• vizontele'de gecen bir yilmaz erdogan dizesi.
  • izlediğim bir filmde adam yıllardır kendisine benini aldırması için ısrar eden sevgilisine içinde alınmış ben olan bir yüzük kutusu veriyordu. sonra ayrılıyorlardı tabii.
  • insan gerçekten sevdiğiyle sadece iyi taraflarını ve zamanlarını paylaşmayacağına göre, esas kötü zamanlarında yanında olması gerektiğine göre, cevabı "evet" şeklinde olması gereken soru cümlesi.
  • filmdeki tam diyalog soyledir:

    kiz- nedir bu?
    erkek-icinde yaramin kabugu var
    kiz- yaranin kabugu mu?
    erkek- dusundum ki fotograf vermekten iyidir. fotografa bakar bakar alisirsin. ama yara oyle degildir; etimden bir parcadir. ne zaman baksan acirsin.
    kiz- insan sevdigine yarasini verir mi?
  • akıllara ziyan diyaloğun sonrasında kardeş türküler imzalı pawanekaninin *melodisi girer...

    yılmaz erdoğan'ın o'nu takip eden sevenlerine yaptığı bir göndermedir ayrıca...zira filmde böyle bir kaç ayrıntı daha vardır, saç baş yoldurtmuştur...

    "sana yaralarımdan çiçekler
    ilk yardım geceler birazda
    ve yangında kurtarılması imkansız
    acılar bırakıyorum..."
  • sevdiğini göstermek, gizli eski bir yarayı sevdiğine sunmak doğru mudur sorusu. "sen bana yaralarını göster, ben de sana göstereyim" anlamında. insan sevdiğine ne verebilir? başka ne gösterebilir?
    (bkz: sevilen yara izleri)
  • (bkz: #14448366)
  • insanın kalbini acıtan, adeta damarlarına işleyen bir soru cümlesi. ne zaman duysam, garip bir şekilde babam ve oğlum filminde geçen " insan büyüyünce hayalleri küçülür mü " serzenişini getirir aklıma. kimbilir, belkide bununla aynı duygusallıkta, aynı içtenlikte bir cümle olduğu için böylesine bir duygusal çağrışım yakalıyorum. vizontele filminde duyduğumuz ilk anda tüylerimizi diken diken etmişti bu sözcük. ilk anda biraz uçuk gelse de gayet içten, manidar bir hareketti o gencin sevgilisine yarasını hediye etmesi. o an belkide bir çoğumuz bunca yıldır sevdiğimiz, değer verdiğimiz insanlara verdiğimiz armağanların ne kadar yapmacık ve sıradan olduğunu fark ettik. doğru ya, hediye denilen şey ısmarlanmış, sadece göz boyuyan, alengirli bir eşya olmamalıydı. ona anlam katan, iç titreten, armağan edilen kişinin baktıkça içinin cız edeceği bir hatıralar, yaşanmışlıklardı. tıpkı ölü şairlerin yitip giden imgelerinde soluk alıp veren hüzünler gibi..

    sevgi yaşanmışlık, karşılıklı paylaşımdır. bir aşk, kanayan bir yarayı beraberce, tüm iç burkucu hissiyatlarıyla büyütmekti. bu yaşanmışlığın içerisinde mutluluk olduğu kadar acı da, hüzün de vardı. kaldı ki hep gülümseten tatlı detaylar mı hatırlanırdı ? işte o gençte askere giderken sevgilisiyle ilk buluştuğu günün tatlı anısı olarak düşüp kanayan dizinin kabuk bağlayan yarasını vermişti. o ilk günün kanayan acısı sevgilisiyle beraber kabuk bağlamış, yaşanmışlıklarla beraber bir kenarda öylece anılmak için saklı kalmıştı. genç uzaktayken sevgilisi o yaraya bakarak içlenecek, bütün mutsuzluğunu o ilk günün acı ve tatlı hatıralarının arasına saklayacaktı. o genç, sevgilisine yarasını verirken, " kim istemez mutlu olmayı ama mutsuzluğa da var mısın " * demek istemişti belkide. sorunun cevabı belliydi aslında ama ilk anda böylesi iç burkan detaya şahit olmak sevgiliyi ürpetmişti. sonra dudaklarından insanın içine içine işleyen o sözcükler çıkıverdi;

    titrek bir sesle..

    insan sevdiğine yarasını verir mi ? verir tabi ya. mutluluğun, heyecanın, umudun yanında yarasını da verir elbet. aşk sadece mutluluk değil, beraberinde bir çok acıya göğüs germek demektir. o yaranın içerisine sinmiş acıyı beraberce büyütüp, yaşanmışlıklar arasında tekrar filizlendirsin diye verir. zamanla o yara izleri hayata karışır, hüzünlü hatıraları kanatır; ama geriye saklı kalan yaşanmışlıkların kabukları kalır; baktıkça o acılara tutunulup, sevgilerinin kıymeti bilinsin diye. aşk, acıyla beslenip büyüyor, aşklar da acılaşıyor gitgide..
  • yara kalbindeyse başka ne versin şeklinde cevaplanabilecek cümle.
  • insan sevdiğine yarasını vermez ama "beraber sararlar o yaraları".
hesabın var mı? giriş yap