• genellikle olumlu yorumlar yapılmış olsa da gırtlağına düşkün bir adam olarak şunu söyleyebilirim ki mezeler hadi hürmeten konuşacak olursak bile en fazla vasattır. bir küçük yeni rakı, 12 bira, 4 çeşit meze, bir ara sıcağa, ana yemeksiz, balıksız olarak 4 kişi 320 tl verince sukünetinize sokayım dedirtiyor insana. çizdik üzerini, hayırlısı bakalım.
  • içerde şarkı söylemek yasak olduğu için sarhoş olup karga sesiyle sağ eli sürekli havada terli terli böğüren, altın takılı, şişman, müteahhit tiplerin, saçlarını yalatmış genç zengin piçlerin, tikilerin pek görülemeyeceği, adam gibi içip muhabbet edilebilen, mezeleri oldukça güzel olan (özellikle köpeoğlu tavsiye edilir) nevizade'de gidilebilecek nadir güzel yerlerden biri olan meyhane.
  • hafiften pahalı ama güzel bir meyhane.

    bir kere, öyle elini ağzını korkak alıştırmadan, şöyle külliyatlı keyifli yiyip içecem diyorsan adam başı 100 lirayı hazır etmek lazım. bu bir. ikincisi mekanın en önemli olayı sohbet, muhabbet, müziksizlik. fasıl, müzik olayına deliren, rakı sofrasında sadece ve sadece şen sohbet ve kahkahalar arayan birisi olarak müziksizlik çok önemli.

    gelelim yiyeceklere;

    kırmızı ette çok başarılı değiller bence. köfte hele direk vasatın altında. balık tarafında ortalamanın üzerinde oldukları aşikar ama asıl olay meze ve ara sıcaklarda imroz deyince. bence mezeleri acılı ezme hariç oldukça kuvvetli. ister deniz ürünlerinden, ister sebzeden olsun mezeler iyi mekanlar içinde bile sıyrılacak kalitededir. ara sıcaklarda paçanga böreği on numaraya yakın. kalamar tava güzel. tereyağında karides güzel.

    bir başka çok güzel şey ise bence ambians. masaları hafiften birbirine yakın ama rahatsızsınız diyemem. eski meyhane döşemelerinin korunmuş olması, duvarlardaki fotoğraflar çok güzeldir. kalabalık zamanlarda servis gecikebilir. mekanın diğer bir güçlü yanı da müdavimleri. kalabalık zamanda bile çevrede rahatsız edici tipler görmüyorsunuz. herkes masasında, sohbetinde, olması gerektiği gibi... öyle anıra anıra gülen konuşan, yan masaları kesen, sadece sap gelmiş olsa bile sağa sola rahatsızlık verecek tipler yok gibi.

    bu mekanda bana tek batan şey terastaki, elinde rakı kadehi olan, sonradan renklendirilmiş büyükçe atatürk fotoğrafıdır. bu fotoğraf gerçek mi bilmiyorum, eldeki kadeh fotoşop tarzı bir olay dahi olabilir. rakı içen, rakı sofrasında atatürk fotoğrafı zaten bol bol var bu bahsettiğim fotoğraf çok yapay kalıyor orada.

    bu mekanın yeme içme anlamındaki rakibi bence kurtuluş'taki madam despina'dır. lakin orada fasıl olduğundan ben tercih etmem. taksim'de içeceksem birinci mekanım imroz'dur.

    totalde 8/10 gibi bir notu hakeder görüşündeyim. 9-10 var diyorsanız mesaj atın biz de bilelim.
  • sahibi yorgo okumuş*, 95 yaşında hayatını kaybetmiştir bugün...
  • (bkz: nevizade sokagi)'ndaki en lezzetli meze yapilan (bkz: meyhane)
  • rezervasyon hususundaki ciddiyetsizlikleri ve insanları bu konuda mağdur edişleriyle müşteri kaybetmeye gebe olan mekandır. yukarıda iyilenen özelliklerinden ötürü çok severek düzenli olarak ziyaret ederiz, kötülenen özelliklerine arada denk gelmişsek de gülüp geçmeye, canımızı sıkmamaya çalışırız. zaten hayat koşturmacasında fazlaca materyal var can sıkma işini gören. ancak keyif almak maksadıyla gittiğim bu mekan hem keyfimi hem iştahımı kaçırdı; ki çok kısa süre öncesine kadar benim de en ufak olumsuz fikrim yoktu bu işletme hakkında, çünkü mutlu gelip mutlu ayrılıyorduk.
    hafta sonu yoğunluğunu bildiğimiz için, gittiğimizde aç ve açıkta kalmayalım diye kendilerine ta cuma gününden rezervasyon yaptırdık pazar günü için. 20-25 dakikalık bir telefon konuşmasından sonra, her zaman oturduğumuz dış masalardan birinde yerimizi ayırtıp teyitleştik; telefon numaramızı da bildirdik ki iletişimde kalalım, ola ki biz rezervasyon saatinde orada olamadık, bizi arayıp sorsunlar geliyor musunuz, trafikte mi kaldınız, gelip alalım falan diye... her neyse tam rezervasyon saatinde mekanda bulunduğumuz halde ayırtmış olduğumuz masa, önü ve arkası gayet doluydu. sonrasında müşteriler ile ilgilenen kişiden gelen açıklamalar: yok efenim biz dış masalara rezervasyon almıyoruz, dışarıda rezervasyon yapmayız tabanlı serbest çağrışımlı progresif gece şiiri biçiminde geliştikçe mekanın gözümüzdeki prestijini yerle yeksan olmaya başladı. “sizi içeri alalım şimdilik, kalkan olduğunda dışarı alırız” da görüp geçirdiğim en başarılı sıvama operasyonlarından birisiydi. ben kaç saat yaşayacağımı biliyor muyum da sen bana kendi sorununun üretemediğin çözümünün alternatifleriyle geliyorsun. ben sana paramı evde unutmuşum, aslında ben genelde para da vermem, kredi kartı da kullanmıyorum, bir ara kafama eserse hesabı öderim diyor muyum ?
    ulan telefonda sanki ben iç sesimle konuştum da kendi kendime yarım saatte anlattım istediğim masayı. ayda hiç olmasa 2 kere geldiğim ve kaç kere de üzerinde rezerve olduğunu belirten şarap şişesi var diye oturamayıp geri dönüdüğüm bu mekanda meğerse kişilerin kafasına göre rezervasyon yapılıyormuş. esnaflıktaki söz ve sözleşmenin manasını bilmeyen kişiler de çalıştırılıyormuş.
    yapacağın şey, bundan önce de hep yaptığın ve benim de ara sıra yaşadığım gibi rezervasyon saatine 1 saat gibi bir süre kala masaya bir şişe koymaktır. ya da gelen müşteriyi de mağdur etmemek için ilgili masanın 2 saat sonrası için rezerve edilmiş olduğunu kendilerine haber vermektir ki ona göre oraya otursun ya da başka yere gitsin.
    durum her zaman böyleyken ve ben zaten yemek yemek ve dinlenmek için kısıtlı saati olan birisi olarak bunu yaşamamak adına seni arayıp rezervasyon yaptırıyorsam; sende de insanlığa, söze değer diye bir kavram kalıntısı varsa, beni sözleştiğimiz saatte istediğim masaya oturtacaksın. ya da o masalara hiçbir zaman "rezerve" etiketi koymayacaksın. ben de geldiğimde boş bulduğum masaya cumburlop oturup eşimle dostumla hasbihal edeceğim. buradan bu satırları okuyan arkadaşlara tavsiyem, rezervasyonla falan uğraşıp da kendinizi heba etmeyin. 10 dakika rezervasyona, 30 dakika da mekanda beklemeye zaman ayırıp ifrit olmaya çok hevesiniz varsa orası başka. gidersiniz, zaten 40 - 50 dakika sonra illa ki bir kalkan olur, belki de olmaz.
    masa meselesine niye taktın diye şahsıma içerleyen olursa da; ben masaya falan takmadım, sadece yiyemediğin yoğurdun başına geçmeyeceksin arkadaş. rezervasyon yapıyorsan yapıyorsundur, ve bunun bir yolu yordamı, adabı vardır; yapmıyorsan da açıkça söylersin. bunun eğrisi büğrüsü sağlısı sollusu olmaz, müşteriyi mağdur ve mutsuz etmeye hiç mi hiç hakkın olmadığını bu işin erbabları öğretmiş olmalı. büyük ihtimal bu durumdan haberdar olsa yorgo beyefendi rahatsızlık duyardı. zaten gelip mekanda boy göstermesinin de farkı oluyor pek çok manada.
    neyse; kapının önünde yarım saat bekleyip ondan sonra mucizevi bir şekilde ayrttığımız masanın bir, arkasına (orası da olur orayı da severiz) konuşlandık. yiyecek içeceklerimizi söyledik, arada hatırlatarak da olsa gelebildiler çok şükür. en son uğramamızdan bu yana bazı mezelerin sunumunda iyiye gitmeyen değişiklikler olmuş. çalışanların yorgunluklarından olsa gerek soslu patlıcan resmen tabağa atılmış gibiydi. torik de aşırı sosa batmış ve parçacıklı geldi ve duruma alışık olmayan şahsıma başka mekandaymışım hissi verdi. umarım toparlarlar kendilerini, yoksa müşterilerinin alternatif mekan arama ve tavsiye etme çalışmaları süratle vuku bulacak. çünkü işletmenin müşteriye vermediği değeri, müşteri işletmeye asla vermeyecektir.
  • an itibariyle, semadirek'te kavgaya tutuşan bulutların git gide yaklaşan ve süregelen öfkesiyle belki de milyonuncu kere ıslanan güzelim ada.
  • [ela*, "o, benim," diye düşünüyordu, ama kitapta* anlatılanların birçoğunu sevgi, 1964-1970 yılları arasında gerçekten yaşamıştı. kitapta yazarın çocukluğuna, gençlik yıllarına, aşklarına dair anekdotlar yer alıyordu. imroz adası'na dair yazılanlarsa, büyük ölçüde yazarın başından geçenlerdi.] erdal doğan - sevgi soysal yaşasaydı aşık olurdum

    "nasılsa çiçekler geçiti'nde bir adadaydık seninle hilmi bey: imroz'da. benim adamdaki ev, ahşap olacaktı." tomris uyar - sekizinci günah

    (ilk giri tarihi: 18.4.2016)

    (bkz: imbros), gökçeada/@ibisile
    (bkz: krependeki)
    (bkz: krependeki imroz)
    (bkz: krependeki imroz restaurant)
    (bkz: islomania)
    (bkz: madamın dibek kahvesi)
  • son gittiğimde hayal kırıklığına uğratan son bir şans verip vermemeyi ciddi ciddi düşündüğüm mekan. doğduğuna pişman görünümlü bir servis elemanının siparişleri eksik almasıyla başladı her şey. daha sonra patlıcan biber kızartması sipariş etme gafletinde bulunduk. soslu mu istiyoruz diye sorulduğunda sos istemediğimizi yoğurt istediğimizi belirttik ve normal bildiğimiz kızartma yerine una bulanıp da kızartılmış bişiler geldi. biz bunu istememiştik diyerek geri yolladık ve biraz sonra gelen kızartmayı görünce yanımda minik bir tartı vb. olmadığı için hayıflandım. yanımda bir terazi oluvereydi minik bir patlıcan parçası maksimum kaç gram yağ içebilir konulu testi yapıp rekor olabilecek miktarı resmileştirip kayıt tutabilirdim. bu yağ fazla bana düşüncesiyle patlıcan parçasını bir parça ekmek arasında sıkmaya başladım. damlalar şıp şıp tabağıma düşerken dalmışım. arkadaşımın ''napıyosun görmediler bile umurlarında değil '' demesiyle kendime gelip patlıcan drip şovuma ara verdim. birazdan başka bir servis görevlisi eleman ekmek sepetimizi elindeki sepetten ekmekleri eliyle alıp koymak suretiyle doldurmaya başladı. şaşkın bakışlarımız arasında işini bitirip çekilip gitti.kızartmayı yiyemedik ama haklarını yemeyelim pilaki güzeldi. güzeldi güzel olmasına ama içinde kereviz parçaları vardı. benim için leziz olan bu sebzeyle pilaki içinde bir sürpriz neticesi karşılaşan diğer müşterilerin görüşünü de sormak gerek. gecenin en başarılı çalışması tereyağlı karides iken o da geç getirilmesi sebebiyle tam puan alamadı. ayrıca müthiş bir zamanlama ile tam karides sofraya konduğunda biri önümden tabağımı çatalımı aldı. hah dedim temizi gelecek diye sevindim. heyhaatt... karidesin yağları gözlerimin önünde donmaya başladı fakat ben yeni servise kavuşamadım. karideslere kürdanla dalıp etrafa umutsuzca bakınırken şef garson bakındığımı görüp yanıma geldi bir şey isteyip istemediğimi sordu. önüme ve karidese bakması yetti. bir şey söylememe gerek kalmadan hemen dönüp temiz bir servis getirdi. ızgara ciğer böbrek siparişimden ise gecenin makus gidişatından olsa gerek kan damlıyordu. ciğerimi iyi pişmiş sevdiğim için ciğerim de mutfağa tekrar gidip geldi. gelirken yanında bonus olarak altına yapışmış minik bir balık yüzgeci getirdi. ama artık tok olduğum için yiyemedim. yoksa o da güzel olur çıtır çıtır. bir ara bize sonradan katılan arkadaşımızın acil ekmek isteğini sonradan farkeden bir başka garson 2 dakika önce yan masaya koyduğu ve yan masa tarafından içindekiler tüketilmeye başlanmış ekmek sepetini bizim masaya aktardı. yan masadakiler ne hissetti bilemiyorum. herneyse hesabı isteyip ödeyip kalkmak üzere iken adisyon fişinin arkasına dilek ve sikayetlerimi yazmak istediğimi belirttim o kattaki şef garsona ancak olanın bitenin gayet farkında olup da tek başına elinden bir şey gelmediği anlaşılan şef '' aman etmeyin bize laf gelir'' gibisinden bir itiraz cümlesi mırıldanıp yok oldu ve elinde 2006 yılına ait bir fiş ile dönerek '' bunu versem olur mu?'' diyerek elime tutuşturdu. öylece kalıvermişim. korkarım ben şimdi şikayetçi olmamak için rüşvetimsi bişi de almış oldum. çıkışta omzunda ağlamak için gözlerim yorgo babayı aradı ama göremedim.
  • çok güzel çiroz yapar yorgo. ama sipariş ederken yorgo babanın yaptığından demeli ki minicik minicik ayıklasınlar.

    prostat ameliyatı olmuştu, iyileşmiş, adada** takılıyormuş bir süredir.
hesabın var mı? giriş yap