• kemalist söyleminin mühim bileşenlerinden birisi; üretildiği zaman diliminde sosyalizmin ideolojik çekim merkezi olmasının önüne geçip, ulus yaratma* gayesi/ve aracı sayesinde sınıfsal farkların korporatist, ulusal kalkınmacı retorik içinde törpülenmesi/perdelenmesi amacını taşır.

    (bkz: recep peker)
  • kadro dergisi yazarlarının -ki türk siyasi tarihinde kadro hareketi olarak anılacak olan hareketin kurucularıdırlar- marksizm'den ödünç aldıkları tarihsel materyalizmle birlikte “tezatlar mantığını” (diyalektik) da kullanarak turk kurtuluş savaşı'nın bilimsel analizini yapmak adına kullandıkları zayıf argümanlardan biridir.

    dergi yazarlarına göre tarihsel gelişmenin temelinde üretim ilişkileri yani üretim araçlarına sahip olanlarla bu araçlara sahip olmayanların yarattığı çelişki yatmaktadır. ulusal kurtuluş hareketlerinde de bu durum mevcut teknik ve bu tekniğe sahip olan ülkelerin farklılaşması biçiminde tezahür edecektir. kısaca söylenecek olursa mevcut tekniğin uluslararası düzende eşitsiz bir biçimde dağılmış olması, bu tekniğe sahip olanların sahip olmayanları sömürgeleştirmesi çabasına yol açmıştır. ulusal kurtuluş hareketleri de bu düzene karşı bir ayaklanmadır.

    “istihsal vasıtaları (üretim araçları) ile, tekniğe tahakküm tarzı, yani istihsal münasebetleri ile teknik arasındaki uyumsuzluk, muasır cemiyette yaşayan bütün tezatların ve bu meyanda müstemlekecilik tezadının unsuru aslisidir" (aydemir şevket süreyya. “milli kurtuluş hareketlerinin ana prensipleri”, kadro no: 8)

    kadrocuların diyalektik temelde dünyayı yorumlayış biçimleri ileri teknik araçlarının, marx’ın toplum içerisinde iki düşman kampa yol açtığını söylediği gibi, dünyayı iki düşman kampa ayırdığıdır. bir yanda gelişmiş sanayileri sebebiyle ileri tekniğe sahip ülkeler ve diğer yanda bu tekniğe sahip olmayıp sanayileşmiş ülkelere ihtiyaçları olan hammaddeleri vermek zorunda kalışları sebebiyle sömürgeleşen azgelişmiş ve çoğu çıkarlarının bilincinde olmayan ülkeler. fakat ne zaman ki sömürge olduklarının ve bu aşağı durumdan kurtulmak gereğinin bilince varırlar o vakit ulusal kurtuluş hareketleri ortaya çıkar. sonuç olarak ulusal kurtuluş hareketleri dergi yazarlarına göre kapitalizmin dünya ölçeğinde göstermiş olduğu gelişmeye bir reaksiyon olarak ortaya çıkar.

    türk kurtuluş savaşı kadrocuların gözünde uluslararası düzeydeki ekonomik dağılıma ve doğal sonucu olan sömürgecilik faaliyetlerine karşı gösterilen ilk ciddi ve başarıya ulaşmış tepkidir. bu itibarla türk kurtuluş savaşı yüceltilir ve onun bilimsel bir biçimde incelenebilmesi vasıtasıyla ancak diğer ulusal kurtuluş hareketlerinin anlaşılabileceği vurgulanır.

    görüldüğü üzere marksist teoriden alınan tarihsel maddecilik diyalektik bir şekilde ele alınmakta ve yine üretim ilişkilerine uygulanmaktadır. buraya kadar her şey normal ve marksizm’e sadık kalınmış gibi görünse de marksizm’de esas önemli faktör olan sınıf ve sınıf çatışmaları kadrocuların tarihsel maddecilik yorumlarında önemini yitirmekte ve yerini sömüren ve sömürülen devletler ikiliğine bırakmaktadır. fakat bu devletlerin içerisindeki sınıfsal çatışmalara hiç yer verilmemektedir. daha doğrusu gelişmiş olan ülkelerdeki sınıf çatışmaları 19. yüzyıldakine oranla önemini yitirmiştir denilecektir. sömürülen ülkelere gelince ise türkiye örneğinden hareketle diyebiliriz ki bu ülkeler içerisinde sınıfsal farklılıkların olmadığını söyleyecekler ve bu durumu arzu edilen bir durum olarak sunacaklardır. örneğin türkiye için osmanlı’da da olduğu gibi sınıfsız bir toplumdur ve kemalizm çatısı altında “imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kütle” olarak yaşamaya devam etmelidir denecektir.

    oysa varsayılan ülkelerde kapitalist üretim biçimi ve dolayısıyla burjuva-proletarya ayrımının olup olmadığı tartışılabilir bir mevzudur ve yoktur demek hiç de kolay değildir, fakat batılı sanayi toplumlarına kıyasla aralarında bir derece farkı olduğu söylenebilir. fakat bu noktada kadrocuları haklı saysak bile yani türkiye gibi sömürge veya yarı sömürge konumunda olan ülkelerde kapitalist topluma özgü sınıf farklılaşmalarının olmadığı varsayılsa bile sırf proletarya- burjuva ayrımının olmadığı öncülünden hareketle sınıfsal yapının olmadığını söylemek, tarihsel maddeciliği kendilerine tek bilimsel yöntem olarak yakıştıran bir grubun marksizm’le ne derece örtüştüğünü göstermek açısından düşündürücüdür. zira ‘sınıf’ sadece burjuva ve proletaryadan ibaret olmadığı gibi marx’ın dediği gibi kapitalizme özgü olan sadece sınıf kavgalarının basitleşmesi ve iki düşman kutba ayrılmasıdır. kadrocuların sınıf meselesine dair tek çelişkileri bu değildir, nitekim bazı yazırlında ise osmanlı’da varolan toplumsal sınıflardan bahsetmektedirler, osmanlı’da varolan yapıya ismail hüsrev derebeylik der ve bu yazı dizisine kadro’nun dört sayısında devam eder:

    osmanlı’da üç tür derebeylik vardır. 1) sipahi derebeyliği, 2) ruhani derebeylik, 3) serbest derebeylik:
    sipahi derebeyliği çerçevesi içinde böylece iki tp köylüye tesadüf ediyoruz. her ikisinin de sipahiye bağlı olmasına rağmen aralarındaki fark birinin istihsal vasıtalarına sahip olması diğerinin bundan mahrum olmasıdır (tökin, ismail hüsrev. “türkiye’de derebeylik rejimi” kadro no:7)
  • dunya tarihinin hic bir doneminde boyle bir kitle (gercekte ulke) olmamistir. hic bir sistem, hic bir ideoloji "imtiyazsiz sinifsiz kaynasmis bir kitle" uretememistir, uretemez de. insan dogasi, evrimlesme sureci buna izin vermez, veremez.

    soylediklerim cok aci ve kati gelse de bu boyledir dostlar. boyle olmak zorundadir. yapilabilecek sey; imtiyazlari ve siniflari birbirine olabildigince yakinlastirmaktir. ondan otesi hayal, ondan otesi ruya'dir.

    ve hayat bir ruya degildir. romantik komedi hic degil.
  • kemalizm'in solidarizm hedefini yansıtan ancak hiçbir zaman gerçeğe dönüşememiş söz. zira zayıf merkezi devlet daha ilk yıllarından itibaren güneydoğuda imtiyazlı ağaya, ankara'da üst sınıf bürokrata ve istanbul'da halkla kaynaşmamış sermayedara ihtiyaç duymuştur.
  • (bkz: monçiçiler)
  • trafik kuralalrının ihlali hususunda bile utanmadan, sıkılmadan, yüzsüzce bazı insanlara yasalarla imtiyaz sağlayan zihniyetlerin yaşadığı ülkelerde hayat bulması zor olan kitle.
  • devlet kurma başarısı göstermiş bürokratik elit için bulunmaz vaz geçilmez bir söylem.

    imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle yani kabaca homojen bir bütünden oluşan bir ulus.
    bir bütün olduğundan bu ulusun ortak çıkarı da tektir.
    izlenecek siyaset ve bu siyaseti izleyecek organ örgüt parti de tektir.

    peki bu ortak çıkarı nasıl belirliyeceğiz ? ulusumuz için iyi güzel doğruyu nasıl tespit edeceğiz ? tabiki bilim bize yol gösterecektir. (evet pozitivistiz)
    (bkz: hayatta en hakiki mürşit ilimdir)
    bilim herkesde olmadığına, ağaçdan da toplanmadığına göre bu işi okumuş eğitim görmüş en önemlisi aydınlanmış bir kitleye ihtiyacımız var.
    kim mi ? bizzat biz aydınlar yani bürokrasi.

    tamam kadroyu kurdak da herkes aydın olmadığına göre bu doğruları anlamaycak kabul etmeyecek insanlar olabilir.
    hatta sayıca çoğunluk da olabilirler. (bilim de pazarlık oylama uzlaşma vs. olmaz. kesin ve nettir)
    o zaman biz aydınlara düşen rol kendi çıkarlarının farkında olmayan bu kştleyi gerekirse zorlamaktır.
    bu doğru olduğu kadar ahlaklı bir davranıştır. hatta milletin parasıyla devlet tarafından okutulmuş aydının borcudur.
    (bkz: toplum mühendisliği)

    bir de karizmatik lider bulduk mu tamamdır.
  • taksim'deki çapulcu kitlesidir ve tabi ki cümleyi sarfedenlerin kastettiği anlamın dışında kalır.
  • (bkz: utopia)

    (bkz: brave new world)
hesabın var mı? giriş yap