• diploma, başarılı dolu bir hayatın sadece şans faktörü ile elde ettiğinizi ve bir gün bu 'foyanızın' ortaya çıkacağını içten içten kafada kurduğunuz, kariyeri, ilişkileri günlük rutini berbat yönde etkileyen duygu durum bozukluğu.

    imposter sendromu
    10 tips to overcome the imposter syndrome
  • kişinin kendi başarılarını içselleştirememesi nedeniyle ortaya çıkan psikolojik fenomen. başarılarının somut kanıtlarına karşın kişi sürekli olarak bu başarıyı hak etmediğini; şans eseri veya etrafındaki insanları aslında olduğundan daha zeki veya ehil olduğunu düşünmelerini sağlayarak elde ettiğini düşünür. azınlıklarda ve kadınlarda daha sık olarak rastlanmaktadır.
  • ne yaparsam yapayım kendini yeterli hissetmemektir.
    ben öss'ye hazırlanırken çok çalışmamıştım. nispeten puanı düşük bir bölüm istiyordum. övünmek gibi olmasın sınavı totomla yapsam bile giriyordum istediğim bölüme. ama riske atmak istemedim. çalıştım, elimden geldiğince çalışıyordum ama elimden gelenin en iyisi bu değildi. en azından çalışıyordum. sonra sınava girdim. beklenenden çok daha iyi bir puan aldım. aklımda hiç mi hiç olmayan bir bölüme girdim. hiç pişman olmadım; hatta şu an benim ben olmamı sağlayan bir meslek oldu (ki bu başka bir hikaye).
    sonra nedense üzerime ilk sene bir azim geldi. ilk sene ortalamam doruk yaptı. iyiki de yapmış, sonraki senelerde istikrarlı bir düşüşe geçti; ama o ilk sene ortalaması beni hep kurtardı ve ortalamamı yüksek tuttu. yine aynı olay, elimden geldiğince yapıp elimden gelenin en iyisini yapmadım.
    elbetteki üniversite bitmesin istemiştim, bu sebeple yüksek lisansa başvurdum. bu seferki biraz uzun sürdü. beklenenden 2 sene sonra bitirebildim. tezimi yazdığım dönem dışında yine aynı hikayeye döndü tabi. akademi hoşuma gitti, doktoraya başvurdum.
    ve şimdi doktora yapıyorum. tez aşamasında değilim tabi, hala ders alıyorum. iyi gittiğini düşünüyorum; ama sanki birşeyleri eksik yapıyorum gibi. bu kadar anlattım böyle elimden gelenin en iyisini yapmadım diye, yanlış anlaşılmasın, hiçbir zaman ortalama bir öğrenci/insan/akademisyen olmadım. her yaptığımı dereceyle bitirdim; ama sanki elimden gelenin en iyisini yapmadığım için kendimi yalancı gibi hissediyorum. sanki birgün birisi aslında başarımın gerçek olmadığını yüzüme vuracakmış gibi hissediyorum. sanki hep bu geldiğim yere şans eseri gelmişim gibi hissediyorum. sanki ne yazsam saçma, ne düşünsem akademik anlamda anlamsızmış gibi geliyor ve hatta tez danışmanımın benimle çalışma fikrinden pişman olacağı gibi düşünceler geçiyor kafamdan. sürekli bir endişe, sürekli kendimden kuşu. bu geçecek mi acaba yoksa hep böyle mi olacak?
  • aşağılık kompleksi ile karıştırılmaması gerekir. kişilerin başarılarını şansa veye dış etkenlere atfetmesidir. akademide bu sendroma çoğunlukla kadınlarda rastlanır. mesela kadın ödül alır, ödülü başarısından dolayı değil de öyle denk geldiği için aldığını düşünür. ya da kadınlar için bir kota var, başvuran başka kadın yoktu, ödülü de o yüzden bana verdiler diye düşünür. örnekler uzar gider. bundan nasıl kurtulunur, ben de bilmiyorum.
  • nam-ı diğer taklitçi sendromu. ayrıca uzun süredir boğuştuğum, hayatı yaşanılmaz kılan, asla geçmeyen bir "yakalanma, rezil olma" korkusuna neden olan mental rahatsızlık.

    mantığım, üzerinde uğraştığım akademik alanda, akranlarımla kıyaslandığında ortalama üstü bir başarı yakaladığımı biliyor ancak aldığım her proje teklifi, yaptığım ve onay almış her çalışma hatta bitirdiğim ve benden çok daha yetkin akademisyenlerce gözden geçirilmiş ve beğenilmiş araştırmalar bile her şeyin "şans" eseri olduğunu hissettiriyor bana. asla birilerini kandırmak için bir şey yapmıyorum ama sanki her an birileri yaptıklarıma bakacak ve foyam ortaya çıkacakmış gibi temelsiz bir korkuyla yaşıyorum.

    daha da kötüsü buna eşlik edecek şekilde 2010 yılından beri aktif şekilde depresyon ve insomnia ile de uğraşıyorum. imposter sendromu güvensizliklerimi tetikledikçe kendimi sevememeye ve hayatın her alanında yetersiz görmeye başladım. bu yüzden de ikili ilişkilerde çok can yakıcı kayıplar ve başarısızlıklar yaşıyorum. her ne kadar kendimi "sen başarmamış olsan zaten kimse seni onaylamazdı." gibi tümcelerle telkin etmeye çalışsam da başa çıkması bir hayli zor ve eninde sonunda sizi tüketmeye başlıyor bu rahatsızlık.
  • yazilim dunyasinin bir numarali sendromu. her eve lazim. bizde 2 adet var. yillar gecse de gecmiyor-mus.
  • türkiye'de kamu sektöründe bütün donanımlı insanlar kendilerini yetersiz görürken bütün yetersiz insanlar kendilerini harika görür. büyük bir tımarhane yani.
  • insanın, sahip olduğu yetilerin birer illüzyon olduğunu zannetmesi.
    (bkz: taklitçi sendromu)

    genelde imposter sendromu çeken kişinin iç sesi şudur:
    "hiçbir yeteneğim, donanımım yok ve tamamen şansa bu kadar iyi bir noktadayım. insanları kandırıyorum. bugün yarın anlaşılacak sahtekarın teki olduğum. çok büyük rezil olacağım."

    yaptığını, işini, vs yapmaya devam etmeye engel olan bir his değildir genelde. sadece kişinin iç çatışmalarını arttırır.
  • nedense bu sendroma sahip insanlar kendini ucundan bucağından akademide buluyorlar.

    belki de akademik çalışma ortamının soyutluğu/ belirsizliği bu sendromu daha üstesinden gelinemez hale getiriyor.
  • yaptığım bir işi inceleyen bir uzmandan en az üç kere perfect lafını duyup başkaları tarafından da bir sürü övgü ve tebriklere boğulmam karşısında içimden “herhalde yeterince incelemedi, bozuntuya vermemek için övüyor” diye düşünürken yakaladım kendimi.
    o düşüncenin yakasını bırakmadım, üzerine epey kafa yorup, bu, kendime hakkımı verememe halinin köklerine inmeye azmettim, başardım da.
    bu sırada arkadaşım benle dalga geçiyor, “şu an saçmasapan şeyler yapıp aşırı eğleniyor olman lazımdı aloooo” diyordu. bense uzaklara dalan nuri bilge ceylan filmi karakteri gibi derin kazıyordum.
    neticede bu siktirboktan değersizleştirmenin kaynağını bulup allah belanı versin dedikten sonra tuttuğum nefesi bırakıp hakkımı vermek üzere yerimden kalktım.
    biliyorum, bir sonraki sefere utanmadan yine gelecek, yine bana aslında her şey tesadüf, şans, şöyle olmuştur da böyle olmuştur diyecek. ben de onu karşı duvara yapıştırıp “bunu gözümün içine bakarak söylesene delikanlı” diycem.

    bilmem hangi zamanda içimize yerleşmiş bir sesin bizi aşağı çekmesine izin vermek yerine, kendimize daima bir başkasına bakar gibi bakan nesnel bir gözle yaklaşıp hak ettiğimiz takdiri, gururu, şefkati teslim edelim.
    çünkü pek çok değişken bir araya geldi ve sen başardın!
hesabın var mı? giriş yap