• okuduğumdan beri kurbağacık sanki içime kaçtı. zezenin masum ve bir o kadar da düşündürücü bir hayali. şeker portakalını okuduğumda o küçük çocuğu hissetmiştim. şimdi zezenin çocukluk ve ilk gençlik dönemi,peder feliciano(fayolle),adam(kurbağacık),maurice chevalier (bir aktör zezenin hayali babası). hepsi insanın derinden hissedeceği karakterler. fayollenin zezeyi sevişi, mauricenin o güzel hayali,adamın zezeyle konuşmaları. süper bir kitap.
  • şeker portakalı'nın ardından seriye devam ederek az önce bitirdiğim etkileyici, naif güzellikte kitap. sırada zezé'yle vedalaşacağım son kitap delifişek var. güneşi uyandıralım'da şu paragrafa kalbimi bıraktım: "neden hayatta her şeyin geçip gitmesi gerekiyordu? yalnızca, zezé, doğmak, yola çıkmak olduğundan. ilk dakikadan yola çıkmak. soluk almaya başladığın andan. ve hayatın katı gerçeğiyle savaşamazsın."
  • jose mauro de vasconcelos 'un şeker portakalı 'ndan sonra okuduğum ikinci kitabı. zezé'nin ergenlik ve sonrası dönemini anlatır. bu arada biraz önce bitirdim ve sıcağı sıcağına birşeyler yazayım dedim. sonuçta söz uçar, entry kalır.

    ben bu iki kitap kadar bir yandan iç burkan, bir yandan da rahatlatan kitap görmedim. eğer bu kadar alıp götüren bir kitap daha olacaksa, o da muhtemelen delifişek olacak galiba. yarın da onu okuyacağım.

    kitabı okurken yeri geldi güldüm, yeri geldi üzüldüm, yeri geldi ne hissettiğimi ben bile bilemedim. fakat çoğunlukla umutla doldum, en azından güneşi uyandırmayı 'denedim'. ki bu aralar en çok ihtiyacım olan şey buydu galiba.

    spoiler vermeyeyim hiç. okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. adam'ın zezé'yi terk ettiği bölümü ve zezé'nin son bölümdeki sisler içinde yürüdüğü o kısmı kaç kere okudum, bilmiyorum.

    ayrıca çok haklısın zezé. büyükler güneşi uyandırmayı bilmiyorlar ve öğrenemeyecekler.

    son olarak, koca yürekli peder fayolle'e sevgilerle.
  • iskandinav ülkelerinde güneşsiz günlerin çokluğunda insanların aklına gelebilecek replik.
  • montesquieu'den "akrabalık sadece kan bağlarıyla değil, yürek ve akıl bağlarıyla da kurulur" alıntısıyla başlıyor zeze'nin hikayesi.

    yeni bir şehirde yeni bir evde yeni insanlarla "aile" olmaya çalışma hikayesine tanık oluyoruz zeze'nin.

    eski ailesinin gözünden bakınca hayal edebileceği her şeye sahip olsa da, "sevgi" gene en büyük eksikliği zeze'nin.

    katı ve kendisini yer yer kabullenemeyen bir aileye evlatlık verilmiş zeze'miz.

    portekizli'nin yerini dolduramasalar da kendisini çokça seven ve destek olan öğretmenleri de mevcut.

    hikayeyle birlikte zeze'nin büyümesine de tanık oluyoruz. düşünceleri, arkadaşları, hayatı ve çevresine bakışıyla birlikte büyüyor zeze.

    başlar, ilk kitaptaki yumurcak gözünden ama anlatı da zeze büyüdükçe değişiyor. çocukça hayaller yerini katı gerçeklere bırakıyor.

    yazar anlatımda biraz işin kolayına kaçmış, hikaye bu kitaba göre uzun sayılabilecek bir süre boyunca ilerlemiyor ve zeze'nin o bilindik afacanlıklarını okuyoruz. şeytan kulağına üfledikçe ortalık karışıyor (bkz: swh)

    bu uzamadan şahsen şikayetçi değildim ama sonrasında yazar olayları o kadar hızlı ilerletmiş ki ne olduğunu anlayamadan kocaman bir adam oldu zeze.

    kaldıramadım yumurcağın kocaman adam oluşunu, cepte sigara serserilik peşinde koşuşunu.

    her şeye rağmen zeze hala altın gibi kalbe sahip o bildiğimiz çocuk.

    büyüse de değişmiyor.
  • “mutluluk olduğu yerdedir, olmasını istediğimiz yerde değil”

    bu cümle ile hayatıma çok şey katmış, şeker portakalı üçlemesinin ikinci kitabıdır.
hesabın var mı? giriş yap