• örnek, ikili ilişkilerde! kan bağı dahil, çocukluk arkadaşı, kanka, dost vb. sıfatlar ön planda... en yakınlarının, hayati gerçeklerini bildikleri halde, o hayati gerçeklerinde eksik olan şeyler kendilerinde tamdır. şirinlik yaparak gözüne gözüne sokarlar! birde bunlar ünvan meslek sahibi insanlar(!) bozmak istememek ve eğer bozarsan tüm alakanın kesileceği şekilde içini kusturacak durumlar... be hey kendini geliştirememiş mahluk! be hey empati yoksunu! askerlik yapamamış insana ne diye askerlik anılarını durduk yere anlatır durursun? hastalığından dolayı evlememeyecek insana neden yeni doğmuş bebeğinin fotoğrafını atar, sürekli hanımını anlatırsın? terk edilmiş insana neden sürekli "geri gelmeyecek" diye acılarını deşersin? sanki bilmiyor mu o geri gelmeyeceğini?! ekonomik özgürlüğü olmadığı için paket sigara içmesi bile lüks olan adama neden sürekli yeni denediğin en pahalı sigara markalarını anlatırsın? annesiyle babası aynı sofrada birlikte yemek yemek nedir bilmemiş, anne baba ayrı büyümüş adama neden gelir sürekli annenle babanla salonda oturup çay içtiğini söylersin? uzar gider yahu... yazarken bile sinirlerim bozuldu... sonra bunlar en masum örneğidir, yaralarınla alakalı eşşek şakaları yapılır ve yarandan vururlar... sinsi kalpli dost görünümlü düşmanlar! sonra gözlerini açarsın, "sen çok değiştin!" derler... artık kullanamayacaklarını anladıkları için, psikanaliz bilimin kurucusu ve insanlar tarafından tarihte - tartışmalı- üstadım dediğim freud'un güzel bir sözü vardır bununla alakalı; "insanlar sizi kullanamadıklarında çok değiştiğinizi söylerler..." der üstad. yahu ekşi dostlar, sahi söyleyin bana; bu tip zaman kaybı insanların topluma ne faydası olur? insanlığa ne? birde meslek ünvanlarını sosyal medya profil biyografi kısımlarında okusanız k*çınızla gülersiniz! çok var böyle... allah hidayet versin derim ben. kendilerini geliştirmeyi başkaları görsün, değişmeyeceklerine inanan insanlar sessizce bu tipleri hayatından çıkarıp kurtulduysa, kutlarım! aksi takdirde bir ömür sülük gibi kanınızla beslenirler... kurtulsan dahi, bir ömür beynine yüktür çirkin anıları... yazık böyle insanlarla harcadığımız en kıymetli olan zamanlarımıza... neyse, değişim dönüşüm yaşayanlara ne mutlu... şöyle sonlandırayım, gidip kahve tütün yapıcam abi, yeter yani! goethe der ki; "dünya hassas kalpler için bir cehennemdir..."
  • üstü başı kir pas içinde sümüklü şaşkın çocuklar
  • kilometre 2018 de sifirlanmis, koskoca cumhuriyete goz dikilmis, bu cennet vatan kosar adim siradan bir ortadogu ulkesine cevrilmiye calisiliyor ve bu siradan bir seymis gibi hayat devam ediyor.ic mic kalmadi bende. sadece uzun zamandir gecmeyen bir mide bulantisi kaldi.
  • ev yapımı yoğurtlarla, kendi yaptığım pofuduk ekmeklerle besleyip büyüttüğüm çocuklarım turuncu doritos seviyor.
    ayak kokan.
  • haksız kazanç.
    neden bir 'model' denilen meslek, bir kasiyerden vs. fazla kazanır ki ?
    bu 'model'in özelliği ne, katkısı ne dünyada ? sadece diğerlerden daha uzun daha güzel daha karizma doğdu diye neden daha çok para kazanıyor?
    hadi olsun bu meslek diyelim, neden örneğin kasiyer kadar kazanmasın ki ?
    futbolcu, sinema, reklam sektörü aynı şekilde neden deli para döner buralarda? emek veren herkes kazansın elbet. bu sektörler bitsin demiyorum ama bana göre haksız kazançtır bu,uzay kadar fark olmamalı bana göre kazançlarda.
  • mahallemizin maskotu bir teyzemiz var. zeliha teyze. dışarıdan bakınca hemen anlaşılmaz ama maalesef akıl sağlığı pek yerinde değil. bu teyzemiz her akşam aynı saatlerde markette olur. ben de iş dönüşü alışveriş yapacağım zaman bazen denk gelirim. her defasında bana aynı soruları sorar. yaşım kaç, bekar mıyım, ne iş yaparım... pek de güleç olduğundan şakalaşırız arada. niye evlenmiyorsun dediği zaman ben ona senden başkasıyla evlenmem derim, o benim omzuma iki yumruk atar gülerek. bazen acelem olur geçiştiririm. üç gün içinde görürse hatırlar beni. ama dördüncü gün hatırlamaz ve sorularını yeniden sorar. bir yandan da marketin önündeki kedileri besler. biz de tabii arada, burada söylenmeyecek desteğimizi yaparız.

    bu zeliha teyze, bana mesleğimi ilk sorduğunda polisim demiştim başımdan savmak için. aslında polis değilim ama başka bir bakanlığın kolluk kuvvetindenim. tabancaya bakıp dururdu ilk tanıştığımızda. ben ne zaman polisim desem hep "oğlumu hapse atma kurban olam" der yalvar yakar. ben de bazen yok teyze dokunmam derim, bazen, yakalayacagım onu derim. birbirimizle eksik ve yanlış bilgiler üzerinden geçinir gideriz. ben onu pek severim. o beni üç günlüğüne de olsa pek sever.

    bugün yine rastladım. yine aynı sorular... yine beni everme merakı ve yine polislik, oğlumu hapse atma muhabbeti. o gidince market çalışanına sormak aklıma geldi. zeliha teyze doğuştan mı bu durumda yoksa sonradan mı, biliyor musunuz diye.

    zeliha teyze'yi uyuşturucu parası için oğlu dövmüş. başını duvarlara vurunca teyzem aklını yitirmiş. benden oğlunu hapse atmamamı istiyor. hem de bizim kendi ufak tefek dertlerimizden kendimize hapishane yaptığımızın ve orada yaşadığımızın farkında olmadan.
  • 10 yaşında kardeşimin yaklaşık bir yıldır kanserle savaş halinde bu ara onun adı en çok sevindiğim konu bir youtube sayfası açıp, orada starwars, marvel, dc vb yapımların kendince editlerini yapıp paylaşması. onun için güzel bir uğraş oldu, fiziksel olarak bu kadar kısıtlıyken üstelik. gel gelelim hayat pek de adil değil. yaptığı bir videonun altına gelen yorum;

    ''kelimeleri düzgün yaz, okurken kanser olduk'' yazan kişi belki kötü niyetli değil de okurken her şeyden nefret ettim.

    edit: bahsi geçen gönderiyi ve youtube kanalını paylaşmak istedim. destek olmak isteyen bir çok mesaj aldım teşekkür ederim.

    bahsi geçen paylaşım

    youtube kanalı
  • dün gece 4'te bir telefon çaldı acı acı. ne olduğunu tahmin etmiştim. 65 yaşındaydı, açıkçası yakın bir akrabam değildi ama çok severdim. 5 yıldır kanserle savaşıyordu ve sonunu kendisi de dahil herkes biliyordu. ölümü kurtuluştu. o yüzden pek acıtmadı başta.
    ölüm haberini ilk alan kişi, kardeşinden sonra ben oldum o telefonla. bu haberi köyde komşumuz olan 98 yaşındaki annesine ve diğer kardeşlerine ben vermek istemedim. dedemi uyandırdım, o verdi. zaten beni arayan kardeşinin isteği de buydu. haberin verildiği anki üzüntüyü görmemek için ben annesinin evine 15 dakika sonra gittim. annesi haberi alsa bile unutmuştu ne olduğunu. başka şeylerden bahsediyordu. "başın sağ olsun." dersem hatırlayacaktı, söylemedim. başka şeylerden bahsetmeye başladık. ancak sonra evdeki kardeşlerinin ısrarlarından ötürü istemeyerek dedim işte. kadın yeniden hatırladı kızının ölümünü. "böyledir işte hayat, keşke ben ölseydim." diye ağlamaya başladı. ona kızının öldüğünü yeniden hatırlattım ve berbat hissettim, çok suçluluk duydum. yaşı kaç olursa olsun evladını toprağa vermek kolay mıdır ki?
  • annemle babam bosandiktan sonra annemle, ust katinda ev sahibinin oturdugu kucuk bir bahce kati eve tasinmistik. eski ama derli toplu bir evdi. ev sahiplerimiz hamdi amca ve canan teyze (ki sonradan adinin aslinda iffet olduğunu ama hamdi amcanin ona canan dedigini ve zamanla da oyle kaldığını ogrenmistik) uzun yillar almanyada yasamis oradan emekli olmus medeni seviyeli kendi hallerinde insanlardi. biz tasindigimizda orta yasin uzerindelerdi derken uzunca yillardan sonra hamdi amcaya alzhimer teshisi kondu ve onun durumunun zorlasmaya basladigi ilerleyen yillarda da canan teyze bagirsak kanserine yakalandi. tedavi ve ameliyat sureclerinde kizlari melek abla uzunca süre onlarla kaldi. cunku hem bagirsak ameliyati sonrasi cok zordu, hem de hamdi amcayi kontrol edebilmek guclesiyodu. kac kez kimseye farkettirmeden evden cikip giderken gorup döndürdüm yoldan sayisini hatirlamiyorum. canan teyzenin de ameliyat sonrasi pek beklendigi gibi olmadi... bigun evde uyuklarken ust kattan melek ablanin cigliklari geldi firladim ciktim yukari canan teyze kendinden gecmis gozlerini acmiyor boylu yapili da kadindi melek ablanin gucu yetmedi ben kucakladim canan teyzeyi. karninda bagirsaklarinin gorundugu kocaman bir pencere vardi. hic unutmam o kareyi. neyse biz melek ablayla canan teyzeyi torununun arabasina koyarken hamdi amca da kapi onune kadar gelmisti cok ilgili diil olan bitenle haliyle. melek abla canan teyzenin yanina binerken bana bakti hamdi amca yalniz kalamazdı. konusmadan anlastik bi an. dedim ben ilgilenirim. onlar gittikten sonra hamdi amcayla evin kapisinda başbasa kaldik hem cekindigim ne yapacagimi pek bilemedigim hem de kontrolu daha rahat olur diye kapinin tam onune sandalye cekip yola donuk oturttum onu ben de duvarin kenarina yaslandim. ıcimden de artik canan teyze icin pek de yolunda gitmeyecek isler diye dusunurken, basindan beri herseyden bi haber duran hamdi amca buz mavisi gozleriyle bakip aglamakli bi sekilde "o benim herseyim o benim gencligim o benim gecmisim allahim onu benden alma diye" aglamaya basladi. o ana kadar hicbisi hatırlamadan bombos bakan adamcağız herseyi bir saniye icinde hatirladi ve ne olduğunu anlayamadan kocaman bi acinin icinde buldu kendini. ben de sadece yasli bir amca bedenine goz kulak olacakken tarifsiz bir acıyla yanan bir eşi teselli edebilme yuku altinda ezildim un ufak oldum. elimden de dilimden de birsey gelmedi. canan teyze de hastaneden eve bir daha donemedi... yaklasik bir yil sonra hamdi amca da gitti cananınin yanina.

    bu ani benim, baslarda burnumun diregini sizlatsa da, simdi "gercek sevgiyi tadabilmiş sansli insanlar da gecti bu dünyadan" diye içimi ısıtıyor hatirladikca.
    hamdi kadar sevmek canan kadar sevilmek düssün hepimizin payina.
  • “karşınızdaki insan sizi neyin üzeceğini bildiği halde onu yapmaya devam ediyorsa bunun adı hata değildir. düpedüz sizi gözden çıkarmıştır.”

    (bkz: freud)
hesabın var mı? giriş yap