• ifistanbul 2006'da gösterilecek olan gökkuşağı filmlerinden bir tanesi. bosna hersek-hırvatistan ortak yapımı. filmin orjinal ismi de tuhaf bir şekilde ingilizcedir. if!'in web sitesindeki tanıtım yazısının başında filmin romeo ve romeo hakkında olması; ahmet güntanın romeo ve romeo adlı şiir kitabını anımsatmıştır.

    if istanbulun web sitesinde yer alan tanıtım yazısı ise altta yer almaktadır;
    kaynak: http://www.ifistanbul.com/

    batıya git

    bosna hersek - hırvatistan

    yönetmen
    ahmed imamovic

    senaryo
    ahmed imamovic, enver puska

    görüntü yönetmeni
    mustafa mustafic

    kurgu
    andrija zafranovic, mirsad tabakovic

    oyuncular
    mario drmac, tarik filipovic, rade serbedzija, mirjana karanovic, haris burina, nermin tulic, almedina leleta

    müzik
    enes bure zlatar

    yapımcı
    samir smajic, ahmed imamovic

    prodüksiyon şirketi
    comprex

    dağıtımcı
    art company / alma telibecirevic
    brcanska 16 - 71000 sarajevo –bosnia-herzegovina
    tel: 387 33 650 615
    fax: 387 33 712 540
    e-mail: alma@art-company.co.ba

    2005, renkli – colour, 35 mm, 97’
    boşnakça, ingilizce altyazı

    2005 sarajevo
    montreal “bu filmin romeo ve jülyet’in değil de, romeo ile romeo’nun öyküsü olduğuna dair şaka yapmak hoşumuza gidiyor. ama bu filmin insanları daha hoşgörülü olmaya teşvik edeceğini ümit ediyoruz. batıya git, insancıl ve sıcacık bir film.” samir smajic (yapımcı)

    film hakkında
    kenan bir çellist ve saraybosna’da yaşayan bir müslüman. sevgilisi milan ise bosnalı bir sırp. ilişkilerini sessizce yaşıyorlar. 1992’de savaş çıktığında, birlikte saraybosna’yı terk etmeye ve batıya gitmeye karar verirler. sırplı askerler tarafından bir trenden indirildiklerinde, kenan öldürüleceğine emindir. sırp askerlerinin neler yapabileceğini bilen milan, sevgilisini korumak için onu kadın kılığına sokmaya karar verir ve inanılmaz bir şekilde onu askerlerin arasından geçirmeyi başarır. iki sevgili milan’ın köyüne kadar gitmeyi başarırlar ve köyde kenan’ı milan’ın karısı milena olarak tanıtırlar. batıya git’in post prodüksiyonu henüz yeni tamamlanmışken, bbc’de imamovic’in aldığı ölüm tehditleri, dini grupların protestoları ve filmi izleyenlerin saldırıya maruz kalma korkusuyla kimliklerini gizlediklerine dair haberler yayınlandı. yine de bu yer yer hayat güzeldir’i andıran küçük, duyarlı, karanlık ama esprili film saraybosna film festivali’nde dünya prömiyerini yaptığında, sinemada bulunan iki bini aşkın izleyici tarafından dakikalarca ayakta alkışlandı.
  • ne yazık ki amatörce çekilmiş savaşın içinde hayatta kalmaya çalışan iki eşcinsel mi anlatılmaya çalışılmış yoksa köyde son derece iptidai şartlarda yaşayan sırpların günlük hayatlarına dair bir film yapılmış olduğuna karar veremediğim oldukça başarısız bir film olmuş kendileri.

    araya underground filmine gönderme yaparmışcasına orjinal tipler sıkıştırılmaya çalışılmış, düğün şarkıları / savaş marşlarının sözleri ile sizi güldürtme amaçlanmış ve bu anlamda da da başarılı olmuş ama sadece o kadar. ne konu, ne oyuncular ne araya sıkıştırılan müzikler, ne dostluk mesajları, ne en sonunda tuhaf bir şekilde üstüste ölen insanlar yok olmamış.

    görülmese de, alınmasa da olur. hatta olsun.
  • bir çok filmi birden andırması bakımından temkinle yaklaşılabilecek ama bir o kadar da birçok sahnede hiçbir şey yapılmasına gerek kalmaksızın, kaşıyla gözüyle size yüzlerce şeyi anlatıveren oyunculukların olduğu etkileyici bir yapım.

    içinden savaş geçen bir film herşeyden önce. diğer öyküler sanki bir detay gibi kalıyor bu kaygının yanında. hiçbir şey yapamadan öylece hayatta kalmayı beklemenin bunaltısıyla sanki piyanist*i andırıyordu ama burada kahramanımız savaşın bitmesini beklemektense batı'ya kaçıp kurtulmayı amaçlamıştı bir şekilde. o batı ki olanı biteni kaygıyla izlediğini beyan etmekle yetinse de.
  • ortaokul müsameresinden az hallice film. drami becerememiş, gerilimi zorla tikiştirmiş, savaşi siyirip geçmiş, komediyi eline yüzüne bulaştirmiş... iyi niyetinin bile kurtaramadığı, karakterlere acımanıza bile fırsat vermeyen film. if istanbul'un "yazık!"larından...
  • bircok filmden alinti/ esinlenme vs yapilmis olmasi hissinin, kesinlikle kalitesini bozmadigini dusundugum film.

    dogrusu iyi ki bu katmerli insanlik drami, superficial olarak verilmemis, bir sirp koyunun altyapisi kullanilmis dedim. kusturica'yi andirmasi da dedigim gibi, beni hic rahatsiz etmedi. cunku bu, konuyu saptiran bir sey degildi bana gore. konu yine etkili bir sekilde verilmekte idi.

    filmin tum ana mesajlari carpici ve etkili idi: beni en cok carpan, hem gay (erkek bir gay tabii) hem de musluman olmasaydi, bunlarin basina gelmeyecek olmasi idi kenan'in. mutlaka bir "taraf"tan olmak zorunlulugu idi (erkekseniz oyle gercekten, bir kizsaniz, tarafsiz ama kimliksiz kisiliksiz de kalabiliyorsunuz ornegin).. yani gay-musluman bir insanin dramina ben "erkek" olma ucuncu etkenini da katiyorum.

    buraya sonradan ek: (bkz: #9172299)

    dogrusu, cogu bati dunyasinda gecen, zaman zaman yavan bir icerigi olan, zaman zaman isin beyinsel yonunun biraz fazla verildigi, samimiyetsiz bir yigin gay filmindense, boyle bir filmi tercih ederim. refreshing oluyor insan icin. bu bir savas alaninda geciyor, tabii ki farkli bir altyapisi olmak zorunda, gay olmanin klasik sorunlarina deginmedigi icin farkli olmasi hosgorulmeli idi bence. biraz am i blue kitabindan in the tunnels isimli hikayeye benzettim bu acidan, ki oradaki gizem faktoru de ayni derecede onemliydi. gizemin, sirlarin aciga ciktigi noktada bazen hersey berbatlasabiliyor. evet, bazen sirlar gerekli olabiliyor, boyle olaganustu kosullarda.. gibi gibi.. bazen bazi sorunlarin aleni cozumleri yoktur, sirlarini verdigin insanlarin kimlikleri, dunya gorusleri herseyi degistirir.. (filmdeki anlayisli olmak zorunda kalan baba figuru) kisa vadede yasanmak ve cozumlenmek zorundadir hersey, olum kalim meselesidir cunku..

    not: ki farkindayim, bunlari soylerken belki kendimle bile yuzeyde celisiyorum, soyle bir basligin linkini vermis biri olarak*, ama gercekte istisnalar kaideyi bozmaz; hem bu film bana bunlari soyletti..
  • izlerken size tanıdık gelmesi çok doğal olan çünkü yakın coğrafya üzerinde geçen benzeri bir çok filmi izlediğimizden yadırgamadığımız filmdir. savaşı çok yerinde detaylarla, ince ince giydirerek anlatan, bir sahnede gülerken bir sahnede ağladığınız eğlencel bir film.
  • sinir tanimayan amerikan yayilmaciligi mottosu. tamami "go west, young man, and grow up with the country" (hayden bati’ya delikanlilar, ulkeyle birlikte buyumeye) olan pek unlu, pek alt metinli ifadedir. genelde gazeteci horace greeley’ye atfedilse de aslinda su anda ismini hatirlayamadigim bir baska gazeteci tarafindan 1840-50 civarinda kullanilmis oldugu belirtilmektedir.

    kimin soyledigi onemli olmamakla birlikte 19. yuzyil amerikasinda tam bir motto olarak manifest destiny’nin en acik secik hallerinden biri olarak dikkat cekmektedir. amac vahsi batinin ehlilestirilmesi, medenilestirilmesidir. ancak bu bati denen serefsiz haritada durdugu gibi durmamaktadir, frontier gittikce genislemekte, fezaya bile cikmakta (bkz: californication), kimi zaman kisinin kafasina carpmaktadir (bkz: truman show). eh sanirim bu medeniyet operasyonunu sirasinda yasanmis, hatta hala yasanmakta olan, insanlik suclari gun gibi ortada oldugundan adina manifest destiny dedikleri gun gibi ortada kaderin ne menem bir sey oldugunu dusunmek gerekebilir.

    ilk kolonistler amerika’ya geldiklerinde bugun new england nam bolgeye yerlestiler. bu puritanlar ve pilgrimler dinsel baskidan kacip, kendi baski sistemlerini yeni topraklara ekmeye geldiler (bkz: the protestant ethic and the spirit of capitalism). bunlardan john winthrop 1600’lerde yeni yerlesimcilere seslenirken ‘tipki bir tepenin uzerindeki sehir gibi olmaliyiz, butun insanlarin gozu bizim uzerimizde’ (bkz: city on a hill) derken amerika’nin fikri temellerini atiyordu. amerikalilar, yani sanli secilmisler, allahin izniyle butun dunyaya ornek olacak bir uygarlik yaratma goreviyle taclandirilmisti. uygarlik yaratmakla bitmiyordu tabii is, yeterince uygar olmayan bolgeler, ulkeler, her yer amerikalinin gorev alani dahilindeydi, guzellik zorla da olsa olacakti. o yuzden bush junyirin tanrinin kendisine bir misyon verdigini soylemesi kendisinin deluzyonlarina degil bastan gelen puritan iluzyona, inanca baglansa daha iyi olabilir. iste bu manifest destiny hikayesi de saglam bir doktrin olarak sadece batiya olmayan amerikan yayilmaciliginin temelidir.

    (bkz: amerikan emperyalizmi)
    (bkz: novus ordo seclorum)
    (bkz: annuit coeptis)
  • klibini izlerken teletubbies'i izliyormu$sunuz gibi gelir bu eski pet shop boys $arkisinin. o mavi, sari kiyafetli mantar kafali adamlarin, o kostumlerin olayı nedir anlamak mumkun degil ki beyaz strec, bady giymi$ adamlara deginmiyorum bile.

    melodisinin sovyet milli mar$i'ndan araklama olmasi ve sozleriyle de inceden sovyetler'e gecirmesi sebebiyle gayet adice bir $arki bana kalirsa. genel olarak demek istiyorum ki; gotunuze sokun bati'yi. bari$ anlayi$inizi sikiim sizin. live 8'te bu $arkiya e$lik edip alki$layan $uursuz rus genclerine de kafam girsin. gecmi$ini unutmu$ toto$lar.
  • alternatifini zıttından yaratmış slogan.

    http://www.youtube.com/watch?v=rsprmncknru
hesabın var mı? giriş yap