiyormuş gibi satın alındıktan sonra da habire bakımıyla uğraşılır bunların. yıkanırlar, ütülenirler, kuru temizlemeye verilirler, kopan düğmeleri, çıtçıtları, bozulan fermuarları değiştirilir, paçaları yapılır, sökükleri dikilir, boyları uzatılır, kısaltılır. bu kadar uğraşmadan sonra da gelişen kumaş teknolojisinin nedense kalite ile ters orantılı seyretmesi nedeniyle çabucak eskir, eprir, solar ve lime lime olurlar. verilen bunca emek de boşa gider. tıpkı pek çok insana verilen emek gibi.
  • giysiler bize iklim şartlarına karşı koruma sağlar. eğer insanoğu giysiyi icat edemeseydi yeryüzüne yayılamazdı. sadece ekvator çevresinde yıl boyunca sıcaklığın belli derecelerin altına düşmediği enlemlerde sıkışıp kalırdı.

    ancak işin başka yönleri de var. evet insan üst beyin/korteks itibariyle bilinçli bir canlıdır. ancak alt beyin itibariyle de tipik bir hayvandır ve olaylara karşı aynen hayvan tepkileri verir. bu tepkiler içgüdüsel olmaları bakımından otomatiktir ve üst beyin tarafından durdurulamazlar; en fazla baskılanabilir veya yönlendirilebilirler.

    eğer muhatap olduğumuz karşı cinsten bir fert, çıplak veya yarı çıplaksa alt beyin süreçleri otomatik olarak işlemeye başlar ve üst beyin kontrolü elden kaçırır veya kaçırma noktasına gelir. yeterli derecede giyinikse üst beyin baskın konumdadır. mesela bir süvari düşünün. kendi halinde giderken, birden karşıdan farklı cinsten bir ata binmiş başka süvari çıkagelirse bineği huysuzlanacak ve kontrol kaybına yol açacaktır.

    ancak atın oldukça mülayim bir hayvan olduğunu da unutmayalım. ekser insanların bineği(alt beyni) çok daha vahşi hayvanlardan oluşur. kimininki yılan, kimininki sırtlan, kimininki akrep, kimininki kurt vs.'dir...(yüzüklerin efendisini hatırlayın). elbette sonuçları da ona göre olacaktır. bir sırtlandan insaf bekleyemezsiniz.

    “âsâ, musa’nın dayandığı nefsine işarettir. yani, musa (a.s) fizik bedeninin hareket ve fiillerinde ona dayanıyordu. o, nefsini güzel bir şekilde yönettiği ve riyazetle eğittiği için nefsi emirlerine itaat ederdi. nefsi, musa’nın izni olmadan kendi hayvani fiillerinden uzak dururdu; yani bağımsız içgüdüsel yönelimleri açısından bir âsâ kadar ölüydü. ancak, musa hasımlarına karşı koymak için nefsini serbest bıraktığı zaman o bir yılana(yok edici, öldürücü güce) dönüşüyor, onların uydurdukları yalanları birer birer yutuyor, iddialarını çürütüyordu.

    musa’ya verilen âsâ, isa’ya verilen eşek ve son peygambere verilen burak gibi. çünkü, her peygamberin hatta diğer insanların bir bineği vardır, o da kendisinin hakikati olan ruhu taşıyan hayvani nefsidir ve hayvani nefs, baskın sıfatına göre o mananın temsilcisi olan hayvanlardan birine nispet edilir ve o hayvanın adı kendisine verilir.” (muhyiddin-i arabi, tevilat-ı kuran)
  • giysiler kişiliğin bi parçası oluyor.
    kumaşın kesilip biçilmesiyle,
    ödenen bedeliyle
    seni sen yapan tanımlardan biri oluyor.

    ilkel dediğimiz insanlar giysi kullanmadığından, tanımını çıplaklığına biçim vererek belirliyor. boyuyor, kesiyor, izler bırakıyor.

    insan hep bir tanıma sığmaya çalışıyor,
    sıradanlıktan sıyrılmaya çalışırken.
  • liseli gibi gorunmenize yol acabilendir bazen.***

    benzetebildigim olcude temsili

    15 guzel bir yasti bence.* *
  • “giysi bizimle hiçlik arasına girer. vücudunuza bir aynada bakın: ölümlü olduğunuzu anlayacaksınız. parmaklarınızı kaburga kemiklerinizin üzerinde bir mandoline dokunur gibi gezdirin: mezara ne kadar yakın olduğunuzu göreceksiniz. giyimli olduğumuz içindir ki ölümsüzlükle böbürleniriz: bir kravat takıldığında nasıl ölünebilir? giyinip süslenen ceset kendini iyi tanımamaktadr ve ebediyeti hayal ederek bunun yanılsamasını sahiplenmektedir. et iskeleti örter, giysi eti örter: tabiatın ve insanın ince kaçamakları, içgüdüsel ve itibarî aldatmacalar: bir beyefendi çamurdan ve tozdan yoğrulmuş olamazdı… itibar, saygıdeğerlik, kibarlık – çaresizlik karşısında bir sürü kaçış yolu. bir şapka taktığınızda, ana karnında günler geçirdiğiniz ya da solucanların yağlarınızı tıka basa yiyecekleri kimin aklına gelir?”

    (bkz: cioran)
  • (bkz: çaput)
  • toplu taşıma araçlarındaki zorunlu tenasül organı yakınlaşmalarını makul kılan örttürgeç.

    geçen pazar sirkeci'ye cd almaya giderken farkettim bu acı gerçeği. metrobüste oturmuş, kulağımda kulaklık bir sonraki duraktan binecek olan güzel kızları beklerken, metrobüsün şirinevler durağına varmasıyla araç doldu taştı. oturduğum koltuk alçak olduğu için başıma dikilen lavuğun fermuar hizasına geliyordu yüzüm. o an düşündüm ki giysi sadece bizi soğuktan koruyan, çirkinliklerimizi kapatıp bizi güzel gösteren ve adep yerlerimizi örten bi araç değil aynı zamanda yüzüme 20cm uzaklıkta bulunan bir penisi gayet normal bir şeymiş gibi karşılamama sebebiyet veren bir yılanmış. töbe haşa 20cm diyorum güzel kardeşim yüzümle bir penis arasında 20cm var ve bunu normal kılan tek şey bir pez parçası. olmasın.
  • giysiler, güzellik ve çirkinlik bağlantıları ile ilgili çok sevdiğim bir halil cibran metni, zihinleri açacak nitelikte cümleler içeriyor:

    "bir gün, güzellik ve çirkinlik deniz kıyısında karşılaştılar. biri, öbürüne "haydi yıkanalım," dedi. soyunup suya daldılar. biraz sonra, çirkinlik kıyıya çıkıp güzelliğin giysilerini giydi ve yoluna devam etti.

    güzellik de sudan çıktı. giysilerini bulamayınca, çıplak kalmaktan da çok utandığı için, çirkinliğin giysilerine büründü. sonra, kendi yoluna gitti. işte, o gün bugündür, erkekler ve kadınlar güzellikle çirkinliği birbirine karıştırdılar.

    ancak, kimi insanlar, ona ait olmayan giysilerine rağmen güzelliğin yüzünü gördüler ve onu tanıdılar. kimi insanlar da tanırlar çirkinliğin yüzünü; giysiler onu gözlerinden saklayamaz."
  • giyilmese de olur.
  • neden? bu nesneyi kullanıyoruz da, neden işte?

    kanımca, kıçımızı örtmek için kullandığımız kumaş parçalarına verdiğimiz isim giysi. diğer bütün taraflarımızı açık bıraksak da kıçımızı mutlaka kapatıyoruz. demek ki en bir öz amaç bu bölgeyi örtmek.

    kadınların bu bölgesi ise en önemlisi; kafesten çarşafa, kilitli kemere kadar her bir haltı burayı kapatmak için kullanmışız tarih boyunca. her ne kadar saçın telinden erekte olabilenler çıksa da, bu bölgemiz açıkta iken dolaşmamız durumu çok kritik. mesela bazı geceler pantolonumu giymeyi unuttuğumu görürüm kabuslarımda. tecavüze uğrama tehlikemiz bile var. teknik olarak buna karşı çıkmak mümkün değil; kapatacağız, elimiz mahkum.

    ancak benim takıldığım başka bir nokta var. bu giysilerden, yine pantolon örneğinden devam edersek, diyelim ki elimizde beş tane var:
    - 2 x jean (siyah da olabilir)
    - spor bir kumaş pantolon,
    - siyah bir iş görüşmesi pantolonu
    - kadife bir pantolon

    yine diyelim ki bugün bugünkü gibi bir sıcak, nemli, iğrenç bir yaz günü olsun. sevgiliyle beyazıt'ta sürtecek, gece de taksim'de içeceksiniz. kadife pantolon giyilmez, eh sıcak tabi. iş görüşmesi pantolonu hiç olmaz. spor kumaş pantolon da ütüsüz, siz bir makaleye dalıp ütüleyecek vakit bırakmamışsınız. kot pantolondan birini arkadaşa şaklabanlık yapacağım diye uçan tekme atarken bacak açtırmışsınız. eh elinizde tek seçenek kalıyor: kötü görünümlü denim.

    bu mereti giydiğinizde, sokakta ilerlerken kendinizi çok aşağılık hissedersiniz. başınızı önünüze eğe eğe, pantolonu çekiştire çekiştire sevgiliyle buluşursunuz. kızcağız, pantolona bakar, elinizden biraz mesafeli bir şekilde tutar, ama eline ilk fırsat geçtiğinde, "cicim balım bu pantolonu çok mu aradın?" gibi bir soru sorar ve zaten rezil başlamış gününüz büsbütün felaket bir hal alır.

    daha da beteri, biz manyak mıyız neyiz, bu giysi denen haltı bir kimlik meselesi sanmışız, bu pantolonla gittiğimiz arkadaş toplantısında "eleman da çok bozuldu", "karizmayı filan iplemiyo artık", "depresyonda kesin" gibi fısıltılar duyar, iyice geriliriz.

    niye bu kadar hasta bu insan denen tür yahu?
hesabın var mı? giriş yap