• toplum tarafından islam'la beraber ya da daha öncesinden bugüne gelen hurafeleri; toplumu aydınlatmak ve doğru olmadığına inandırmak için kanıtlarıyla veya kısa ve öz bir şekilde buraya yazma kararı aldım, katılanlar olursa ve herkes bildiğini yazarsa daha anlamlı olur.

    1 (bkz: köpek giren eve melek girmez)

    islam ile zerre alakası olmayan, sadece hijyen bakımından doğru sayılabilecek bir önerme olabilir. köpeğin, tüyleri, dışkısı, çişi, salyaları hijyenik olarak sorun yaratabilir. ama günümüz insanı; köpeğin eğitimini ve bakımını doğru yaptığı için bir sorun teşkil etmeyecektir.

    2. (bkz: terliği ters çevirince şeytan namaz kılar)

    yine islam ile alakası olmayan ve disiplini kurmak için yapılan içine dini bir uyarı koyularak disiplini istikrarlı kılmak için yapılmıştır. şöyle ki;

    osmanlı zamanında misafiri bol olan evlerin kapısında terlikler birikirdi. terlikler düzensiz ve üst üste bırakıldığı için; çocukların terlikleri düzenli hale getirmesi için söylenen bir yalan.

    3. (bkz: çarşamba günleri çocuk yıkanmaz) her gün yıkanabilir, islam da böyle saçma salak uygulamalar yoktur.

    4. (bkz: mübarek günler de sevişilmez) islam da böyle bir uygulama da yoktur. hatta kadir gecesi bile yapabilirsiniz bunu. kişiler islam'a olan saygısından bunu utanç bir durum olarak nitelendirebilirler. yani sadece saygı göstermek için söylenen bir safsatadır.

    5. (bkz: mastürbasyon günahtır) hayır değildir. ama aşırı mastürbasyon tıbben sağlıklı değildir. burada da sağlık konusu ele alınıp yine içine din koyularak insanlar korkutulmuştur.

    şuan aklıma gelenler bunlar, aklıma gelince güncellerim.
    buradan mantık yürüterek şu sonuca ulaşabiliriz; hepsinin temelinde '' korkutma '' vardır. yani insan için; sağlıksız, dengesiz, işe yaramaz, faydasız, hijyenik olmayan durumlarda içine korkutma veya yıldırma eylemini din ile pekiştirmeye çalışmışlardır.
    bu mantıkla hareket ettiğinizde çoğu rivayet yada argümanların uydurma olduğunu görebiliriz. özünde faydalı görünebilir ama inançları istismar ederek bunu dikte etmeye çalışmak doğru bir yol değildir.
  • (bkz: tahtaya vurmak)

    şaman ve ilkel bir çok inanıştan gelme kötü ruhlar ağaçlarda vardır düşüncesi ile yapılan eylem. ortamda tahta olmayınca kafasına bile vuranı görmüşlüğüm vardır.
  • ağaca vurmak, ya da tahtaya vurmak eylemi, kötü ruhların ağaçlarda olduğuna inanıldığından değildir.
    bunun doğru anlaşılabilmesi için şamanizmi bilmek gerekir, kısaca bahsedeyim. şamanizmde tapma ve tapınma yoktur, tek tanrılı dinlerdeki gibi bir tanrı anlayışı da yoktur. insanlar doğanın bir parçası olduklarını ve yaşamı doğanın kanunlarının belirlediğine inanırlardı. iyi, doğru ve karşılığı olarak kötü ve yanlış vardı. iyi ve doğru baz alınarak yaşarlardı. amaçları doğaya çevreye zarar vermemek üzerine kuruluydu. çünkü şamanizmde her şeyin bir ruhu olduğuna inanılırdı. çok ulu büyük heybetli olanların ruhları da büyük olurdu, örneğin çok büyük ağaçlara saygı duyarlar kutsal kabul ederlerdi. ağaçların ruhlarının iyi olduna inanılır, böyle ağaçlara dokunmazlar korurlardı. pozitif enerjisinin ruhunun onlara iyilik getireceğine inanırlardı. ama ağaçlara ya da herhangi bir doğa unsuruna yüzeysel olarak hep anlatıldığı gibi tapınılmazdı. onu tanrı kabul etmezlerdi. o büyük ve iyi ruhlu ağaçların kötü ruhları yaklaştırmadığını bu yüzden böyle doğa unsurlarının yanında kendilerini güvende hissederlerdi. olumsuz korkulacak bir durumla karşılaşılma durumunda ise ağaca ya da tahtaya vurarak ağacın ruhunu (iyi ruhları) yardıma çağırdıklarını düşünürlerdi.
    hurafe de olsa bilgilendirme yaparken, sebeplerini doğru bilgilendirmeyle yapmak gerektiğini düşünmekteyim. aksi halde burada yazılanların da hurafelerden farkı kalmaz, yeni hurafeler üretmiş oluruz.
  • recm
    recm cezası kuran'da yoktur. kuran'a göre (nûr, 24/2), zina eden kadın ile zina eden erkeğin cezası yüz celdedir. burada bahsedilen cezanın evli kimseleri kapsadığı nûr suresinin 8. ayetindeki ifadelerden anlaşılabilir. çünkü bu ayette (nûr, 24/8) , "...dört defa şahitlik etmesi cezayı ondan kaldırır..." denilirken, ceza (el-azâb) kelimesi marife durumunda kullanılmıştır -yani söz konusu cezadan öncesinde bahsedilmiş olmalıdır- ve öyle anlaşılıyor ki 8. ayetteki ceza/azap ile kastedilen şey, nûr suresinin 2. ayetinde geçen azâbehumâ (ikisinin cezası) ifadesidir, yani 100 celdedir. nûr suresinin 8. ayetinde bahsedilen kadın evli olduğuna göre (nûr, 24/6), 2. ayetteki cezanın da evli kimseleri kapsadığı söylenebilir. nisâ suresinin 25. ayetinde, zina yapan evli cariyenin cezasının hür kadınınkinin yarısı olduğu ifade edilir. recm cezasının yarısı diye bir şey olamaz, ama 100 celdenin yarısı 50 celde eder. bazıları, hadislerle ilgili ayetlerin hükmü değiştirilmiş ve nûr suresinin 2. ayetindeki ceza sadece bekarları kapsayacak hale gelmiştir, demişlerdir/diyorlar. bu anlayış, elçiyi allah'ın üzerinde bir hüküm koyucu olarak görmek olur ve tevhit inancıyla bağdaşmaz. recm cezası, yahudi şeriatında vardır (eski ahit, yasa kitabı, 22/23-24).

    salâ
    muhammed peygamber'in vefatından asırlar sonra uydurulmuş olan salâlarda tevhit inancına aykırı pek çok ifadeye rastlamak mümkündür. ona "yâ rasûlallâh/ey allah'ın elçisi!" diye doğrudan doğruya seslenmek bir bakıma onu ilah yerine koymak olur. muhammed peygamber bizim gibi bir insandı (kehf, 18/110), öldü (zümer, 39/30) ve artık kimseyi duyamaz. "allah elçileri topladığı gün şöyle der: size ne cevap verildi? derler ki: bizim hiçbir bilgimiz yok. gaibin bileni sensin." (mâide, 5/109). hristiyanların kendisine yakarıp durduğu isa peygamber kıyamet günü şöyle diyecek: "...içlerinde olduğum müddetçe onların üzerinde şahit idim. beni vefat ettirdiğin zaman onların üzerinde gözetleyici sen oldun ve sen her şeye şahitsin." (mâide, 5/117) ölmüş kimseler kendilerine yapılan nidalardan habersizdir. "allah'ın yanında, kendilerine kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olan kimselere dua eden kişiden daha sapkın kim olabilir? o yalvardıkları kimseler onların dualarından habersizdirler. (kıyamet günü) insanlar toplatıldığı zaman, (yalvardıkları kişiler) onlara (müşriklere) düşman ve onların kulluklarını inkâr eden kimseler olur." (ahkâf, 46/5-6) yine salâlarda sıkça geçen "yâ seyyide'l-evvelîne ve'l-âhirîn/ey öncekilerin ve sonrakilerin efendisi" ifadesi ile allah'a ait bir özellik (en'âm, 6/164) elçisi için kullanılmış olmaktadır. şirk, affedilmez bir günahtır (nisâ, 4/48). onun için bu konuda çok titiz davranılması gerekiyor.

    mevlid okumak/okutmak
    yurdumuzda genellikle ölmüş kimselerin arkasından okunan/okutulan mevlid, süleyman çelebi (ö. 1422) tarafından kaleme alınmıştır. içerisinde tevhit inancıyla bağdaşmayan pek çok ifade vardır. örneğin, "rasulullah'tır bu varlığa sebep, onun rızasını aşkla et talep." denir. muhammed peygamber ölmüştür (zümer, 39/30), onun rızasını talep etmek, onu razı etmeye çalışmak, onu ilahlaştırmak olur. mevlidde geçen, seyyide'l-evvelîne ve'l-âhirîn/öncekilerin ve sonrakilerin efendisi, bütün dertlilerin dermanı, cümle alemlerin sultanı gibi ifadeler de -elçisi için değil- allah için kullanılması gereken sözlerdir.

    türbelerden medet ummak
    mekkeli müşrikler yerin ve göklerin yaratıcısı olarak gördükleri allah'ın varlığını kabul ediyorlar, ancak allah'a daha yakın olabilmek için birtakım evliyadan/şefaatçilerden medet umuyorlardı. "şayet onlara (müşriklere) "gökleri ve yeri yaratan, güneş'i ve ay'ı emre amade kılan kimdir?” diye soracak olsan, "allah’tır" derler. o halde nasıl döndürülüyorlar?" (ankebût, 29/61). "o'nun yanında evliyâ (velîler) edinen kimseler (müşrikler) şöyle derler: biz onlara, sırf bizi allah'a iyice yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz..." (zümer, 39/3). "onlar (müşrikler), allah'ın yanında kendilerine ne zararı ne de faydası olan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: bunlar allah katında bizim şefaatçilerimizdir..." (yûnus, 10/18) türbelere gidip ölülerden aracılık isteyen birinin inancının mekkeli müşriklerinkinden ne farkı kalıyor? "allah'ın yanında dua ettikleri kimseler, bir şey yaratamazlar; (aksine) kendileri yaratılmışlardır ve onlar diri değil ölüdürler ve ne zaman diriltileceklerinin de farkında değillerdir." (nahl, 16/20-21).

    "şefaat ya rasulallah!"
    allah merhametlilerin en merhametlisidir (a'râf, 7/151), kuluna çok yakındır (kâf, 50/16) ve dua edenin duasına karşılık verir (bakara, 2/186). insanın içinde sakladıklarını bilir (hûd, 11/5). muhammed peygamber, bizim gibi bir insandı (kehf, 18/110), öldü (zümer, 39/30) ve artık kimseyi işitemez. yaşarken bile insanların içlerinde sakladıklarını bilemezdi (tevbe, 9/101). o halde, allah'a dua etmek varken, bir insan neden ölmüş elçisinden yardım ister? "sen onları (münafıkları) bilmezsin; onları biz biliriz!" (tevbe, 9/101). yaşarken kendi etrafındaki insanların münafık mı mü'min mi olduğunu anlayamayan bir insanın, ölümünün ardından yaşamış hiç tanımadığı kişilere "kefil" olup da onlara "şefaat" etmeye çalışması mümkün müdür? "bağışlanmaları için allah'a dua etmişsin veya etmemişsin onlar için birdir. allah onları asla bağışlamayacaktır..." (münâfikûn, 63/6) ve "(ey muhammed!) onlar için 70 defa af dilesen bile allah onları asla affetmeyecek!" (tevbe, 9/80) şeklindeki ayetlerde allah, elçisi bağışlanmalarını dilese de bazı kimseleri bağışlamayacağını söylüyor. şu halde, muhammed peygamber'in kendilerine kıyamet günü şefaat etmesi için ona yalvaranlar, böyle bir şey gerçekleşse bile, allah'ın onları affedeceğinden nasıl emin olabiliyorlar acaba? cin suresinin 22. ayetinde, "(ey muhammed!) de ki: beni allah'tan hiç kimse koruyamaz ve o'ndan başka bir sığınak bulamam!" deniyor. muhammed peygamber kendisini allah'tan koruyamazken başkasını nasıl koruyacak ve muhammed peygamber'in tek sığınağı allah iken kendisi başkalarına nasıl sığınak olacak? gerçek şu ki, muhammed peygamber'in görevi sadece elçilik idi, hesap görmek ise allah'a aittir (ra'd, 13/40).

    tahiyyât
    namaz kılarken okunan tahiyyât duasında muhammed peygamber'e seslenilerek selam verilmektedir: es-selâmu aleyke eyyuhe'n-nebiyyu (selamun aleykum/selam senin üzerine olsun ey nebi!)" namazda sanki muhammed peygamber'in huzurundaymışız, o bizi işitiyormuş gibi ona selam vermemiz tevhit inancıyla bağdaşmaz. "ben, allah'ım, benden başka ilah yoktur. bana ibadet et. benim zikrim için namaz kıl." (tâhâ, 20/14). "mescitler allah'ındır. o halde, allah'ın yanında başka bir kimseye dua etmeyin." (cin, 72/18).

    kuran'a abdestsiz dokunmamak
    "ona ancak temiz olanlar dokunur." (vâkıa, 56/79) ayeti abdestsiz olarak kuran'a dokunulamayacağı ile ilgili olamaz. bu ayet mekke dönemi'nde indirilmiştir ve vahyin mahiyeti ile ilgilidir. abdestin nasıl alınacağının öğretildiği ayet (mâide, 5/6) ise medine dönemi'nde nazil olmuştur ve söz konusu ayet ile namaz ibadetinden önce abdest alınması istenmiştir. dolayısıyla, kuran'a dokunmadan önce abdest alınması gerektiğine dair bir hükmün kuran'da olmadığını ve abdestin sadece namaz kılabilmek için gerekli olduğunu söyleyebiliriz.

    anlamını bilmeden kuran okumak
    kuran, muhataplarınca anlaşılsın diye onların diliyle gönderilmiş bir mesajdır (yûsuf, 12/2; fussilet, 41/44; zuhruf, 43/3; kamer, 54/32). dolayısıyla kuran'ı anlamadan okumanın onun gönderilme amacına uygun düşmeyeceğini söyleyebiliriz.

    kabir azabı
    kuran'da insan için iki hayattan bahsedilir: dünya hayatı ve ahiret hayatı. bunun dışında bir hayat yoktur. "sizler cansız iken size o hayat verdiği halde allah'ı nasıl inkar edebiliyorsunuz? sonra sizi öldürecek, sonra diriltecek, sonra o'na döndürüleceksiniz." (bakara, 2/28) kıyamete kadar kabirde azap edilecek olsaydı, kıyamet günü yeniden diriltilmekten bahsedilir miydi? "günahkarlar kıyamet koptuğu gün sadece çok kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler..." (rûm, 30/55). kıyamete kadar azap gören biri böyle söyler mi? "onu (kıyameti) gördükleri gün, ancak bir akşam ya da kuşluk vakti kadar kalmış gibi olacaklar." (naziât, 79/46)

    miraç inancı
    muhammed peygamber'in göğe yükseldiği inancı kuran ayetlerine aykırıdır. "dediler ki: sana asla inanmayacağız; yerden bizim için bir pınar fışkırtmadıkça, üzüm ve hurmalardan bir bahçen olmadıkça ve içinden nehirler akıtmadıkça veya göğü iddia ettiğin gibi parça parça üzerimize düşürmedikçe veya allah'ı ve melekleri kefil olarak getirmedikçe veya altından bir evin olmadıkça veya gökte yükselmedikçe ve yükselişine de asla inanmayacağız (oradan) bize okuyacağımız bir kitap indirmedikçe... de ki: subhane rabbi! ben elçi olan bir insandan başka bir şey miyim ki?" (isrâ 17/90-93).

    mehdi inancı
    kurtarıcı (mehdi) inancı hemen hemen her dinde ve kültürde vardır. hristiyanlar isa'nın tekrar yeryüzüne döneceğine inanırken, yahudiler mesih'i, budistler ise maitreya'yı beklemektedir. kuran'a göre muhammed peygamber'in gelişi önceki elçiler tarafından insanlığa müjdelenmiştir (bakara, 2/146; a'râf, 7/157; saff, 61/6). bu nedenle, diğer inançlara mensup kişilerin bekledikleri kurtarıcı muhammed peygamber olabilir. nitekim kuran'da muhammed peygamber'den sonra bir kurtarıcı geleceğinden söz edilmez.

    muhammed peygamber'in mucizeleri
    kuran'a göre, muhammed peygamber'in insanlara getirdiği tek mucizesi kuran'dır. "ona rabbinden ayetler/mucizeler indirilmeli değil miydi, dediler... bizim sana, onlara okunan kitab'ı indirmiş olmamız yeterli olmadı mı?" (29/50-51). "bizi mucizeler/ayetler göndermekten alıkoyan şey öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır..." (isrâ, 17/59).

    salavat
    kuran'a göre allah ve melekleri muhammed peygamber'e salat eder: "allah ve melekleri nebi'ye salat eder. ey iman edenler! ona salat edin..." (ahzâb, 33/56). salat etmeyi "salavat getirmek" olarak yorumlayanlar, muhammed peygamber'in ismi her anıldığında "aleyhi's-salâtu ve's-selâm" veya "sallallâhu aleyhi ve sellem" gibi sözler söylemeyi gerekli görüyorlar. oysa aynı surenin 43. ayetinde de şöyle deniyor: "o (allah) ve melekleri size (siz inananlara) salat edendir..." (ahzâb, 33/43). şu halde allah ve melekleri inananlara salavat mı getiriyorlar?

    seyyid-şerif
    muhammed peygamber'in kızı fatıma'nın çocukları hüseyin ve hasan'in soyundan gelenler için seyyid ve şerif sıfatları kullanılmakta ve böyle kimselerin diğer insanlara göre daha muteber olduklarına inanılmaktadır. oysa kuran'a göre üstünlük soyda değil takvadadır (hucurât, 49/13). mesela, ibrahim peygamber'in babası azılı bir müşrikti (en'âm, 6/164).

    isa'nın yeryüzüne inişi (nüzûl-i îsâ)
    bazı müslümanlar -tıpkı hristiyanlar gibi- isa'nın ölmediğine, göğe yükseldiğine ve kıyamete yakın yeryüzüne inerek birtakım icraatta bulunacağına inanmaktadır. bu inanç, kuran ayetlerine aykırıdır. çünkü isa'nın kıyamet günü yapacağı konuşmada böyle şeylerden hiç söz edilmez: "allah buyurduğu zaman: ey meryem oğlu isa! insanlara, beni ve annemi allah'ın yanında iki ilah edinin, diye sen mi söyledin? isa da şöyle der: seni tenzih ederim! benim için hak olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. onu söylemiş olsaydım, sen bilirdin. sen, nefsimdekini bilirsin. ben, sendekini bilemem. sen gizlilikleri çok iyi bilensin. ben onlara ancak, benim de rabbim sizin de rabbiniz olan allah'a kulluk edin, diye bana emrettiğin şeyi söyledim. içlerinde olduğum müddetçe onların üzerinde şahit idim. beni vefat ettirdiğin zaman, onların üzerinde gözetleyici sen oldun ve sen, her şeye şahitsin." (mâide, 5/116,117)

    kandiller
    muhammed peygamber'in vefatından asırlar sonra, ilk olarak mısır'da peygamber'in doğum gününü (mevlid) kutlama, ilk olarak kudüs'te de recep ayının ilk cuma gecesini (regaib) kutlama geleneği başlamıştır (kaynak). mirac, kuran ayetlerine (isra, 17/90-93) aykırı bir iddiadır. benzer şekilde, şaban ayının ortasındaki gece (berat) allah'ın dünya semasına tecelli edip kullarını affedeceğine dair rivayetler -ki bu durumda diğer gecelerde allah'ın yakınlığının ve merhametinin nispeten daha sınırlı olması gerekir- allah'ın kuluna daima yakın ve merhametli olduğunu söyleyen ayetlere (bakara, 2/186; a'râf 7/56 vb.) aykırıdır.

    https://hakkadavet.alimallah.com/hurafeler.htm
  • lütfen selefiler sözlüğü terk etsin. çölüne dön vahabi!
  • islamın bizzat kendisi. var mi arttiran?
  • allah'ın özel bir dostu yoktur. sadece kulları vardır. öğrenin şunu artık.ögrenemediginiz için tarikat ve cemaatler kanınızı emiyor.

    edit: uyarılarda yûnus suresi 62. ayette allah dostlarından bahsettiğini belirten arkadaşlar oldu. islamda takva sahibi her müslüman allah dostu olarak kabul edilir. yani iman eden inanan hiçbir kul diğerinden üstün değildir. aslında bunu kast etmiştim. "ben allah dostuyum" diyerek sizi sömürenler aslında sizden üstün değiller.
  • islamiyet'i sadece kuran'a göre yorumlayanların dile getirdiği hurafelerdir. recm cezası peygamber devrinde uygulanmıştır. recm ayetini hatta bir keçinin yediği rivayet ediliyor. neyse şu sayılan hurafelere ışid de hurafe diyordu. arkadaşımız selefi düşüncesini anlatmış kısaca.

    bence dinlerin çoğu uygulamasının hurafe olarak anılıp hayatımızdan çıkması gerekiyor. artık bu konular tarihin bir konusu olsa da toplumlarımız da devletlerimiz de coğrafyamız da bir rahatlasa.
  • * kör tesadüfle kendiliğinden var olduğuna inanmak.

    * sonsuz evrenin engin karanlığında, minik bir toz zerresinin üstünde debelenmeyi, bir gün ölüp yok olacağını bile bile şimdi yaşamayı anlamlı bulmak.

    * etik ve ahlaki hiç bir ilkeye sahip olmayan bir şeye inanırken ve bunları temellendiremezken, dinlerden kotardığı ilkeler üzerinden ahlakçılık taslamak.

    var mı arttıran?

    edit : kur'an'ı kerim'de, peygamber'in ancak kur'an'a uyduğunu ve böyle emredildiğini okudukları halde hala recm vardı diyenleri görüyoruz.

    kur'an'da zinanın cezası açıkça yazarken (100 celde) olmayan ayetler (kesin keçi yemiştir) üzerinden (ki ölüm cezası ancak bir masumun öldürülmesine karşılık uygulanır) recm (taşlayarak öldürme) cezasında ısrar etmek neresinden baksanız tutarsızdır.

    edit2: islam'da meşru evliliğin şartları kur'an ile kesin bir şekilde hükme bağlanmıştır.

    * sözleşme (evlilik akdi) üzere olması, bu sebepten evrensel teamüller gereği kadın ve erkeğin bir sözleşmeye taraf olabilecek olgunluğa sahip olması,

    * mehrin ancak ve sadece kadına verilebilmesi şartı, bu şartın da nisa suresi 6'ya göre sadece rüşt sahibi olmuş bireylere verilebileceği,

    * kur'an'da evlilik ile ilgili ayetlerin hepsinin kadın ve erkekler diye başlaması (asla ve asla çocuk ifadelerinin geçmemesi)

    şuan aklıma gelmeyen diğer şartlardan da dolayı meşru evliliğin ancak kadın ve erkek vasfına ulaşmış bireyler arasında olabileceği, bunun dışında kalan her şeyin evliliğin meşruiyetini ortadan kaldıracağını not düşelim.
  • hem tanrının insanı kusursuz yarattığına inanıp hem sünnet olmak.
hesabın var mı? giriş yap