• bir internet fenomeni.
    depremle ilgisi, deprem sonrası forumlarda açılan konularda ergenlerin "pardon haarp'ı açık unutmuşum" demesinden ibarettir.
  • hayatımın 8 senesini bu basitçe antenlerin geliştirilmesine adadım. 2 sene önce de bu işi bıraktım. kazandığım para yapılan bu üst düzey mühendisliğin verdiği yıpranmayı bertaraf etmeyi yeterince sağlıyor. muhtemelen de yedi sülaleme yetmese de sıkılmaz isem hayatımın sonuna kadar çalışmasam yetecek kadar para kazandırdı.

    basitçe antenler diyerek başladım bu yazıya. çünkü görünüş açısından antene benzemekteler. tam olarak anten demek yanlış olur, çünkü çok kapsamlılar.

    işe girişim biraz şansa da olsa ilgi alanımla çok ilgisi vardı. hala öğrenciydim lakin okulu bıraktım, anlaşma yaparken avukatlar mavukatlar her şeyi çözdü hiç umrumda bile değildi ama kendi ufak odamdaki ekipmanın zirvesi burada olacak ve ar-ge yapacaktım.

    yaptım da; yaparken de kimsenin göremeceyeceği şeyler gördüm. gördük. yıpratıcı diyorum;

    ışığın hızını çok ufak bir hassasiyette ölçebilen teknolojiye sahipken, hızını ölçemediğimiz, başka taneciklerin ve dalgaların ya da bunların bir arada bu işi yapabiliyor olması haarp'ın yola çıkış sebebinin özeti diyebiliriz.

    şöyle diyeyim, 8 sene boyunca deney diye tabir ettiğimiz ölçümler yaptık, bunları analiz ettik, yorumladık. ve bu teknolojiyi hep daha çok geliştirecek, malzemeyi, aleti, edavatı ürettik tekniğini geliştirdik.

    ışığın hızından hızlı hareket eden ve bu hareketi ışıktan farklı bir karakteristikte gerçekleştiren bir parçacığı kullanabilseydik, evrenin sınırını bir adım arttırabildik. bilinen, evren ışık hızında genişliyor teorisine ek olarak öne sunulan evren ışık hızından hızlı genişliyor teorisi de bu sebeple ortaya çıkıyor.

    biz de """"""kanıtlayamaksızın""""""", ışığın hızından daha hızlı olan bu taneciğin """""varlığına inanıp""""" bunun üstüne deneyler yaptık, yapıyorlar da hala.

    yıpratan kısmı şu, bilimin ışığında büyüyen bir bünye olarak ben, bu tekniğin doğru olması ihtimalini, bir ilahi dinin gerçek olma ihtimali ile eşit buldum. çünkü haarp'ın yola çıkış olayı, böyle bir şeyin gerçek olabilme ihtimali üzerinde durmasıydı.

    yani bir din inancını zirvede yaşadığına inanan bir adam, yaradanına ulaşmak için tasavufa baş vuruyor. bu bir yöntemdir ve hep kendini geliştirmen gerekir. sabretmen gerekir. tasavuffa hiç girmediğimi ancak ne olduğunu bildiğimi söylemem de gerekir. çünkü kökünde, bilimin ışığında büyüyünce bir inanca pek prim veremiyorsunuz.

    işe girdiğim sene, bu tekniğin teknolojik açıdan geliştiği kadarıyla gönderilmiş bir sinyali incelediğimde ve analiz ettiğimde gördüklerim gerçekten çok enteresandı. olayı asıl enteresan yapan, sekiz sene önce gönderilen sinyalin geri yansıyan sinyali bugün incelediğimizde, 6 sene önce baktığımız şeyden daha da farklı şeyler görüyoruz.

    biraz karışık, 8 sene önce gönderilmiş bir sinyali ele aldığımızda, bu sinyal gönderdiğimiz günden bu güne sadece 4 senelik bir çapta/mesafede yolculuk yapmış oluyor. eğer bunu ışıkla yapsaydık, ışın demetleri atsaydık, fotonları kullansaydık atıyorum, bu 4 ışık yılı kadar bir mesafe olacaktı. haarp'ta kullanılan teknikte, ışık hızından daha hızlı hareket ettiğimizden aynı sürede daha uzun bir mesafe kat etmiş oluyoruz.

    şöyle şeyler oluyor, ışığı ve haarp sinyalini aynı anda bir yerlere gönderiyoruz, atıyorum, süreleri de anlaşılabilir olması için değiştiriyorum, uydumuz olan ay'a çarpıyor ve geri yansayacak. 2 sene sonra gerçekten, ay'dan ışık yansıyor lakin bu anda haarp'tan haber yok. lakin 1 sene sonra yani toplamda 3 sene sonra haarp sinyalleri gelmeye başlıyor. biz böyle olunca yaptığımız işin yanlış olduğunu hakkatten de haarp sinyallerinin ışığın hızından yavaş olduğunu düşünüyoruz. bu sinyallerin kalitesi de düşmüş oluyor.

    ancak, inanıp da tekniği ve teknolojiyi geliştirip yola devam ettiğimiz de şu oluyor. ışık ve haarp'ı ay'a tekrar gönderdiğimizde 2 sene sonra gelmesi gereken ışın 1.99999998 yılda geliyor, ışık bizim ölçümlerimize göre daha geç geliyor. sonra peki daha önce denediğimizde ne oldu diye sorunca da bunu araştırmaya başlıyoruz.

    bu sefer ay'a değil de farklı yerden, yaklaşık açılarla, orada geniş bir bölgeye bu sinyalleri ve ışığı gönderiyoruz. hakkatten'de ay deneyinde olduğu gibi haarp sinyalleri 3 sene sonra geri dönüyor. lakin bu sefer ışık geri dönmüyor.

    buradan da haarp'ın yansıyabildiği lakin ışığın yansıyamadığı bir yerle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz. sonra gelip ay niteliğinde bir materyal ile ufak çaplı deneyi daha kontrollü yaptığımızda haarp sinyallerinin ay'den çok az yansıdığını ve çok az bir kayıpla ay'ı geçebildiğini görüyoruz. radyo sinyallerinin duvarı geçebilmesi gibi düşünebilirsiniz bunu.

    haarp tekniğimiz de hassaslaştıkça ay'dan yansıyabilen demetleri daha çok gözlemleyebiliyoruz.

    sonuç olarak, ay'ı geçip, bir yerden yansıyan bir haarp sinyali geri dönerken, ışığın oradan yansıyamaması bir çok soru sormamızı sağlıyor.

    bu şekilde ışığı tamamen soğuran şeyin ne olduğu konusunda daha çok bilgiye sahip oluyoruz. ay'ı geçip de ışığın yansıdığı yer çok büyük ihtimalle bir karadelik. zaten karadeliğin varlığını bu şekilde düşünmeye başlıyoruz.

    ki ar-ge'nin güzel yanı budur, ilgi alanımız olduğu için eğlenerek yapıyorduk bu işi, boş zamanlarımızda uzay pisliğini inceliyorduk. atıyorum, daha önce fırlatılan bir uydunun bir kazadan sonra yörüngeye oturan parçalarından herhangi birisini kim daha önce bulacak diye iddialara giriyorduk birasına filan. bunu da saniyeler içinde yapabiliyorduk zaten. bunu tekniğin hassasiyetini anlatabilmek için söylüyorum, 10 yıllar önce sadece kağıt üstündeki rakamlardan ibaret olan bu teknik şu anda, ekranlarda görsel olarak, derinliği kesin olmasa da 3 boyutlu olarak gözlemlenebiliyor. yani şöyle diyebilirim, uluslararası uzay istasyonu'nu en ince ayrıntısına kadar, ekranlarda renderleyebiliyoruz.

    haarp'ın dünya üzerinde çok farklı noktalarda sayıca çok fazla bulunmasının sebebi budur. farklı yerlerden eş zamanlı aynı noktaya gönderilen sinyaller sayesinde, 3 boyut ve ayrıntı konusunda çok hassas bir hale geliyor.

    ve kesin olarak söyleyemesem de bu sinyallerin ışık hızından farkı çok yüksek. ilk gönderilen sinyal ışığın da yansıyabildiği bir yerlerden yansıyıp döndükçe daha kesin sonuçlar elde edebilmekle birlikte şu anda bu hız farkının aşağı yukarı 1000 katı olduğunu öne sürebiliriz. ama çok değişken, çünkü sinyallerin karakterini tam olarak çözemiyoruz. yarın geri yansıyacak bir sinyal ile bu hız farkını 800 kat olarak tanımlayabilrdik. kesin olarak söyleyememin sebebi bu.

    ben oradayken gözlemlenen en ilginç olayı da anlatmak boynumun borcu sanırım; rastgele sinyaller gönderirken sağa sola, bu sinyallerden birisi yıllar sonra geri dönmeye başladı. yansıma çok zayıftı ancak zamanla güçleneceğini ve kararlı bir hale geleceğini ve maksimum kaliteye ulaşacağını düşünüyorduk. bu sinyal hiç bir zaman güçlenmeyi bitirmedi. her geçen zaman daha da kaliteli bir hale geliyordu. ve görsel olarak işleyebildiğimiz zaman belli bir simetrisi varmış gibi görünmeye başladı. bir gezegeni görsel analizinden bir küre bekleyebiliriz. zaten sinyalleri bir gezegene gönderdiğimizde bize yaklaştıkça artan sinyal kalitesini zaten gözlemleyebiliyorduk. ama bir yıldız ya da gezegenin görsel analizinden farklı sonuçlar vardı.

    bu mantıkla en azından hareketli ve dünya'ya yaklaşan bir şey olduğunu kanıtlamış olduk. şekli de söyleyeyim, konik, köşeleri olan enteresan bir şekil. yani bir tasarım olarak düşünün. abartısız o zamanlar bunun başka birilerine ait bir yolculuk aracı olduğu üzerinde çok durduk. bir süpernova yani bir patlayan yıldız olduğunu da düşündük ve de patlamanın hala genişlediğini düşündük. kesin kanıtlar hala yoktu. nihayet sinyal kalitesi arttıkça yani dünya'ya yaklaştıkça bu cismin kendi rastgele oluşmuş ekseni etrafında dönen ince uzun bir niteliksiz bir gök cismi olduğunu anladık.

    çok büyük ihtimalle bir uydu'ya ya da bir gezegene çarpan bir gök taşının artakalan parçalarından biri olmalı. ancak o kadar büyük ki, eğer bu doğrultuda gelirse, çarpmadan geçmesi imkansız görünüyor. yani, jüpiter'in güneşe olan uzaklığından daha büyük bir yarıçapa sahip. eğer ki güneş'i ortalayarak gelseydi, güneş sisteminden jüpiter'e kadar olan her şeyi silip süpürecektir.

    şu anda haarp'ın en çok üstünde durduğu mevzulardan birisi bu. çok çok uzaklarda, yani bu süreçte oluşacak bir karadeliğin çekimine girip yok olması az da olsa ihtimal dahilinde. bir de şu var, zaten haarp'ın gözlemlediği bir karadeliği pas geçti hali hazırda.

    tam olarak emin olamıyoruz işte. zamanından hızından çok emin değiliz çünkü, haarp sinyallerinin hızından emin değiliz.

    bu yüzden yatırımcılara akıl veren bilim adamlarından anti-teorisyenler de bu tekniğin tamamen saçmalık olduğunu, aslında burnumuzun dibini dahi gözlemleyemediğimiz bir teknoloji olduğunu ileri sürüyorlar.

    haarp'ın bilimsel açıdan güzel tarafı da bu esasen lakin yıpranmamı da engellemiyor. birileri çıkıp ateistler gibi allah yok, din yalan diyor.

    bilimselliği ve yöntemlerini kabul eden biri olarak ateistliği makul görüyorum. ancak anti-teorisyenler de ateistler gibi çok mantıklı argumanlar ile geliyorlar.

    bu yüzden, inançlardan ve getirilerinden kaçınmak için bilimselliği dozunda tutmak ve kanıtlandığı kadarını kabul etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

    bu değil ki haarp'ı reddediyorum. ama bunu bir parçası olmak, kanıtlanamayan bir şeye inanmak yıpratıyor.

    lakin şu soruya hiç cevap veremiyorum;

    haarp'ın doğru bir yöntem olduğu, ışıktan hızlı hareket ettiği kanıtlanırsa, bu güne kadar öğrendiğim tüm bilimin yanlış olması karşısında ne yapacağım?

    en güzel kısmı da sona saklayayım dedim, oluşturduğu iddia edilen depremler;

    bu depremler var;

    bazen çok çok çok güçlü devasa bir sinyal demetini bir impulse şeklinde gönderecek iken, çok yüksek miktarda enerji depolamamız gerekiyor. haarp basitçe şehir şebekesini hiç kullanmayan tesisler üretiyor artık. kendi nükleer santralleri var. yerin altında, dağın içinde, okyanus içinde vs. ancak haarp labaratuvar ve antenlerinden bir miktar mesafe uzaklıkta.

    bu depolanmış yüksek enerjiyi, sinyalleri yüzlerce impulse şeklinde atacak antenlere taşırken kullanılan devasa çaplardaki ve kütlelerdeki kablolar kendi aralarında manyetik etkileşime giriyor ve titreşmeye başlıyorlar bir müddet. bu sırada o civarda ufak sarsıntılar oluşuyor. bunları oturduğumuz yerden zaten biz de hissedebiliyorduk.

    ancak bir fay hattındaki kırılma tamamen bu güne kadar öğrendiğimiz depremlerden farksız. ama bu titreşimlerin o fayları etkileyebileceğini de çok bariz bir şekilde biliyoruz.

    ama haarp'ın amacı, öyle asılsız teorilerdeki gibi deprem üretmek filan değil. olay şöyle işliyor, daha güçlü sinyaller gönderebilmek için, enerji tekniği gelişiyor. bununla paralel olarak kablo teknolojisi de bu titreşimleri azaltıcak şekilde gelişiyor. zaten bu titreşimler haarp için de bir sıkıntı özünde...
  • paranoyak olmam izlenmediğim anlamına gelmez. *
  • gecenin bir vakti (00:37) babamdan gelen, öncelikle ufak çaplı bir kalp krizi geçirmeme sebep olan telefon konuşmasının konusu. 72 yaşındaki adam bu saatte uyur. arayıp da "şimdi gugula haarp yaz, hatay'ın ha'sı, iki tane adana'nın a'sı, rize'nin re'si bi tane de paris'in p'si... vikipedi'ye gir ordan. oku bakayım... çok acayip di mi?" demez. bir süre bana çok aşırı ilginç geleceği beklentisini "araştırma projesi mi buldu bana gene bu adam" diye yorumladıktan sonra, anladım ki konu sadece kendisine çok aşırı ilginç gelmiş ve iyi niyetle bunu paylaşıyor benimle. sonra bir süre nicola tesla'yı konuştuk. kablolar olmadan elektrik iletimini "çok korkunç" bulduğunu söyledi. sonra ben ona uzaktan kumandayı hatırlattım. sakinleşti.
  • http://www.nbcnews.com/…litary-closes-haarp-n112576

    kapatılıyormuş. hatta yanlış anlamadıysam imha edilecekmiş.
    bakalım bizim "deprem analizcileri" ne yapacaklar burası kapanınca.
  • türkiye de olan her depremi içten içe buna bağlıyorum ben psikolojimi bozdu.
  • deprem meprem o değil de bu adamlar kıyamet günü silahı yapıyoruz ayağına amerigadan parayı alıp insanlar gece uyuken falan dalgayı sesi mesi verip insanları gerzekleştiriyor ya da psikolojilerini bozuyor falan olmasınlar.
  • 17 ağustos 1999 depremin için güneş tutulmasıyla birlikte komplo teorilerinde suç ortağı yapılmış teknoloji.
    20 mart 2015'te veya sonra deprem olursa yine güneş tutulmasıyla birlikte suç ortağı yapılarak tarihin tekerrür etmesi diyebileceğimiz teknoloji aynı zamanda.
hesabın var mı? giriş yap