• rubik küpü masanın üstünde karmakarışıktı. 7 yaşındaydım, aklım başımdaydı. çözmeye çalıştıkça yalnızca kartezyenini değiştirdim karmaşıklığın. hatırladığım bu bulanıklıktı.

    insanın hatırladığı ilk anısı, hayatı okumak için önemli bir maddeymiş psikanaliz açısından. içindeki şehrin anahtarı. hatırladığı ilk anısı: ilk iz, koskoca bir okyanusun sahillerinde, ya da çok derine batmış bir ayak karlı bir yamacın teninde.

    yüzleri unutuyorum zamanla. fotografik bir göz kırpıştan ibaret kalıyor içimdeki suretler. seslerine istediğim cümleleri kurdurtamıyorum. kendileri olup, kendileri gibi konuşuyorlar. rüyalarımda hep yüzsüz oluyorum. suretim beni hatırlamıyor. kimi yaşıyorum ? diye soruyorum kendime. kimi taşıyorum bunca zamandır ? kendin olmakla ilgisi yok bunun. olmakla herhangi bir ilgi kuramıyorum.

    silüetine vuruldum dedim bir akrebe. benim için geçersiz bir neden dedi. bilmiyordu, yüzleri zamanla unuttuğumu. oysa yalnızca onu hatırlamak istemiştim.

    pervane dönerken ışığa, o kamikaze uçuşuna tur bindirirken rotasyonunda ölümün, üşüdüğü içindi intiharı. yanması altın vuruşuydu bu çaresizliğin.

    akrep, kalırken çevresini kuşatan cehennemde, kendini ağulayan zehiri, panzehiriydi o yanmanın. hayır ölmüyordu ikisi de. pervane kendini unutuyor, akrep hatırlıyordu. bunu anlatamadım kimseye.

    ilçeye iniyorum bazen, sabahın erken saatlerinde. dükkanlardaki yazıları daha bir dikkatle okuyorum. merak ediyorum kuşların çatılardaki yaşamını. toroslarla dolu sokaklarda başında bere,elinde sigarası dalgın yürüyen adamların hayata nerden başladıklarını. okula giden çocukların hangi asfaltta kalacaklarını. dumanı tüten çaylar gelip gelip gidiyor masalara. kahvelerde, yüzlerine alacalı bir sakal ve ruhuna secde etmemiş bir karanlık çökmüş sürgünler nerde olduklarını biliyorlar mı ? diye bir düşünce takılıyor aklıma. obsesyon oluyor sonra bütün bir gün. rahatlayacak zorlantı bulamıyorum. anılar bulanıklaşıyor daha eskimeden. içiyorum tek başıma, karanlık odalarda sert bozlaklar çalıyorum. bir şey var dışarda. adını koyamıyorum. anımsamaya çalışınca şehri, yüzü olmayan insanlar görüyorum.

    rubik küpü masanın üstünde karmakarışıktı. 7 yaşındaydım. aklım başımdaydı. oyunlara dalmamıştım. çok uğraştım. yalnızca karmaşıklığın coğrafyasını değiştirdim.

    ilkbahar: ilk katmanı çözmeyi becerdim. yıllarca bunu başarı saydım.

    yaz: ırmaklarda yüzüp, sigaraya başladım. ben bunu çözemem dedim. bıraktım.

    sonbahar: tüyolar aldım. ikinci katmanı çözdüm. kendimi dahi sandım.

    kış: üçüncü katmanı çözmedim, keşfettim. yaşımın ilerlediğini fark ettim. bana kimse öğretmemişti. tanıştığım insanlara çözmeyi öğrettim.

    şehir ? zaman ? insan ? ne hatırlatır ilk anıyı ? bilincin miladı, yıkık saraylarda tahtını bırakırken, zincirleme bir kurşuna dizilmeden başka nedir ki zamanın geçmesi ? insan ne kadarını bırakır anılarında ? ne kadarını kurtarır belleğinin ? en büyük nakış kilimin kendisidir. sonu gelmez bu manyakça davranışın. gittikçe büyütülebilir.

    insanlar sevişiyor kapalı odalarda. sabahları soğuk suyla yüzümü, geceleri ekşi şarapla içimi yıkıyorum. her sabah yeniden hatırlıyorum yüzümü. rüyalarımda hep yüzümü kaybediyorum. insanlar uyuyor kapalı odalarda. ben sokakları üstüme kapatıyorum.

    rubik küpü, masanın üstünde karmakarışıktı. hatırladığım bu bulanıklıktı. çözmeyi öğrendim. sessizce ve inatla.

    hatırlıyorum. yüzümü çıkartamıyorum.
  • insan 2.5-3 yaşından önceki hiçbir şeyi hatırlayamıyor ya hani, hayata dair hatırladığınız ilk şey sabah uyanınca hatırlamaya çalıştığınız bir rüya gibi oluyor. acaba gerçekten böyle mi oldu yoksa uyduruyor muyum şüphesini yaşıyorsun. ilk anı hayatı algılayış şeklinizi belirliyor gibi geliyor bana. belki ben gereğinden fazla anlam yüklüyorum.
    bilmiyorum.
    çünkü, hatırladığım ilk şey dedemin öldüğü gün. tabi o zaman dedemin öldüğünü bilmiyordum, 3 yaşındaydım. yani dedemi hatırlamıyorum. yıllar sonra öğreniyorum anlam veremediğim bölük bölük resimlerin o güne ait olduğunu. ben 3 yaşlarındayım, kuzenim birinci sınıfa gidiyor. ilk resim, evin girişi karanlık ve içerisi kalabalık. kadınlar var. ikinci resim, kuzenim okuldan geliyor, ben hep onun peşinde gezerdim, yine peşine takılıyorum. üçüncü resim, boş bir odaya giriyor ağlayarak, o odanın penceresi güneş alıyor, aydınlık, kenardaki yatağın üstüne oturuyor, mavi önlüğünü ve sırt çantasını hatırlıyorum. bu kadar.
    bilinci kapalı bir hastanın bir anlık hayata dönüp etrafını izleyip sonra tekrar bayılması gibi. bu anıyı oluşturmak için uyanmış küçük beynim.
    ilk anısı ölümle ilgili olan birini hayata ayık tutmak zor.
  • çok uzun zamandır kendime sakladığım şu an ne olduğum ile alakası nedir pek de bilmediğim anıdır, benimkisi şöyle ki; mahallenin sünnetcisine sünnet olurken sünnetçinin yanlışlıkla iğneyi pipi yerine bacağıma batırması ve bacağımdaki ufacık delikten kanın yere doğru akması. bu anı yaklaşık olarak 1.5 yaşından kalma sonrasında hiç bir şey yok en az 4 veya 5 yaşına kadar hiç bir şey hatırlamıyorum. ya pipinin çok önemli olmasında ya da ilk defa iğne ve kan görmemden mütevellit hafızama kazınmış ve hala dün gibi net olan ilk anıım budur.
  • büyük ihtimal ilk aşkımı barındıran ve daha sonra hoşlanacağım tipleri de etkileyen anımdır. 2, en fazla 3 yaşındayım. annemle sirkeci trenindeyiz, ayakta dikiliyoruz. yanımızda da sarışın bir "abi" 20lerinin başlarındaydı diye düşünüyorum. 90ların punker bir arkadaşı, dikmiş bütün saçlarını. kulağında da kulaklıklar. bir tane de dayı, ne yaptı şu an hatırlamıyorum ama sinirli bir şekilde trenden inerken benim "abi" arkasından salak diyor. ama sadece ağzını oynatıyor, ses çıkarmadan. ben de nedense bu olaydan çok korkup annemin bacaklarının arkasına saklanıyorum. annem de ne olduğunu anlamadığı için dönüp bana ne yaptığımı sorunca bu punkerın dikkatini çekiyorum. tabi gözlerimi korkuyla ona diktiğimi fark edince gülüp yanıma eğiliyor. adımı, yaşımı falan soruyor. öyle bir kaç şey daha sorup beni konuşturmaya falan çalışıyor, sonra da ineceğimiz yere gelip büyük bir hüzünle kendisinden ayrılıyorum. ekşisözlük aracılığıyla kendisine sesleniyorum. punker abim aradan 20 sene geçti hala seni arıyorum, gel bari sen bul beni.
  • evin tavanında doğuya bakan uzun ince pencere, pencereden içeri düşen gün ışığı, gün ışığının içinde uçuşan toz zerrecikleri... ablam beni dışarı çıkarmak istiyor, olmaz diyorum, ben sizin ailenizden değilim. ben niye yalnızım diyorum. olmaz öğle şey gerizekalı gerizekalı konuşma diyor bana.
    arkadaş ben o zamandan beri özümde hep yalnızlık hissediyorum. sosyal görünümlü asosyal oldum çıktım.
  • adler’e * göre yaşam biçiminin tanımlanmasında kişinin yaşamında hatırladığı “ilk anı” sı önemlidir.

    “adler her hastasına çocukluk günlerinden çağrıştırabildiği ilk yaşantıları sorardı.çünkü böyle bir anının rastantısal olmadığına inanmıştı. ona göre bir insanın ilk anısı sorulduğunda verdiği yanıt , o insanın yaşam biçimini aydınlatıcı nitelikte olabilir. tıpkı bir rüya ya da sanat yapıtı gibi, görünüşte rastlantısal olan ilk anı, terapiste kişinin yaşam biçimi yönünden önemli bir ipucu verebilir. böyle bir anı görünürde hiçbir özellik taşımayabilir, ancak önemli olan, neden diğerlerinin değil de bu anının tüm canlılığıyla hatırlandığıdır. rüyaların yorumlanmasına benzer bir yaklaşım, ilk anının seçimindeki gerçek nedenleri ortaya koyabilir.”

    engin gençtan /psikanaliz ve sonrası (s.131)
  • adler, * psikolojik analizde 3 temel üzerinde durur:
    bireyin hatırladığı ilk anıları,
    ailenin kaçıncı çocuğu olduğu ve
    rüyalarını nasıl yorumladığı

    (bkz: #99742886)

    hatırladığınız ilk anıyla sizin kişiliğiniz arasında bir bağlantı olabilir mi?

    adler insanın doğasını ve temel hayat görüşünü anlamada ilk anıların oldukça yansıtıcı olduğunu söylemiştir. hatta
    " bir insana ilk anısını sormadan asla kişiliğini incelemeye başlamam." demiştir.
    bu anılar yanlış veya eksik olsa bile insanın kişiliği hakkında bilgi verecektir diyerek terapilerinde bu yöntemi sıklıkla kullanmıştır.

    peki ilk çocukluğumuza dair anıların ve onların anlamlarının neden çok azını hatırlarız? freud savunma mekanizmaları teorisini kullanarak, bu anıların çoğunun rahatsız edici, cinsel ve saldırgan içeriğinden ötürü bastırıldığını veya değiştirildiğini söylemiş. günümüzde psikologlar çocukların zihinsel becerileri gelişmediğinden bu anıları oluşturamadıklarını ve kaydedemediklerini söylüyor.

    araştırmalar insanların çoğunun en erken 2,5 - 3 yaşındaki anılarını hatırladığını söylüyor.

    adleryan psikoterapi sürecinde;
    formel değerlendirmede hem rüyalar hem ilk anılar yer almaktadır. ilk anılar kişinin geçmişteki durumlardan, olaylardan yola çıkarak, şimdiki durumların nasıl oluştuğuna dair ipucu verir. yani kişinin geçmişini yorumlama ve algılama şekli şimdiki yaşantısını şekillendirir.
  • eğer ilk anınızı 2 yaşınızın altındayken hatırlıyorsanız muhtemelen istemsizce yarattığınız bir kurgudur. hafızadaki hatırlanan en eski anı yapılan bilimsel araştırmalara göre 3-3.5 yaş aralığındadır. ama bebeklik anılarını hatırladıklarını iddia eden çoğu kişinin ne kadar haklı olduğuna dair de araştırmalar yapılmış. aşağıdaki paragrafı hikayevari şekilde yazıyorum.

    -------------
    bunu irdelemek için yapılan geniş çaplı bir araştırmaya toplam 6.313 kişi katılıyor. katılımcılardan kesinliğinden ve detaylı olduğundan emin oldukları ilk hatıralarını ve bu hatırayı kaç yaşındayken edindiklerini açıklamaları isteniyor. yani bu hatıralar deneyim edilmiş olmalı. örneğin bir aile fotoğrafına, aile hikayesine veya doğrudan edinilen deneyim dışında herhangi bir kaynağa dayanmamalı. 1.592 kişi ilk hatırasını 2 yaşında edindiğini, 887 kişi ilk hatırasını 1 yaşının altında edindiğini öne sürüyor. yani katılımcıların %40'ı ilk hatıralarının 2 yaşın altında olduğunu savunuyor. katılımcılardan aldıkları verilerden yola çıkarak en eski hatıra açıklamalarının içeriği, dili, doğası ve detayları inceleniyor. bunun sonucunda bilimsel olarak ilk hatıralar 3-3.5 yaş aralığındayken nasıl oluyor da insanların yarısı 2 yaşın altında hatıralara sahip oluyor diye "kurgusal ilk anı" denen şey ortaya çıkıyor ve bu araştırılmaya başlanıyor.
    ----------------

    sonuç olarak, katılımcılar bu bebeklik anılarını hatırlarken aslında olan şey, gerçek anılar yerine, hatırlanan erken deneyim kırıntıları ve kendi çocuklukları hakkında bazı olaylar veya bilgilerden oluşan zihinsel bir bütünlemedir. katılımcılardan gelen yanıtlara bakıldığında, bu ilk 'anıların' çoğunun sıklıkla bebeklik ile ilgili olduğu ve genellikle "bir çocuk arabasına dayanan bir anı olduğu" görülmüş. peki bu hatıra gerçek değilse o halde böyle bir hatıraya sahip olduğunu onlara düşündüren ne?

    1 yaşındayken bebek arabasında olduğunuz bir günü detaylıca hatırladığınızı varsayalım. anıyı şöyle oluşturuyoruz: 3 yaşına geldiğinizde, başka bir kişi size (yetişkinlikte hatırladığınızı öne süreceğiniz) 1 yaşınızdaki "bebek arabasıyla gezdirildiğiniz günü" anlatıyor. 3 yaşında, size anlatılan bu anı sırasında siz o anın nasıl göründüğünü hayal ediyorsunuz. bir süre sonra yine 1-2 yaşınızdaki bir başka anı size bir başka kişi tarafından anlatılıyor. size birkaç done daha veriliyor. deniyor ki: "annen seni sıcak bir günde parkta gezdiriyordu, o sıcakta parka gittiğimiz için annene söyleniyordum." siz tekrar o günü zihninizde hayal ediyorsunuz.

    zamanla, belki birkaç ay veya yıl sonra bize aktarılan bu anı kırıntıları bütün bir anı haline geliyor. peki nasıl geliyor? işte burada beyniniz mimarlığını sergiliyor. ilk anlatılan anıyla, ikinci anlatılan anıyı harmanlıyoruz ve üzerine mekanı yaratmak için gereken detayları kurguluyoruz. sonra bunları edindiğimiz gerçek bir anıyla birleştiriyoruz. nihayetinde ilk anımız şöyle oluyor: "annem beni o gün gölgeliği kapalı yeşil bebek arabamda, parkta gezdiriyordu. benim ağzımda biberon vardı ve gölgeliğin arasından sızan güneş ışığı yüzüme çarpıyordu. annemin saçları o zaman sarıydı ve babam eşofman giymişti." ilk iki anıyı birleştirdik. ikinci anıda bahsedilen "sıcak günü" gölgeliğin arasından sızan güneş ışığı olarak yansıttık, ağzımızdaki biberonu anıyı tamamlamak için bir detay olarak kurguladık. ebeveyn detaylarımız gerçek bir anıya dayanıyor.

    muhtemelen kurgulanan bu anıyı çocukluk veya yetişkinliğimizde oluşturacağız. ebeveynlerimizi detaylandırdığımız gerçek anı kırıntımız, detaylı ama kurgusal başka bir anıya dönüşmüş olacak ve gerçek anının yerini alacak. bunu kasıtlı olarak yapmıyoruz. sadece beynimizin bir oyunundan ibaret. aynı bilgisayarlarımızda disk birleştirme için yaptığımız defrag işlemi gibi. parçalanmış verileri bütün haline getirmek.

    katılımcılara açıkladıkları anılarının kurgu olduğu söyleniyor. tabi ki katılımcılar bunu reddediyor. ki bu çok doğal çünkü gerçek olmasa da o kişi için o anı var. beyin buna inanıyor ve saklıyor. haliyle o kişinin beyninden o hatırayı silmedikçe aksini kabul etmesi pek kolay değil.

    kaynaklar: city university london, sage.journals,
  • en temiz, uzun metrajlı film gibi anımsadığım gün, beş yaşımın birkaç ay sonrası. ellerim hep havada. biraz şımarık biraz şaşkın herkese ellerimin parmaklarını gösterip beş yaşında olduğumu söylüyorum. "beş, beş... kocaman bir sayı, çok büyüdüm ben." diyorum. ceketimin bilekleri ellerime geliyor, geriye çekiştirip tekrar tekrar, hiç sıkılmadan ellerimi kaldırıp "beş yaşındayım, her şeyi yapabilirim. daha güzel resimler çizebilirim." diyorum. belki bu anımdan dolayı küçük çocukların parmakları yardımıyla yaşlarını sayması çok hoşuma gider. içim ısınır.
  • ilk mi bilmiyorum ama şöyle bir durup düşündüğümde referans verebileceğim tek bir eski anı su yüzüne çıkıyor.. bunun dışında bir sürü bölük pörçük görüntü var ama belirgin bir mesneti yok hiç birinin.. çoğu belki rüya, belki kendi kendime uydurduğum şeylerdir herhalde..

    olay dedemin evinde geçtiğine ve dedem de hayatta olduğuna göre en fazla 2-2,5 yaş civarında olmam lazım.. dedem ben 3 olmadan vefat ettiği için daha büyük olmam mümkün değil..

    bir fotoğrafta görünen, anlatılmış bir hikayeden alınabilecek ya da aile içinde konuşulagelen gündelik mevzulardan biri değil.. hava kararmış, dedemin iki odadan müteşekkil bekar evindeyiz, yaylı bir koltuk var, oldukça eski, ortada alçak bir sehpa var.. sehpanın üstünde lahmacunlar.. yanında da büyük cam şişede (1 lt.lik depozitolu cam şişe) coca-cola..

    benim çocukluğumda dışarıda yemek ya da dışarıdan eve söylemek falan pek yoktu.. seksenlerin başında herkes mi böyleydi, yoksa bizimkilerin mi adeti değildi bilmem.. o yüzden lahmacun yemek çok sıra dışı, çok büyük bir olay.. muhtemelen de o yüzden aklımda kalmış.. dedem de garibim naapsın, ziyaretine gittiğimizde bize yemek pişiremez ya, ne zaman gitsek lahmacun yaptırırmış..

    referans verebildiğim ve 2-2,5 yaş aralığına denk gelen bu ilk anımın sehpanın üstünde duran lahmacun ve kola görüntüsü olması da ilginç.. dedem yok bu görüntünün içinde.. sadece üzerinde sigara yanığı delikleri olan kahverengi eski bir yaylı koltuk, alçak bir sehpa, lahmacun ve kola..

    lahmacun ve kola.. anıya bak..! *
hesabın var mı? giriş yap