• onbir sayfa boyunca yavşak, karaktersiz, haysiyetsiz gibi şeyler yazılmış hakkında. biraz da benden dinleyin, herkesle iyi geçinen insan aslında belki de kimseyle iyi geçinemiyordur. belki de hepiniz aynı gereksizlikle yer alıyorsunuzdur hayatında. sizinle kötü geçinmeye üşeniyordur adam. nefret yorucu bir şey neticede, siklememek öyle değil ama. siklemediğin bir insanla ne kadar kötü geçinebilirsin ki? ne yapacak adam? ya sizden kaçarken kendi hayatından uzaklaşacak, ya da hepinize gülümseyerek gölge gibi gezecek aranızda. hayatına dokunamayan insanlara kızmaktan, kendince düzeltmeye çalışmaktan, kırılıp küsmekten çok daha kolay değil mi? ne kadar da önemsiyorsunuz kendinizi böyle.
  • şema terapiye göre büyük olasılıkla boyun eğicilik şemasına sahip kişidir. farkında olmadan ve net bir talep beklemeden kendi isteklerini göz önünde bulundurmaksızın başkalarının isteklerini karşılamak, diğer insanlara yardımcı olmak için çabalar. bu davranışları iyi bir insan olmasıyla açıklar, ancak altında yatan ya terk edilme korkusu ya da onaylanma arzusudur. kendi istekleri karşılanmadığı için içinde biriktirdiği gizli öfke ya pasif agresif şekilde (işleri geciktirmek, ertelemek, sorumluluklarını yerine getirmemek, vs.) ya da ilgisiz bir olayda patlak veren şaşırtıcı öfke patlamalarıyla ortaya çıkar. işyerlerinde, arkadaş gruplarında en sevilen ve en ağzına edilen insandır. (bkz: bir arkadaşım ekolü)

    daha ayrıntılı bilgi ve kendinizi keşfetmek için (bkz: hayatı yeniden keşfedin)
  • sevmediği, nefret ettiği birine bile kin kusmayan, yalnızca selamını sabahını devam ettiren ve daha ileri gitmesine de izin vermeyen insan modelidir.birileriyle düşman kalarak, onu gördüğü her mekanda her muhabbette kendini kasmak istemez.aslında bu insan modeli kimseyi çok fazla önemsemeyip siklemediğinden dolayı bu şekilde bir politika izler.
  • kimseyi siklemeyip keyfine bakan insan modeli. bir iki yakın arkadaşı vardır, geri kalanlarla da arada sırada geyik yapar. sevmediği bir insan varsa da* onu siklemeyip iletişim kurmaz, olur biter. amma abarttınız amına koyim, herifin ne ikiyüzlülüğü kalmış ne karaktersizliği.
  • herkesle iyi geçinmekten tam olarak ne anlaşıldığını bilmiyorum; ama ben herkesle, herkesle olamasa da çoğu insanla iyi geçinmek denildiğinde "gerektiğinde herkesle konuşabilmeyi, ama her şeyi herkesle konuşmamayı", "insanların yaşantısına burnumu sokmamayı", "insanlara ölçülü, ancak nazik davranmayı" ve "insan ayırmamayı" anlıyorum.

    yazılanlara göz attım ve söz konusu insanın yerilmesine önce anlam veremedim; ama sonra düşününce, toplumsal sorunlarımızın bir bölümünün birbirimizle hınçla kavga etmekten kaynakladığını, bunun da bazı kültürel ve sosyoekonomik değişkenlerle ilişkili olduğunu fark ettim.

    ben, açıkçası, bir insanın hemen herkesle iyi geçinebilmesinin olumlu bir özellik olduğunu düşünüyorum. hatta, toplumu oluşturan bireylerin -mümkün olduğu kadar- birbirleriyle iyi geçinmeye çalışmaları gerektiğini savunuyorum; çünkü toplumsal huzurun sağlanması:

    1. başka insanlar bizden ne kadar farklı olurlarsa olsunlar onların yaşantısına müdahale etmememizle
    2. başka insanların işine burnumuzu sokmamamızla; kendi işime bakmamızla
    3. her konuda fikir beyan etmek zorunda olmadığımızın bilincinde olmamızla
    4. haksızsak tartışarak üstün çıkmaya çalışmak yerine bunu kabul etmemizle
    5. gerektiğinde herkesle konuşabilmekle, ancak her şeyi herkesle konuşmaktan kaçınmamızla
    6. herkesle "merhaba" diyerek "arkadaş" olmaya çalışmak yerine ilişkilerimizde seçici olmamızla ve ilişkilerimizi zamana yayarak (belirli bir mesafe bırakıp onu zamanla azaltarak) arkadaşlık kurmamızla
    7. samimiyet ile laubaliliği, açıksözlülük ile patavatsızlığı birbirinden ayırmamızla
    8. özellikle profesyonel ortamlarda samimiyetten önce ciddiyet ve resmiyet olması gerektiğini öğrenmemizle
    9. toplumun oturmuş görgü kurallarının olmasıyla ve bizim hem bu sözlü kurallara hem de yazılı kurallara uymamızla

    mümkün olabilir.

    bunu mümkün kılacak koşullar ise şöyle sıralanabilir:

    1. insanların eğitim düzeyinin yükselmesi: öğrenimi de kapsayan ve davranış biçimlendirmesi anlamına gelen eğitime yatırım yapılması ve saygı, hoşgörü, nezaket gibi toplumsal değerleri içeren görgünün insanlara öğretilmesi ve sonucunda da insanların "kendi işine bakma"yı öğrenmeleri
    2. duygu denetimi: eğitim düzeyine bağlı olarak, insanların, hissettikleri her duyguyu -özellikle öfkeyi- dürtüsel biçimde dışarı vurmak yerine denetlemeyi öğrenmeleri
    3. insanların bireyleşmeleri: insanların bireyleşerek kendi ilgi alanlarını bulmaları ve kendilerine bir dünya yaratıp tek başlarına zaman geçirmeyi öğrenmeleri
    4. toplumun refah düzeyinin yükselmesi: insanların özellikle maddi konularda birbirlerine olan gereksinimlerinin azaltılarak bireysel yaşamanın önünün açılması
    5. insanların mesai saatlerinde düzgünce çalışmaları: refah düzeyinin yükselmesine bağlı olarak toplumun, insanların zamanlarını verimli biçimde dolduracak biçimde yapılandırılması ve insanların düzgün işlerde düzgünce çalışarak mesai saatlerini verimli geçirebilmeleri
    6. profesyonelliğin yerleştirilmesi: özellikle çalışma yaşamında insanların birbirleriyle arkadaş olma girişiminde bulunmaktan önce ortak/birlikte çalışan insanlar olduklarının bilincinde olup profesyonel yaşamın gerektirdiği ciddiyete ve resmiyete uygun davranmayı öğrenmeleri

    bu koşullar sağlanırsa fazlasıyla ve gereksizce iç içe geçmiş ilişkiler çözülecektir. dolayısıyla da insanların birbiriyle etkileşimi ve iletişimi azalacak ve kişilerarası sürtüşmelerde de düşüş yaşanacaktır. insanlar birbiriyle sürtüşecek zamanı bulamayacakları ya da öteki insanlar üzerine kafa yormak için zaman harcamayacakları gibi duygularını denetimsizce dışa vurmayacaklar ve fikirlerini de gerekmedikçe de beyan etmeyeceklerdir. bu da insanlarla iyi geçinmeye başlamayı kendiliğinden getirir zaten. iyi geçinmek dediğimiz şey bu değilse nedir?

    unutmadan, bu noktada benim birkaç sorum var. insanların birbirleriyle iyi geçinmeye ve birbirlerine güleryüz göstermeye çalışmalarını samimiyetsizlik olarak görenlere soruyorum:

    sizin samimiyet anlayışınız nedir? çevrenizde, özellikle de çalışma ortamınızda duygularını denetleyemeyen, aklına geleni ortam fark etmeksizin olduğu gibi söyleyen, ilgili ilgisiz her konuda illaki fikir belirtip gereksiz tartışmalara giren ve haklı çıkmak ya da üstün gelmek için direten insanlarla birlikte çalışmak size nasıl hissettiriyor? çalışma ortamında profesyonellikten önce samimiyet aramanızın nedenlerini de ayrıca merak ediyorum doğrusu.

    yakın kişilerarası ilişkiler kurulabilmesi için samimiyetin gerekli olduğunu düşünüyor olsam da her tür ilişkide ya da yaşamın her alanında samimiyet aranmasının gereksiz olduğunu düşündüğümü ve her tür ilişkide samimiyete odaklanılmasını doğru bulmadığımı da belirtmek istiyorum. çoğu ortamda, insanların işlerini düzgünce ve bir profesyonellik içinde yapmaları samimi olup olmamalarından çok daha önemli bence.

    kendi adıma, özellikle profesyonel bir ortamda, birlikte çalıştığımız insanlarla arkadaş olmak zorunda olmadığımızı, insanlarla iyi geçinmemizin yeterli olduğunu düşünüyorum. çalışma ortamındaki havanın hocanın, patronun, müdürün, sekretetin ya da genel olarak birlikte çalıştığım insanların o günkü ya da o anki keyfine bağlı olmasının çok büyük bir stres yarattığını düşünüyor ve insanların duygularını denetlemelerini ve fikirlerini de sorulmadıkça beyan etmemeleri gerektiğini savunuyorum. özellikle çalışma ortamında sürekli olarak sohbet etmenin doğru olmadığını, insanların işleriyle ilgilenmeleri gerektiğini de düşünüyorum. zaten o kadar konuşacak şeyi ben bulamıyorum ki konuşulanların çoğunu da gereksiz içerik olarak görüyorum. öyle bir çalışma ortamındayken de genellikle ya kulaklıklarımı takıp çalışıyorum ya da dinleyici olarak saksı gibi oturuyorum.

    ayrıca, toplumumuzda insan ilişkilerinin çok iç içe geçmiş olduğunu ve bu iç içe geçmişliğin çok hızlı yakınlaşarak her şeyimizi diğerlerine bir anda döküp saçmamıza yol açtığını söyleyebilirim. oysa herkesle konuşmak ile her şeyi herkesle konuşmak ayrı olmalı birbirinden. ben ilişkilerin de düzeyleri olduğunu ve bu düzeylerin "tanıdık" ile başlayıp "arkadaşlık" ile sürdüğünü, arkadaşlığın da kendi içinde düzeyleri olduğunu düşünüyorum. birlikte çalışılan insanlar için "iş arkadaşı" değil de "çalış-taş" gibi ifade kullanılması gerekiyor bence. herkesle arkadaş olmak zorunda olmadığımızı, ama arkadaş olmadığımız insanlarla da iyi geçinebileceğimizi ve bunda hiçbir sorun olmadığını düşünüyorum.

    elbette ki her konuya/düşünceye/fikre katılmak zorunda değiliz ki katılmadığımızı ya da farklı düşündüğümüzü dile getirebiliriz yeri geldiğinde; ama her konuyu/düşünceyi/fikri herkesle ve her yerde konuşmak ve dahası bunlar üzerine ağız dalaşına varan tartışmalar yapmak zorunda değiliz ya da bir karar alma zorunlulumuz yoksa fikirler üzerine uzlaşmak zorunda değiliz. "bu böyledir." diye diretmek yerine "ben böyle düşünüyorum; sen de öyle düşünüyorsun." deyip geçmek de bir seçenek ki bence fena bir seçenek de değil.

    kısacası; konuşacağımız konuları dikkatle seçersek ve fikirlerimizi ölçüp tarttıktan sonra nezaketle ifade edersek çok huzurlu bir toplumda yaşarız diye düşünüyorum. insanlarla iyi geçinmeye çalışmak güzel bir davranış. hoşgörülü bireyler olursak japonları bile görebiliriz bence.
  • sanıldığı gibi etliye sütlüye karışmaz değildir. ya da menfaatçi bir pislik. işin aslı gerilime gelemiyordur. üçün beşin hesabını yapmak istemiyordur. üstü kalsıncıdır. helal olsuncudur. kime ne verebileceğinin kimden ne kadar alabileceğinin korkunç derecede farkındadır. yani ıspanaktan yağ çıkmayacaksa uğraşmazken istese atom mühendisi olacaklara müsamahalıdır.

    anahtar kelimeleri:
    -anlayış (...diyosunn)
    -empati (üzülmüş/sevinmiş/korkmuş... olmalısın)
    -değer verme (seni dinliyorum)
    -güven (ben seni biliyorum)
    -iyi niyet (loading...)
    -ikna (peki şuna ne dersin? böyle olması seni rahatsız eder mi?)
    -tevazu (yok canım est..)
    -espri (içerde farklı modellerimiz de var:))

    valla candır. bi tane yaptırmak lazım. çok oynamazsan 5 yıl gider.
  • kibarlığın gay olmakla eşdeğer görüldüğü ülkelerde işi çok zordur böyle insanların.
  • televizyondaki futbol programından yemek programına kadar her türlü programda kavga etmenin prim yaptığı, sesini azıcık yüksek çıkaran herkesin haketmese bile her istediğini elde ettiği bir ülkede hor görülmeleri normal olan insancıklar. kaçın siz, biz sizi de kucaklarız.

    edit: hiç yalan söylemeden bunu başarabilen insanlar da vardır. sırrı minimum konuşup maksimum dinlemekten geçiyor. memlekette dinlemeyi bilen insan olmadığı için haliyle bulunmaz hint kumaşı gibi bir şey oluyorsunuz. derman abla olmak bir süre sonra bunaltıyor ama sürekli onla bunla kavga etmekten çok daha iyidir, tavsiye ederim.
  • kimseyi iplemeyen insandır. bedeni orda kafası paralelde yaşıyor, bedeninin dolaştığı, bazen yanaştığı kıyıların çok da üstünde durmuyordur. kimin elinin kimin cebinde olduğu, kimin üstte olduğu, kimin alttan alttan giydirdiği, o arabanın kaç para olduğu, yandan yandan bakışların tehdit mi kıskançlık mı olduğu gibi tırıvırı mevzuları görünce iz bırakmadan sağdan sağdan dolaştırıyordur bedeni, kafasının olduğu yere doğru tabiy...
  • bulunduğu kabın şeklini alan tek katı.
hesabın var mı? giriş yap