• keşke yazıldığı gibi okunsa. okumayacağın harfi yazmak, dünya genelinde ona giden milyarlarca litre gereksiz mürekkep, bilgisayarların belleğinde milyarlarca bit.
  • modern kişisel bilgisayar çağında, ülkemiz içinde, doktorası olan, profesör olanların bile öğrenemediği ama herkesin diline pelesenk olmuş olan "yav ingilizce de ne ki, geçecen onu artık, 2. dil öğreneceksin" diyerek küçümsenen dil.

    (bkz: #123810569)

    halbuki, ingilizceyi how are you ? what is your name ?'den öteye en fazla girdiği yds sebebiyle öğrenmiş olarak ( 50-100 farklı kelime ile öğrendiklerini zannedip) insanlara afra tafra yaparlar. ülkemizdeki akademisyenlerin hali o kadar kötü ki, anlat anlat bitmez. ingilizce bilme hususunda ise tam bir fiyaskodur. siz bakmayın, ülkenin akademisindekilerin cv'lerinde çok iyi ingilizce biliyor diye yazdıklarına. bakınız, rahatça iddia ediyorum ki, rastgele üniversitelerden seçeceğiniz 50 akademisyen içerisinden, çok iyi ingilizce bildiğini söyleyenlerin en az 35 tanesi, iyi eğitim veren bir lisenin öğrencisinden ya daha az ingilizce biliyordur ya da ona denktir.

    bugün, bu ülkede iyi ingilizce bildiğiniz ve bunu kullandığınız takdirde sırtınız yere gelmez. alanınızda, ingilizce bilmenin avantajını kullanır ve değerlendirirseniz, yurtdışına da çıkarsınız.

    sadece, araştırın ve çalışın. biri gelsin benim elimden tutsun, ben her şeyi biliyorum, en iyisiyim ama işte, x parti adam kayırıyor iş bulamıyorum demeyin. ulan, x partisi ingiliz devletlerin hepsinde mi hükumet görevini üstlendi ? aklınızı başınıza devşirin, bu kadar bilgi bolluğunun olduğu insan tarihinin en yoğun ve kolay iletişim döneminde, salakça tavsiyelere uyup, ingilizce öğrenemem demeyin.

    milyarlarca ingilizce video içerik, yüzbinlerce yazılı kitap, online sözlük varken, hala kalkıp ücretli kurs olmadan olmaz diyorsanız, kusura bakmayın da davarlık sizin ruhunuza işlemiştir. yapacağınız tek şey, her fırsatını bulduğunuzda çalışmak olacak.

    düşünün, siz ve bütün insanlık bir dönem bebekti. bebeklikte nasıl dil öğrendiniz ? biri gelip, siz bebek iken karşınızda, sen bir gerizekalısın ve bu dili konuşamazsın diyerek dalga mı geçti ? ardından ana dilinizi konuşamadınız mı ?

    yapacağınız tek şey zaman ayırıp çalışmak yahu...
  • bugün debe’ye soktuğu entry’de bildiğiniz takdirde her işi yapabileceğiniz, hatta sihirli bir şekilde sizi yurtdışında yaşatacağı iddia edilen dil

    bu nasıl bir masumluktur… arkadaşlar ingilizce bilmek önemli. önemli değil hatta, şart direkt. ama bu bir kurtuluş ya da tek başına yeterli bir şey değil

    bakınız, neredeyse anadilim seviyesinde ingilizce konuşuyorum. yazılı olarak daha da iyiyim. hayatta en iddialı olduğum konu ingilizce dil becerilerim diyebilirim gönül rahatlığıyla

    peki yetiyor mu? hayır. sağda solda freelance çeviri işleri, seslendirmeler yapıyorum, özel ders veriyorum. malum entryde arkadaşın bahsettiğinin aksine bırakın yurtdışına taşınmayı, türkiye şartlarında bir ay asgari düzeyde geçindirebilecek bir iş bile bulamıyorum

    işte burada kilit bir nokta var. trade… profession… yani bir mesleki uzmanlığınız, zanaatiniz olması lazım arkadaşlar. zira “ingilizce bilen” diye bir meslek yok; “ingilizce bilen yazılımcı/kurgucu/müşteri temsilcisi” gibi meslekler var. meslek olarak ingilizce konuşmayacaksınız yani, mesleğinizi yaparken ingilize konuşacaksınız

    o yüzden bir an önce ingilizce öğrenmeye başlamanın yanısıra, kendinize bir “trade” seçmediyseniz, hemen seçin. sizi asıl kurtaracak şey ingilizce değil, işiniz olacak. ingilizce sizi geliştiren, daha yükseklere ulaşmanızı sağlayacak şey olabilir. ingilizceniz, işinizin üzerine inşa ettiğinizde değer kazanacaktır. bir mühendis gidip mühendislik yapabilir, ingilizce bilen bir mühendis daha iyi yerlerde mühendislik yapabilir; bir uzmanlığı olmadan ingilizce iyi konuşabilen biriyse… sonsuza kadar istediği gibi kendi kendine ingilizce konuşabilir
  • türkiye'de bilenlerin iş bulmakta zorlanırken bilmeyenlerin üst düzey bürokrat olabildiği dildir.
  • aslinda bu entry sadece ingilizce icin degil butun diller icin gecerli ama gecen ilginc bir tespite rast geldim ve ingilizce genelde herkesin ogrendigi bir yabanci dil oldugundan dolayi buraya yaziyorum.

    yabanci bir dili ne kadar iyi bildiginiz o dili konusurken kullandiginiz baglac sayisiyla ters orantiliymis.

    baglac kullanimi konusurken zorlanildigini gosteriyormus. normalde 5-6 kelimeyle anlatilabilecek bir cumleyi, dili az bilenler, sirf o dili konusan insanlar gibi dusunemiyorlar diye baglaclarla 10-20 kelimeyle anlatiyorlarmis.

    okurken sak diye bizim nasil kullandigimiz aklima geldi. biz ingilizce konusurken milyon tane "that, who, which, ..." falan kullaniyoruz. ingilizceyi anadili olarak kullananlar nerdeyse hic baglac kullanmiyorlar.

    bir dahakine bir baglac kullandiginizda aklinizdan bunu baglacsiz nasil soylerdim diye dusunun, farkedeceksiniz :)

    not: isbu entry konusma dili icin yazilmistir, yazim dili icin gecerli degildir.

    edit:
    birkac duzeltme ihtiyaci oldu yazayim buradan. benim anlattigim seylerin adi ingilizce "relative pronoun", sozlukten baktim neymis diye "baglac" diyor, entry'yi de oyle yazdim. ama ayni zamanda "conjunction" da baglac, entry'yi yazarken onu dusunemedik. o yuzden bir ayrim yapmak lazim. entry'deki ana bahsedilen baglac tipi bunlar. gerci bence conjunction'larin da bokunu cikarmamak lazim orasi ayri konu. konusurken moreover, therefore falan diye konusan turkler var, yapmayin bunlari. sonra ilgi zamiri demisler ama bizdeki ilgi zamiri degil bu, baglac olan "ki"'ye daha cok benziyor.

    ikincisi bunlarin kullanimini savunanlar olmus. bunu iddia edenler ya native (anadili ingilizce olan) birileri ile konusmamis ya da native bir video falan izlemiyorlar. that'tir, which'tir bunlar konusma diline gereksiz bir agirlik katiyor. sey gibi dusunun, turkcede birisi lakin'li, zira'li, velev ki'li, falan diye konusuyor surekli. yani bunlari arada bir kullanirsin siritmaz da, surekli kullanirsan garip olur. ingilizcede de boyle konusan birisi icin %99.999 yabanci derseniz hatali cikmazsiniz, ben sahsen aksini gormedim. dile hakim oldukca bunlari kullananlarin dediklerinin ne kadar egreti/cringe kaldigini goruyorsunuz.

    bir onceki paragrafta da bahsettigim gibi, illa ki kullanilmayacak diye bir sey yok elbette; yeri gelir lazim olur. bahsedilen kullanim sikliginin dil yetkinligi ile ters orantili olmasi. bir daha yazmis olayim ama turkce okudugunu anlayamanlara ingilizceyi nasil duzgun konusacaklarini anlatmaya gerek yok herhalde.

    son olarak run-on cumleler ile bunu karistiranlar olmus, ustune run-on cumleleri savunanlar olmus. run-on cumleler zaten direkt dil kullanim eksikligi olarak gorulur. ikincisi run-on cumleleri konusma dilinde anlayamazsiniz. cunku nerden bileceksiniz adam konusurken arada virgul mu var diye?
  • bugün debe' ye giren son derece doğru tespite (bkz: #128798006) teşekkür ederek ingilizce özelinde bir ek yapmak isterim.

    "very" kelimesini fazla (hatta gereksiz) kullanmak da seviyenin düşük olduğu izlenimi uyandırır. örneğin "freezing" yerine "very cold" kullanmak gibi. tabii ki zihnen "çok"u very şeklinde kodladığımız için daha kolayımıza geliyor ve aşması zor.

    bunun için elbette ki kelime haznesini genişletmek gerekiyor. ama birçoğumuzun genellikle yaptığı gibi, sürekli "very good, very bad, very, very.." şeklindeki konuşma şeklini daha üst seviyelere çıkarmak ve daha native bir tat bırakmak için kelime çeşitliliği çok fazla olan ingilizcedeki detaylara hakim olmak önemli.

    very konusunun detayları için tık.
  • kabuslarımın öznesi dil.
  • hayatım olmuş dildir.
  • yazarken ya da konuşurken fark etmez, bağlaçlar ingilizcenin ana damarlarından biridir. bağlaçlar olmadan, karman çorman bir düzende, derdinizi karşıdakine anlatamazsınız.

    türkçede bağlaçlar nedir mesela: ama, ve, çünkü, ya da, demek ki, ne ... ne ..., ki, de falan filan.

    ingilizcede bunların muadili nedir? and, or, because, so, neither ... nor ..., after, before, however falan filan ve bunların eşdeğeri kelimeler.

    kelime ekonomisiyle bağlaçların bir ilgisi olamaz. "that, who, which..." gibi ifadeler bağlaç değil relative pronoun'dur ve "relative clause ya da adjective clause" yapmak için kullanılır. ilk cümledeki ismin yerine geçtikleri için zamir görevi görürler. bunların da kısaltılmış, yani "reduced" halleri vardır. "the person i met yesterday was an idiot" gibi cümlelerde duruma göre which/whom/who/that kelimelerini (hatta adverbial clause ise daha fazlasını) atarak cümleyi kısaltmış oluruz ve cümle yine doğru olur.

    sözlükçüler who desire to improve their language knowledge should study harder.
    sözlükçüler desiring to improve ... should study harder.

    yani bahsedilen kelime ekonomisi olsa olsa kısaltılmış cümle yapılarıyla ilgilidir. diğer ihtimal de kelime bilgisi elbette. anadili ingilizce olanlar, bir durumu, konuyu tarif etmek yerine, bir ya da iki kelimeyle o tarifi karşılayacak kelimeyi kullanıyor olabilir. aşağıdaki örnekleri de bırakıp kaçıyorum.

    "i cannot trust his words or actions, he looks suspicious"
    "he is not trustworthy"

    "i think supernatural forces are toying with me, i cannot get things done"
    "i am jinxed, i cannot get things done"
  • sözlükte çok saçma şey okudum ama bu denlisini görmeyeli çok olmuştu.

    anadili ingilizce olan bir ülkede sokağa çıkın bakalım, millet "that" ve "what" olmadan konuşuyor mu?

    when, who, whom, which, where, whose gibilerini günlük konuşma dilinde pek duymayabilirsiniz çünkü giderek artan bir çoğunluk bunları "that" ile karşılıyor. ama bu demek değil ki ingilizce konuşanlar clause kullanmadan konuşuyor.

    şöyle anlatayım:
    i bought a new pair of sunglasses. my sunglasses look great.
    i bought a new pair of sunglasses. they look great.
    i bought a new pair of sunglasses that look great.

    bunu ikinci şekilde söylediğinizde millet size gerizekalı muamelesi yapmaz. üçüncüsünü söylediğinizde de size dahi gözüyle bakmaz.
    (ilki gibi söylediğinizde hakkınızda biraz salak diye düşünebilirler, çünkü bağlam zaten gözlük.)

    şöyle bir örnek vereyim:
    ben yeni bir gözlük aldım, gözlük harika görünüyor.

    türkçedeki gizli özne sayesinde bunu "yeni bir gözlük aldım, harika görünüyor" diye söyleriz. neden? çünkü dil bu kolaylığı sunmuş. konuşurken her seferinde "ben, gözlük" diye sürekli özne kullanmak zorunda kalmıyorum.

    her dilin kendi sağladığı kolaylıkları o dili konuşanlar uygular.

    öte yanda, reduced relative clause'lar da vardır, yani bunları kullanmadan da iki cümleyi bağlayabilirsiniz.
    the new pair of sunglasses i bought look great.
    ne oldu?
    derdimi "that" kullanmadan anlattım.
    ne demek istiyorum:
    aldığım yeni gözlükler harika görünüyor.
    bunu bu şekilde de rahatlıkla ifade edebiliyorum ama bu relative clause (hayır efendim, bağlaç değil), kullanmadığım anlamına gelmiyor. dilin yapısı gereği onu düşürebiliyorum (tıpkı gizli özne gibi) ama bu, kullanmadığım anlamına gelmiyor.

    relative clause'u olmayan bir ingilizce düşünemiyorum, saçmalamayın.
    bilmemek ayıp değil ancak bu tür yanlış bilgilere de inanmamanızı öneririm.

    şu son örnekle bağlıyorum:
    the entry i just read was giving misinformation regarding the relative clause.
    (şu cümlede "that, who, vs." olmaması relative clause olmadığı anlamına gelmiyor. adem olan anlasın bir zahmet.)
hesabın var mı? giriş yap