halil inalcık
-
turkiyenin ve dunyanin ozellikle osmanli tarihinde yetishtirdigi sayili tarihchilerinden... yahoo da turk el sanatlari hakkinda search yaparken sayfanin altinda iki link vermishlerdi shok olmushtum
1. topkapi palace museumi yane www.topkapi.gov.tr
2. halil inalcik's private collection
(yorum yapmiyorum daha fazla yapamiyorum) -
dili çok tatlıdır, en karmakarışık konuları bile ince, hoş, esprili* bir dille anlatır. onu okumak bir zevktir, yazıları kendi kendini okutur zaten.
-
su anda bilkent universitesinde bulunan prof.
-
halil inalcık s special collection adlı kolleksiyonu bilkent kütüphanesinde bulunan tarihçi.
-
eserleri dunyada okunan bir bilkent yazari
-
osmanli tarihi duayeni, cok fazla yazan * bir tarihcidir. osmanli arsivleri acildiktan sonraki doneme denk dusmustur, tipki barkan gibi o da ilk baslarda son donem calismis, tanzimat, balkanlari toprak sistemi konulariyla akademik tirmanisina baslamistir.
her yerdeki sayisiz ogrencilerinden biri olan ilber ortayliya gore kendisi birinci ankara doneminde, arsivden cikmayan, hic bosa vakit harcamayan, cok calisan biridir. ankara universitesinde 1972'ye kadar ogrenci yetistirmis ve nice makale, kitap yazmistir. paleografya ve diplomatika bilgisi tartisilamaz enginliktedir.
sonra chicago yillari gelir, emeritus professor olana kadar orada ders veren ve daha cok ingilizce yayinlayan inalcik, 1992'de turkiye'ye, spesifik olmak gerekirse, bilkent universitesi'ne gelmistir. halen arsivlere gider, halen calisir, seksen kusur yasindadir. halil beyi cok sevmedigi malum olan halil berktay, inalcik'i ziyarate gittiginde*, viskiyle baslayip, rakiyla devam edip, sarhos oldugunu iddia eder. hatta bu yuzden gorusmelerinin verimsiz oldugunu da ekler.
butun bunlari bir yana koyacak olursak, su siralar asil buyuk tartisma "halil inalcik degisti mi, degismedi mi" konusu etrafinda donmektedir. bu konuya aciklik getirebilmek icin donald quataert ile birlikte editoru oldugu, ve cogu kismini yazdigi an economic and social history of the ottoman empire, 1300-1914 kitabini ve 1974'te yayinlanmis, klasik eseri the ottoman empirethe classical age, 1300-1600'i karsilastirmak gerekir.
her ne kadar, politik tarihe, devlete, merkezilesmeye, sui generis yaklasimlara daha rafine * bir perspektifle baksa da, aslinda, *halil inalcik, (belgelere) sordugu sorular degismemis oldugu icin gercekten degismis sayilmaz.*
ortaya ciktigi, gelistigi ve etki alanini kurdugu yillarda turkiyede ve dunyada meydana gelmis gelismelere bakmadan, halil inalcik fenomenini hakkiyla incelemek imkansizdir. * bu yuzden siz sozluk okurlarina ve yazarlarina, halil inalcik, omer lutfi barkan, fuat koprulu hakkinda atip tutmadan once, yigiti oldurup hakkini da verme ilkesinden uzaklasmamanizi oneriyorum.* sorulan sorular nesilden nesile, baglamdan baglama, donemden doneme degisiyor; bence tarihcileri yargilarken asil kriter, arkalarinda biraktiklari eserler butunu* olmali, onlar yanlis sorulari sormus olsalar bile arkalarindan gelenler, dogru sorulari sormaya baslayabilir.* diger taraftan da, "buyuk" tarihcilerin yaptigi hatalarin ancak uzun yillar suren ugraslar sonucu duzeldigi * ve genelde geri donuslerinde oldugu not dusulmelidir. boyle garip donguler doner durur. -
//-edebiyattan tarihe, tarihten şiire: prof. dr. halil inalcik-
yaz yeni başlamıştı. prof. dr. ilhan başgöz'ün bilkent'teki evinde sazlı- sözlü bir toplantı yapıldı. gecenin ilerleyen saatlerinde, büyük tarihçi halil inalcık cebinden çıkardığı şiirleri okumaya başladı. hepimiz şaşırdık, ne diyeceğimizi bilemedik. türk edebiyatı tarihine o gece tarihçi bir şair katıldı. prof. inalcık, güzel şiirlerini kanat'tan esirgemedi. edebiyatçı kimliğini ilk kez bize açıkladı. inalcık, edebiyatçı kimliğini şöyle anlattı:
"halil inalcık 1916'da yahut 1917'de, 1. dünya harbi sırasında istanbul'da domatesler ve patlıcanlar yetişen bir bostanın içinde, dedesi bahriye binbaşısı seyit mehmet'in konağında doğdu. o sırada babası urfa taraflarında sürgünde idi. çocukluğu bu geniş bostanda beş-altı yaşına kadar sürdü. sonra babası ile mustafa kemal'in ve türkiye'nin yeni merkezi ankara'ya intikal ettiler. babasını 1934'te kaybetti. inalcık'ın duygusal yanı belki annesinden geliyor. yetim kalan inalcık her şeyi ile annesine sarıldı. o, çocuğu için her şeyi feda edebilen annelerdendi. inalcık'ı okuttu. bir yıl sivas'ta, iki yıl ankara'da, üç yıl da balıkesir'de muallim mekteplerinde okudu. çok yalnızlık çekti. balıkesir'de abdülbaki gölpınarlı'nın öğrencisi oldu ve ondan divan şiirini öğrendi. o çok duygusal yıllarda bir roman yazmayı da denedi. temel ilgisi edebiyattı. bu arada fransızca'yı adile abla'dan (adile ayda) iyi öğrendi ve fransız şairlerinden lamartine, victor hugo, baudelaire'i çok sevdi. lamartine'in romantizmine kapıldı. gölpınarlı ve türk şairlerinden fuzûlî, genç inalcık üzerinde en çok etki yapan kişilerdendir. daha on altı-on yedi yaşında fuzûlî'nin külliyatını bularak tamamını okudu. fakat sonunda 1935'te dil ve tarih-coğrafya fakültesi kurulduğu zaman bir üniversite tahsili için onun önünde yalnız bu fırsat vardı ve dil tarih'in yatılı imtihanını kazanarak bu fakülteyeve tarihçi girdi oldu. edebiyattan ayrıldığına bugün bile üzgündür''.
---
-kit'a-
dehr-i fânîden nice cân nice cânânlar geçer
bezm-i işretten aceb mestâne yârânlar geçer
bir nefesdir cânımız yâr leblerinde ber-karâr
hey, bu fânûs-i safâ bir gün söner cânlar geçer
bilkent, 1999
---
-2000'de yilbaşi-
başındayız üçüncü bin
yaşıyoruz ne mutlu!
bıraktık onbinleri
betonların altında,
sarsılan, sarası tutan
kat kat saldıran
ateş kaynayan yerin içinde,
bıraktık ezilen, yanan, çırpınan
anaları, kızları, yiğitleri
ve masum bebekleri
gülüşleri dudaklarında donmuş,
gözleri açık, semaya bakan.
tanrım, sana erişmez mi
bu iniltiler,
gökleri yırtan bu feryatlar;
nazenin bedenler molozlar içinde,
dişlerinde kalkıyor buldozerlerin,
poşetlerde bekliyor sıcak ölüler
gölcük kıyılarında
martılar çığlık çığlık
vuruyor betonlara, vuruyor deniz.
ne mutlu yaşıyoruz
bu sabah üçüncü binde.
1.1.2000
---
-hatira-
nasıl unuturum o ânı nasıl,
alaca karanlığında akşamın, el ele,
yatıp üstünde rengârenk
bir yörük kiliminin;
çaykovski'nin
inleyişlerini dinlediğimiz,
dinmez bir hazzın denizinde
kendimizden geçtiğimiz...
o ânı nasıl unuturum, nasıl?
bilkent, 1999
---
-doğada dua-
tanrım bu an düşüp dizlerimin üstüne,
sana dua, dua etmek istiyorum candan;
tanrım şimdi sen, şu meltemsi esen
önünde ağaçlar serfürû eden
çiçekler secdeye gelen;
şimdi sen, beyaz bulutlarsın maviliklerde
sonsuza kayıp giden,
yıldızlara, kehkeşanlara;
şimdi sen,
güzellerinde botticelli'nin
altın perçemleri dağılmış,
tebessüm eden;
ve sen, şimdi sen, bir cehennem,
nabızlarımda vuran
ateş damlalarla
yanaklarımdan akan.
bilkent, güz 1999 //
kanat, sayı: 4/güz 2000
kaynak:
www.bilkent.edu.tr/~kanat/k0404.html
---
(bkz: vay anasını sayın seyirciler) -
dunya capinda butun universitelerin kutuphanesinde mutlaka en az bir eseri bulunan sahis. takdir ettigim kisi.
-
(bkz: şair ve patron)
-
(bkz: mete incecik)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap